Sayfalar

Begonvil mi Bugenvil mi?

05 Eylül 2010




Bugenvil'i tanır mısınız? Tanımayanlar tanımalı, zira nasıl ki Boğaz'ın alâmeti erguvan ise, adalarınki de bugenvil'dir.

Çiçekleriyle, dallarıyla seyrine gönül dayanmaz güzelliktedir.

Bugenvil hakkında ilk elden bilgiler şöyle:

— "Mor, beyaz, pembe ve kırmızı renkte çiçekleri olan, tırmanıcı özellikte ve ağaçsı bir bitkidir. Güneşi sever. Hastalık ve böcek barındırmaması önemli bir özelliğidir."

Sanırım, daha şimdiden pek çok okur, bu bitkinin adını yanlış yazdığımı düşünecek, ve hemen düzeltecektir:

— Bugenvil değil, Begonvil!

Bu tashihi doğru bulmayacak kaç kişi vardır bu ülkede? Bir elin parmaklarını geçerler mi, emin değilim.

Literatürde begonvil'den geçilmiyor.

Birçok yere bu bitkinin adı veriliyor: BEGONVİL.

[Nitekim geçenlerde bir gazeteci de yazmıştı. Oray Eğin.

— "Zeynep Casalini'nin 'şok' evliliğinden sonra Oasis'teki ev yemekleri yapan Begonvil'e gitmek istedim, fırsat olmadı. Ama Begonvil'in yemeklerinin kötülüğünü herkesten duydum."]

Begonvil adlandırmasının yaygınlığını görmek için internette biraz gezinmek yeterli.

İnsan gözlerine inanamıyor, tek kelimeyle begonvil her yerde, her dilde.

Oysa yanlış.

Doğrusu Bugenvil, yani Bougainvillea.

Çünkü bu bitki, adını Fransız amiral Louis Antoine de Bougainville'den alır. Brezilya'da keşfedildiği tarih de 1768.

Bilenler bilir, bu zatın 1766-1769 tarihlerini kapsayan ünlü seyahatnâmesi Türkçe'ye çevrilip yayımlanmıştır: "Dünyanın Çevresinde Yolculuk" (YKY).

Peki hâl böyleyken koca millet yediden yetmişe niçin begonvil demiş bu güzelim bitkiye?

Benim bir tahminim var:

Başka bir güzelden dolayı.

Kim bilmez o güzeli?

Adı begonya.



Türkçe sözlükler şöyle tanıtıyor begonya'yı: beyaz, pembe, kırmızı çiçekli, yaprakları etli ve güzel renkli, pek çok türü olan bir bitki.

Çiçeğin adı da yine bir Fransızdan geliyor. Santo Dominigo Valisi Michel Bégon'dan. Tâ 1690'lardan...

Bégonia ile Bougainvillea adlandırmaları arasında neredeyse bir asır var.

Yani önce begon-ya, sonra (yanlışlıkla) begon-vil.

Dil alıştığı başka bir sözcüğün telâffuzuyla bu yeni misafiri eşleştirmiş olmalı.

Beyazlara bütün zenciler veya bütün çinliler nasıl da birbirlerine benzer görünüyorsa, halkın dil algısı da ha bogen, ha bugen deyû iki yabancı sözcük arasında hemen bir yakınlık kurmaktan kaçınmamış.

Gerçi ilk zamanlar muhakkak "Doğrusu begonvil değil, bugenvil" diyenler olmuştur ama dinleyen kim?

Şairin dediği gibi:

Kim okur kim dinler varak-ı mihr u vefayı?


* * *

"Şimdi, tam da Ramazan'ın ortasında, acaba bu malumatfuruşluk da neyin nesi öyle?" diyecekler olabilir, açıklamaya çalışayım.

Bir dil delisinden beklenecek marazî bir hassasiyetin sonucu değil bu tashih gösterisi.

Bugenvil'le aramızda bu yaz başlayan başdöndürücü aşktan dolayı da değil.

Eni konu iki satırlık bir hikâye!

Begon-vil değil, bugen-vil, işte hepsi bu!

Kolay okunacak bir Pazar yazısı yazma isteği mi?

Hayır! Otuz yıldır muhatablarımın seviyesini gözetmeyi becerememiş bir adamım ben. 

Muhatabın mukteza-yı hâliyle değil, bilâkis kendi mukteza-yı hâlimle meşgulüm. Daimî serhoşum. Geleni yazıyorum. Zihnime, gönlüme, dilime geleni...

Okunuyor mu? Galiba.

Anlaşılıyor mu? Emin değilim.

Bu yüzden asıl neden 'kolay bir yazı' da değil.

* * *


Nefsimi hesaba çektiğimde bütün gördüğüm, hayatımı begonvil-bugenvil mesabesinde büyük bir tashihat ile geçirmiş olduğum.

Ne büyük bir kazanç değil mi?

Bütün ilmim, bütün müktesebatım, bütün gayretim eni konu iki satırlık bir hikâye: Begonvil değil, Bugenvil.

Hepsi o kadar.

Evet hepsi, iki isim arası kadar.

Cemâl ile Celâl arası kadar.


* * *

Unutma ey talib, kimse düşünürken düşündüğünden daha tehlikeli bir şeyi düşünemez!







Facebook

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder