5 Haziran 2010
Beni okumak isteyen okur tikelden tümele varmayı kabullenmelidir.
Bu öneri bendenize değil, Karl Marx’a ait.
Önerisini ise Das Kapitalin müstakbel okurlarına yapıyor.
Muradımı anlamak
istiyorsanız, (reddetmeden önce) nihaî tanım ve tesbitlere nasıl ulaştığımı
adım adım izlemelisiniz, demeye çalışıyor.
Doğurmayı göze almalısınız yani.
Tekrar başa. En başa. Bir daha. Yeniden.
Marx’ın ölümünden sonra Grundrisse adıyla basılacak bu defterler, gerçekte bir taslak
mahiyetindeydi, ve yazarının, yürüdüğü karmaşık yolu tüm aşamalarıyla
serimlemesi zaten mümkün değildi. Ne o zaman, ne de şimdi.
Üstelik yazar bu talebinde haklı da değildi.
Her tümevarım işlemi, doğası gereği, örtük bir
tümdengelim biçimidir çünkü.
Hiçbir akıl, gerçeklik sözkonusu olduğunda,
tüme varmanın bir yolunu bulamamıştır.
Marx da.
Tümden geliyordu, ama okurundan o tümlüğe adım
adım vardığını düşünmesini taleb ediyordu.
Ne yazık ki doğada (ve toplumda) bütünün
kendisini bulamayız, sadece zihnimizde bulduğumuz bütünlüğü ona yakıştırırız.
Parçalar doğadan, bütünlük ise zihinden.
Aradaki mutabakat (Übereinstimmung)
gösterilebilir hâle geldiğinde, yargıların ‘bilimsel’ olduğu söylenir, o kadar!
Tâ ki yeni bir mutabakat keşfolununcaya kadar.
Yeni bir mutabakat, demem o ki yeni bir bütün, yeni parçalar ve bu bütün ile parçalar arasında yeni münasebetler.
Siyasal iktisat kitabımı bitirmek için deli gibi çalışıyorum, çünkü böyle çalışmazsam ben kitabı bitirmeden sistem çökecek.
Das
Kapitalin müsveddelerini yazmakla meşgul olduğu o
zorlu günlerden birinde dostu Engels’e böyle yazar Karl Marx.
1857-58’lerde.
Devrim yaklaşmaktadır ona göre. Devrim
gerçekleşmeden devrim’in manifestasyonunu gerçekleştirmelidir. Başka bir
deyişle, bilincin doğası doğanın bilincine tekaddüm etmelidir.
Önce aydınlatma, sonra aydınlanma ve en
nihayet devrim!
Ekonomi-Politiğin bu cerbezeli filozofu, bir
şekilde kitabını bitirmeyi başardı, ama sistem çökmedi.
Umut, doğaya karşı insanın en etkin silâhı!
Umutsuzluk ise, hezimetin diğer adı. Zira
insan dünyayı her defasında umuduyla yendi.
1 Nisan 1865.
İtiraf, Hollanda’ya gittiğinde, Marx’ın, kuzeni Nanette ile gerçekleştirdiği
bir cilveleşme biçimi. Bir tür aşk oyunu.
Genç Nanette sormuş, yaşlı düşünür de cevap
vermişti.
Şimdi gelin, bu hoş cilveleşmeyi bir de
beraber okuyalım.
Tercih edilen nitelik? Sadelik
Erkekte? Güç
Kadında? Zayıflık
Karakterinizin en belirgin özelliği? İnatçılık
En sevdiğiniz uğraş? Nanette’e bakmak
Nefret ettiğini özelliğiniz? Köle ruhluluk
En kolay affedebileceğiniz özellik? Saflık
Mutluluk anlayışınız? Mücadele etmek
Sefalet anlayışınız? Boyun eğmek
En sevdiğiniz şairler? Eschyle ve Shakespeare
En sevdiğiniz nesir yazarı? Diderot
En sevdiğiniz özdeyiş? İnsana ait olan hiçbir şey bana yabancı değildir.
Sloganınız? Her şeye kuşkuyla yaklaş!
En sevdiğiniz renk? Kırmızı
En sevdiğiniz isimler? Jenny ve Laura
Mutluluğun tanımı? Margaux Şatosu 1848
Mutsuzluğun tanımı? Dişçiye gitmek
Erki erkeklere yakıştırır Marx. Zayıflığın da kadınlara yakıştığını düşünür.
Viktorya dönemi ahlâkı.
Şanslıdır, gelecek asrın devrimci (!)
kadınlarıyla tanışacak kadar yaşamamıştır. Erkek gibi kadınlarla, güçlü ama hep yorgun kadınlarla, Margaret Hilda Thatcher'larla, Hillary Rodham Clinton’larla.
Sloganı ise: her şeye kuşkuyla yaklaş!
Ekonomi-politiğin eleştirisi için en
vazgeçilemez ilke!
Elbette dünyamızda olup bitenleri anlamak
isteyenler için.
Ve bir de Gazze’nin ekonomi-politiğini gözden
kaçırmamak için.
Ah Gazze, yavrularını kanıyla emziren anne!
Gökten yağmur, dostlarından kan bekliyorsun,
ama unutma, o bebeklerin süte de ihtiyacı var.
Umut, o kanın bir gün süte dönüşmesi.
Ek okuma için tıklayınız:

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder