3 Ağustos 2002
Düşe kalka yürümek, düşe
kalka yolu katetmek, düşe
kalka menzile ermek, erişmek, hep bilmeden, tanımadan yola revan
olmanın, tecrübe edilmemiş bir yolda olmanın cilvelerinden. (Yola çıkmanın yoldan
çıkmak demek olduğuna daha önce işaret edilmemiş miydi?)
Düşe kalka yürümek, hatalar yapa yapa menzile ermenin bir diğer adı, yalnız, kılavuzsuz, tek başına.
Niçin?
Sadece tecrübe edilmemişi bir kez olsun kendi adına tecrübe etmek için.
Düşe
kalka yürümeyi göze almalı o halde!
Üstelik kimseyle düşüp kalkmadan, tek başına, yalnız, yalınız, biteviye düşe kalka yürümeli, menzile ermek için, erebilmek için.
VE fakat menzile ermeyi değil, menzile doğru olmayı mühimseyerek.
Üstelik kimseyle düşüp kalkmadan, tek başına, yalnız, yalınız, biteviye düşe kalka yürümeli, menzile ermek için, erebilmek için.
VE fakat menzile ermeyi değil, menzile doğru olmayı mühimseyerek.
Belki menzile
varılmaz, varılamaz; ancak yine de menzile doğru olmalı, hiç değilse yol
müstakîm, menzil hak olmalı.
Yürüyüşümüzün düşe kalka olması, yola yalnız düşmemizin gereği, yalnız, yani sadece aklın o kendini bilmez kılavuzluğuna muhtaç oluşumuzdan ve dahi mürşidsiz, rehbersiz, aşksız.
Düşmekten
korkmamalı, bilakis öylece düşüp kalmaktan, düşüp kalkamamaktan korkmalı.
Kalkmamak yürüyüşün sona ermesi demek, yolcunun menzile ermesi değil, aksine
hayallerin sona ermesi demek.
Kalkmamak, kalkamamak yürümemek, yürüyüşü terketmek demek. Oysa biz yürümekten, düşe kalka da olsa yürümekten söz ediyoruz.
Kalkmamak, kalkamamak yürümemek, yürüyüşü terketmek demek. Oysa biz yürümekten, düşe kalka da olsa yürümekten söz ediyoruz.
Bizi
yola düşüren aşk, bizi
yolda düşüren ise akıl
olduğundan, aklın çelmelerine takılmaktan pek öyle çekinmemeli, asıl aşkın
yardım elini uzatmamasından korkmalı. Düşe kalka yürümeye devam etmeli, aklın
çelmelerine takılıp düştüğümüzde aşkın kuvvetiyle kalkmalı, kalkmayı denemeli.
Çünkü çelmelemekten geri kalmasa da akıl intibah eder. Nitekim Ahmed Avni Konuk
merhûm şöyle diyor:
Aklın âlem-i hakikate doğru yürüyüşü düşe kalka tabirine mâ-sadaktır.
Hakikat arayışı muvacehesinde aklın aczini itiraf edişi
üzerinden nice asırlar gelip geçti. Aklın hissiyâta muhtaç olması sebebiyle
kendilerine ihtiyacı onu çok defa hislerin elinde oyuncak eyledi. Öyle ki akıl mahsusata
her gidişinde hislere müracaat etmek zorunda kaldı ve hiss u vehim acımasızca
iktidarlarının gereğini yaptılar ki halen de yapıyorlar.
Lâkin akıl düşe kalka yürümek zorunda yine de. Yola düştüğü için düşmek zorunda. Yürüyebilmek için ister istemez düşmek zorunda.
Lâkin akıl düşe kalka yürümek zorunda yine de. Yola düştüğü için düşmek zorunda. Yürüyebilmek için ister istemez düşmek zorunda.
Hiç
kimsenin kuşkusu olmasın ki bu, aklın kaderi.
Cevdet Paşamızın aşağıya aldığım şu ifadeleri bu kadere atıf değil de nedir?
Cevdet Paşamızın aşağıya aldığım şu ifadeleri bu kadere atıf değil de nedir?
İnsan yalnız aklıyla kalsa doğrudan şaşmaz. Lâkin his ve vehim ileri geçip nefsi kendilerine müncezib ve müsahhar etmişlerdir. Bu sebepten nâşi vehmiyâtın ahkâmı ekseriya nefsin indinde bedihiyyâttan mütemeyyiz olamaz. Akıl ve Şer‘ [Din] eğer vehmin ahkâmını def ve tekzib etmeseler vehmiyyâtın bedihiyyâta iltibas ve iştibahı bâki kalır ve hiç bertaraf edilemez olur idi.
Evet
doğrudur, akıl düşer, düşer ama kalkar, kalkabilir. Onun düşüşü bâki kalmaz.
Kalsaydı, vehmiyatı def etmek asla ve kat‘a mümkün olmaz, olamazdı.
İşte bu
nedenle aklın âlem-i hakikate yürüyüşü düşe kalka olmak zorundadır, zira düşe kalka yürümek onun
kaderidir.
Korkulmaz mı hiç yalnızlıktan, ben ki nice korkular devşirdim yalnızlıktan.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder