17 Kasım 2001
Meşhur
bir kıssadır, dervişin biri diğerine sormuş, ne yapıyorsunuz, günlerinizi
nasıl geçiriyorsunuz, diye, öteki de cevap vermiş:
Ne yapalım, bulduğumuzda yiyoruz, bulamazsak sabrediyoruz.Bunun üzerine soruyu soran demiş ki:
Bunu bizim Horasan'ın köpekleri de yapıyor.
Bu defa
diğeri, peki siz ne yapıyorsunuz, diye sorunca, Horasan dervişi fevkalâde ârifâne
bir cevap vermiş:
Biz bulursak dağıtıyoruz, bulamazsak şükrediyoruz.
Sanırım, muhatablarına (hele hele dost bildiklerine), Cenab-ı Hak sizleri dertsiz bırakmasın, diye dua edebilecek denli şefkatli insanların yetiştiği çok az toplum vardır yeryüzünde.
Laf
olsun diye söylenmezdi bu söz. Âmiyâne tabirle kelime oyunu filan yapmak
niyeti de yoktu bu duayı yapmayı âdet edinmiş insanların. Gayet ciddi ciddi
söylerler ve Hakkın kimseyi dertsiz bırakmasını istemezlerdi, yürekleri
insanların dertsizlik beliyyesine düçar olmalarına tahammül edemez, hz. insana şefkat ve
muhabbetlerinden ötürü insanoğlunun dertsiz kalmasına razı olmazlardı.
Sanılmasın
ki bu söz, güç ulaşılabilir birtakım kitaplarda kayıtlıdır sadece. Kitaplarda
değil, bilakis yakın zamana kadar halkın, halkımızın dilinde de dolaşırdı bu
söz. Mânâsı bilinmeksizin uluorta kullanılmaz, büyüklerimiz, dedelerimiz,
ninelerimiz birbirleri için bu duayı bile isteye yaparlardı.
Bir tek
yazının kaldırabileceği bir yük olmamakla birlikte ve belki biraz da saded
haricine çıkmak tehlikesine rağmen bu konuda bir iki hususa işaret etmek
isterim:
Bilmek hayretle
başlar, yani insan hayret etmedikçe bilemez, bilgisi hayretinin miktar ve
keyfiyetine bağlıdır. Bilmek için şaşırmak, şaşkınlık nimetinden yararlanmak
lâzımdır kısaca. Çünkü insanoğlu bildiği şeyler karşısında değil, bilmediği
şeyler karşısında şaşırır. Şaşırmak ise farketmektir. Şaşırdığınız
takdirde ancak, farketmiş olursunuz. Hayret (şaşırmak veya farketmek) bu
nedenle bilginin ilk adımı sayılır.
Ehl-i hayret olmadığı halde ehl-i ilim ve marifet olanına kim rastlamıştır bu dünyada?
Ehl-i hayret olmadığı halde ehl-i ilim ve marifet olanına kim rastlamıştır bu dünyada?
Hayret'in mücerred şaşkınlık (taaccüb) olmadığına bu vesileyle işaret etmeliyim. Çünkü taaccübün ya da tabir-i diğerle şaşkınlığın insanoğlunda ya korku ya da gülme hissi uyandırdığı, sözgelimi insanın bilmediği şey karşısındaki taaccübünün hemen hemen o an içerisindeki idrakinin seviyesine bağlı olarak kendisinin gülmesine veya korkmasına neden olduğu/olabileceği bilinir. Yine hayretinin mahiyetine bağlı olarak, insan, bu defa kendisiyle karşı karşıya geldiği nesne ya da olguyu merak eder, onun ne olduğunu öğrenmek ister, en nihayet böylelikle nasibi derecesinde elde edeceği bilginin kendine özgü sahasına adımını atmış olur.
Peki
hayret'in evvelinde ne vardır?
Hayret'in evvelinde seyr (görmek), seyrin evvelinde de devr (gezmek) vardır. Çünkü devretmeden (fikren gezip dolaşmadan, daha açıkçası mânen âlemi temaşaya çıkmadan), insan seyredemez, etrafını göremez. Bu bakımdan bilhassa tasavvuf edebiyatımızda, devran olalım, seyran olalım, hayran olalım meâlinde sayısız mısrâ yazılmış, hayret için devr u seyrin önemine dikkat çekilmiştir. Herşey hayret içindir, hayran olmak içindir. Çünkü bilmek için hayret etmek, hayran olmak lüzum, hatta mecburiyeti vardır.
İşte
dert ve ızdırabın önemi de buradadır. Dertsiz/gamsız insan, gaflet içinde
demektir, zihnen hareketsizdir ve bu nedenle hayran olmak şansını yitirmiştir. Izdırab, bir nevi titremek, için
için sallanmak, hareket etmek demek olduğuna göre, nefsin ızdırabı da onun
hareketir. Nasıl ki eskiden hareket'ul-arz
tabiri deprem karşılığında kullanılıyorsa, nefsin hareketi için de ızdırab kelimesi kullanılır, daha
doğrusu bu kelime bu mânâda istimal edilirdi. (Iztırab darb'dan gelir, darb vurmak/vuruş, diğeri titremek/titreyiş anlamındadır. Mızrab'ın udun/kalbin tellerine vurması sonucunda tellerin titreyişi gibi.)
Cenab-ı
Hak kimseyi dertsiz bırakmasın, sözü, dert ve ıztırabdan yoksun kalıp gaflete
düçar olan nefsin devran olmasını temenni etmektir. (Çünkü hareketin en
mükemmeli dairevî
olanıdır. Kişi başladığı yere dönmeyi başarabileceği bir yola çıkmalıdır.)
Devran olan nefis, ihtimal ki sadece hareket etmekle kalmaz, etrafını temaşa da eder.
İşte hayret bu temaşının, ilim de bu hayret'in mahsûlü olacak ve böylelikle insan bilmediğini bilebilmek (marifet) imkânına kavuşacaktır.
Devran olan nefis, ihtimal ki sadece hareket etmekle kalmaz, etrafını temaşa da eder.
İşte hayret bu temaşının, ilim de bu hayret'in mahsûlü olacak ve böylelikle insan bilmediğini bilebilmek (marifet) imkânına kavuşacaktır.
Öyleyse
HAK hiçbirimizi dertsiz bırakmasın!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder