6 Mayıs 2006
Vakit, yani geçici olan, yani
tutulamayan, tutunamayan, yani an.
Evet, sadece an...
Şu vakitte, bu vakitte, yani o anda.
Bu anda veya şu anda değil, tamıtamına o anda.
Evet, sadece an...
Şu vakitte, bu vakitte, yani o anda.
Bu anda veya şu anda değil, tamıtamına o anda.
Niçin?
Çünkü şu veya bu, en nihayet birer işaret zamiri. Ne var ki an sözcüğüyle birleşir birleşmez her iki zamir de yakını gösterir, o kadar yakını ki biz, bu anda veya şu anda der demez, bir anda ân’ın içinde buluruz kendimizi, onu, yani ân’ı kendimizden uzaklaştırabilmek için o zamirini kullanmak zorunda kalırız. Uzağa işaret etmek suretiyle onun dışına çıkar ve böylelikle ân’ı kendi dışımıza itmeyi başarırız.
Hata yapmamalı: ben-sen-o dizgesindeki o değil, bu-şu-o dizgesindeki o.
Zamanın bölünemeyen en küçük birimi an. Gerçekte sayılamıyor da, ölçülemiyor da, çoğalıyor, dolayısıyla uzuyor, ne yapıp edip kendiliğini koruyor, öyle ki an, an’da erimiyor, ama bir başka an’la birleşiyor, bitişiyor, ekleniyor, eklemleniyor.
Zamanın bölünemeyen en küçük birimi an. Gerçekte sayılamıyor da, ölçülemiyor da, çoğalıyor, dolayısıyla uzuyor, ne yapıp edip kendiliğini koruyor, öyle ki an, an’da erimiyor, ama bir başka an’la birleşiyor, bitişiyor, ekleniyor, eklemleniyor.
Vakit sözcüğünü sadece an için değil, bitişen an’lar toplamı için de kullanıyoruz. Vakit uzuyor, boyuna uzuyor, boydan uzuyor; bir çizgi gibi; en’den ve derinlik’ten mahrum bir doğru gibi boyuna uzuyor.
Vakit yerine şimdilerde süre deniyor. Bir süre, yani muayyen an’lar toplamı, an’ların ölçülebilir
toplamı. Meselâ sabah vakti, akşam vakti.
Nasıl anlamalıyız bu ifadeleri?
Şöyle: Sabah’ı veya akşamı teşkil eden an’ların toplamı.
Şu şekilde de denilir: yemek vakti, dinlenme vakti.
Bu
ifadeleri de pekâlâ "yemek yemek veya dinlenmek için ayrılan süre" anlamına irca
edebiliriz.
An’dan vakit’e, vakit’ten de zaman’a geçiyoruz.
Gerçekte ân’ı da tıpkı zaman gibi ölçemeyiz, elbette kavramın hakkını vermek koşuluyla.
Ölçülebilir olan sadece vakit (çoğ. evkat); yani belirli bir zaman dilimi. Vakit, yani dilim dilim dilimlenen, dilimlere bölünebilen.
An’dan vakit’e, vakit’ten de zaman’a geçiyoruz.
Gerçekte ân’ı da tıpkı zaman gibi ölçemeyiz, elbette kavramın hakkını vermek koşuluyla.
Ölçülebilir olan sadece vakit (çoğ. evkat); yani belirli bir zaman dilimi. Vakit, yani dilim dilim dilimlenen, dilimlere bölünebilen.
Çizgimizi
oluşturan noktaların her birine an, an’ların muayyen miktarına vakit,
çizginin kendisine ise zaman dersek, o takdirde an bölünemeyen en küçük
birim, zaman da kuşatılamayan en büyük birim olduğu için ölçülemez.
Zaman sözcüğünü vakit anlamında kullananlar, bizim zaman olarak adlandırdığımıza mutlak zaman diyorlar. Istılahta münakaşa olmaz. Mutlak zaman ölçülemez, mukayyed olanı (vakit) ise ölçülür. Burası açık olmalı.
Zaman sözcüğünü vakit anlamında kullananlar, bizim zaman olarak adlandırdığımıza mutlak zaman diyorlar. Istılahta münakaşa olmaz. Mutlak zaman ölçülemez, mukayyed olanı (vakit) ise ölçülür. Burası açık olmalı.
Niçin
vaktin veya muayyen bir zamanın ölçülebilir olduğunu söylüyoruz da, sayılabilir olup olmadığından hiç söz etmiyoruz?
Sayılabilir olması için, saydığımızın süreksiz nicelik (aded) olması gerekir, oysa
kudema, zaman’ı sürekli nicelik (mikdar) kategorisinde ele almış ve tabiatıyla ölçülebilir olmakla nitelemişti.
Zaman
çizgisi bir vakitler şu şekilde bölünürdü: geçmiş-an-gelecek.
Bir A-B doğrusunun C noktasından bölündüğünü farzedin; işte aynen öyle.
Bir A-B doğrusunun C noktasından bölündüğünü farzedin; işte aynen öyle.
Çizgi veya doğru hangi bilim dalının kavramlarıydı?
Geometri’nin.
Geometri’nin konusu neydi?
Mikdar (ölçülebilir olan), yani sürekli nicelik (kemmiyet-i muttasıla).
Aritmetik’in konusu ise, aded (sayılabilir olan), yani süreksiz nicelik (kemmiyet-i munfasıla).
Sıvılar, uzunluklar, büyüklükler ölçüldüğü gibi, bir vakitler mukayyed olan zaman da ölçülürdü, an’ın ve zaman’ın aksine vakit sabit olmadığı, değiştiği, değişebildiği için ölçülebilirdi. Nitekim bu nedenle muvakkat sözcüğü, geçici olan da demekti. (Bakalım dergiler, gazeteler için kullanılan mevkuteyi hatırlayabilecek misiniz?)
Bugün zamanı ve/veya vakti ölçmüyoruz, güya sayıyoruz, saymaca saatler (!) sayesinde sayılarla tanımlanan bir zaman diliminin içinde yaşadığımızdan ötürü vakti artık ölçmek yerine saydığımızı sanıyoruz.
Ne
dersiniz, Kur’an’da geçen ساعة (saat), yani an kelimesine bile altmış dakika anlamı
verenler, şu yanlış soruya doğru bir karşılık bulabilirler mi?
Şimdi saat kaç?
Umarım, cevabınızda rakam
kullanmamışsınızdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder