13 Ağustos 2005
Kedilerin
dişisi olur ve fakat kadını olmaz. Keza köpeklerin de erkeği olur ve fakat adamı olmaz. Çünkü hayvanların erkeği ve dişisi olur,
lâkin kadını ve adamı olmaz. Bir tek insanın, evet bir tek insanın hem dişisi
ve erkeği, hem de kadını ve adamı olur.
Dikkat edilecek olursa, kadınlık ve adamlık olunan bir şey.
Türkçe'de kadın veya adam olarak doğulmuyor, dişi (kız) veya erkek (oğlan) olarak doğanlar daha sonradan kadın veya adam oluyorlar veya olamıyorlar. Çünkü kadınlık dişilere, adamlık erkeklere hazır olarak sunulmuyor, bu sıfatlar —eğer istenilirse— dişiler ve erkekler tarafından adım adım kazanılıyor, emekle, çabayla, istek ve gayretle elde ediliyor.
İnsanın
kadınlığı veya adamlığı bilkuvve’dir, yani insan potansiyel anlamda kadın veya
adam olabilir. Olabilir ise, demek ki olamayabilir de. Çünkü insanın kadın veya
adam olmak hakkı ve istidadı vardır, hakkını ve istidadını kullanırsa olur,
kullanmazsa olmaz! Oysa dişilik ve erkeklik böyle değildir. İnsanlar daha
doğarken erkek veya dişi olarak doğarlar; sonra, olabilirlerse, olurlar.
Kadınlığın
ve adamlığın ne olduğunu bilmeksizin kadın veya adam olmayı başaramayacağımız
için ve ne olduğunu bilmediğimiz bir şey olmayı da istemeyeceğimizden ötürü,
kadınlığın ve adamlığın özü üzerine yeniden düşünmek zorundayız.
Düşünme
kendi toprağını terkedeli çok oldu, düşünmeyi kendi toprağına çağırmalı ve işbu
çağrının, dişilerin ve erkeklerin gürültüsünden kaçmak zorunda kalan
düşünme'nin tekrar kendi toprağına dönebilmesi için adam gibi adamların ve
kadın gibi kadınların sesine gerek olduğunu unutmamalıyız.
Olanlar, hep biz olması gerekeni (!) unuttuğumuz için oluyor, başka sebepten değil, işte asıl bu sebepten dolayı unutmamalıyız.
Olanlar, hep biz olması gerekeni (!) unuttuğumuz için oluyor, başka sebepten değil, işte asıl bu sebepten dolayı unutmamalıyız.
Nâdan, kadının adı olmadığını söylüyor, adı olmayan kadın veya adam değil, bilâkis dişi veya erkek. Müsemması olmayanın ismi, varlığı olmayanın adı olsa n'olur, olmasa n'olur?
İnsan dışında hayvanlar (canlılar) çocuklarına isim veremezler, insan, bir tek insan adlandırır, adlandırabilir, ad taşımaya liyâkatı olduğu için, sadece insan, kendi yavrusuna ad verir, verebilir.
Kadın
gibi kadın, adam gibi adam da nasıl oluyor?
Buradaki gibiler ne anlam ifade ediyor?
Niçin, gibi?
Evet, niçin kadın gibi, niçin erkek gibi?
Buradaki gibiler ne anlam ifade ediyor?
Niçin, gibi?
Evet, niçin kadın gibi, niçin erkek gibi?
Ne ilginç değil mi, bâliğ olmadıkça, ergen olmadıkça, ergenliğe ulaşmadıkça oğlan çocukları erkek, kız çocukları dişi mekulesinden dahi addedilmiyorlar.
Dişilik ve erkeklik, bedenî yeterliliği, yeni bedenen olmuşluğu, beden itibariyle ermişliği gösterirken, ruhî/zihnî olgunluk bir türlü adlandırılmamış olarak kalıyor. Dolayısıyla dişi olunca kadın, erkek olunca adam sayılan yığınlar karşısında halkın irfanı çaresizlikten yeni bir adlandırmaya ihtiyaç duyuyor ve ister istemez, esasen adam gibi adam, kadın gibi kadın olunması gerektiğine işaret edip duruluyor.
Toprağımızda adamlık mertebesi öyle yanlış anlaşılıyor ki irfan sahipleri zaman zaman, vali olmuşsun ama yine de adam olamamışsın evlâdım, yollu nasihatlarda bulunup kan güllerini yakalarına iliştirmek zorunda kalıyorlar.
Erkekliğin
ve dişiliğin hayvanlık’ta, adamlığın ve kadınlığın ise insanlık’ta içkin
olduğunu fark edebilirsek, erkeklik ve dişilik niteliklerinin birbirlerinden
niçin farklı olduklarını da pekâlâ anlayabiliriz. İhtilaf, doğaları gereği ve
fakat özleri gereği değil. Çünkü erkeğin özü adamlık, dişinin özü ise
kadınlıktır. Hiç tereddüt etmeksizin, adamlığın ve kadınlığın insanlık'a müsavi
olduğunu ve insanlık mertebesi bakımından ihtilâfın da, farklılığın da
aslâ sözkonusu olamayacağını ifade edebiliriz. O halde ihtilaf özde değil, tek
kelimeyle sözde.
Modernite bugün eşitliği erkeklik ve dişilik
açısından ele alıyor, kadınlık ve adamlık açısından değil. Buna
mukabil gelenek, insanlığa müsavi olmaları itibariyle bakışını kadın'a ve
adam'a çeviriyor; erkeklik ve dişilik itibariyle meydana gelen ihtilâfları ise
tek kelimeyle tabiî (tabiatlarına ilişkin) buluyordu. Sözgelimi
doğurma yeteneği itibariyle insan'ın dişisi ve erkeği birbirine eşit değildir,
zira doğurmak, sadece insanın dişisine özgüdür. Kadın, kadın olduğu için değil,
evvelemirde dişi olduğu için doğurur. Buna mukabil, sevmeye gelince, dişi, dişi
olduğu için, erkek, erkek olduğu için değil, kadın kadın olduğu için, adam da
adam olduğu için sever, zira bir tek insan sever, insan özü gereği sever,
insan olduğu için sever, insan gibi sever.
Hâsılı, kadın gibi kadın olmak da, adam gibi adam olmak da en nihayet insan olmak demektir, insanlık mertebesine ulaşmak demektir.
İnsanın
tabiatına bakıp tabiatından kaynaklanan ihtilâfların peşine takılma da ey
talib, bakışını hakikate çevir, insanın hakikatine.
Yol kenarında oturmuş böyle ne yapıyorsun, sorusu karşısında, leğendeki suda mehtabı (halkta hakkı) seyrediyorum, diyen Evhadüddin Kirmanî'ye Şems-i Tebrizî'nin serzenişini ise sakın aklından çıkarma!
Yol kenarında oturmuş böyle ne yapıyorsun, sorusu karşısında, leğendeki suda mehtabı (halkta hakkı) seyrediyorum, diyen Evhadüddin Kirmanî'ye Şems-i Tebrizî'nin serzenişini ise sakın aklından çıkarma!
Ensende çıban mı var, niçin başını kaldırıp da mehtabın kendisine bakmıyorsun?
Demek ki
biri bir görmek marifet değil, bir birdir zaten. Asıl marifet çokluktaki
birliği görmektir.
Ne ki
bakan çok ve fakat gören yok!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder