11 Eylül 2004
Hâlen
hayatta olan yaşlı bir gazeteci-yazara bir zamanlar sevgililerinden biri —ki
şimdi o da yaşlı bir gazeteci-yazar— şöyle demiş:
Seni öyle severim ki yazı bile yazamazsın!
Bunun
üzerine adamcağız öyle korkmuş ki hemen uzaklaşmış kadından, tıpkı Kafka gibi, yaşam tarzım yalnızca yazmaya göre ayarlanmış, diyerek...
Böyle yapmakla
sanki o kendi tutkusunu, başka bir tutkunun konusu olmaya yeğlemiş, çok
sevilmektense çok sevmeyi seçmiş, hatta odaklandığı, kendisine dikkat kesildiği yazma eyleminden aldığı hazzı, bir kadının bütünüyle kendisine yönelmesinden,
bütün sevgisini kendisine yöneltmesinden ve tabiatıyla bir başkasının —bu bir
kadın bile olsa— kendisine dikkat kesilmesinden alacağı hazza tercih etmiş görünüyor.
Acaba
hakikaten hâl böyle mi?
Hâl bu ise, hâl böyle ise, bu yaşlı yazar, yazmak
uğruna gerçekten de aşkını mı feda etmiş oluyor?
Tutkuyla sevilmek varken, dönmezem yolumdan, filan deyip yazı yazmayı mı seçiyor?
Hiç
sanmıyorum. Yazdı da n'oldu ise hiç demiyorum.
Demek istediğim şu: O yazarın
iki hazdan, iki mutluluk kaynağından birini seçmediği çok açık. Şayet onun
nezdinde yazı yazmak kendisini sürekli oyalayacak, sevgilisi ise kendisini bir
süreliğine avutacak bir oyuncak gibi görünmeseydi, seçimine çok daha saygın bir
anlam verebilirdik. Oysa yapılan, sürekli olanın, bir süreliğine olana tercih
edilmesinden ibaret. Yazarı korkutan da bir süreliğine olanın süreklilik
kazanma isteğiyle ortaya çıkması ve kendisi için “bir süreliğine” kaydıyla
anlam taşıyan o şeyin sürekliliğe dönüşmesi.
Erkekler
genellikle (farklı şeylere) dikkat ederler, kadınlar ise genellikle (bir tek
şeye) dikkat kesilirler. Bu durumda, karşımızda dikkat eden bir erkek ve fakat
ne ilginçtir ki dikkat kesilen değil, sana dikkat kesilirim ha, diyen, yani istersem sana âşık olurum, demeye çalışan bir kadın var.
Bizim
hikâyemizde erkek kadınına, kadın da erkeğine sadece dikkat ediyor, ikisi de
birbirine veya sadece biri diğerine dikkat kesilmiyor, birbirlerine alık alık
baktıkları filan da yok, yaptıkları bir tek hesaptan ibaret. Sadece kadın erkek
için bir süreliğine değil, erkek de kadın için bir süreliğine.
Acaba, tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş, mu demeliyiz?
Bence acele etmeyelim. Söz yine de —hesapçı bile olsa— bir kadına nisbetle ihtişamını bütün haşmetiyle koruyor çünkü:
Acaba, tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş, mu demeliyiz?
Bence acele etmeyelim. Söz yine de —hesapçı bile olsa— bir kadına nisbetle ihtişamını bütün haşmetiyle koruyor çünkü:
Seni öyle severim ki yazı bile yazamazsın!
Sanki bu
sözde bir ızdırab, bir acı, bir ürkeklik, âdeta bir tür melankoli saklı.
Sevgisinin karşılığını alamayacağını bilen bir kalbin bütün deneyimlerine rağmen sevgilisine son bir hamlesini açığa vuruyor bu söz.
Böylesi, duvara hitab etmek gibi birşey. Duvarın sözü yankılayacağını ummak gibi, o kalın duvardan cılız da olsa bir sadâ, bir îma, bir jest beklemek gibi...
O görünür cesaretin, hatta onca cesametin ardında zayıf ve ürkek bir gönül varmış gibi...
Tehdidin arkasında sevmeyi isteyen ve fakat kendisine dilediğince sevilme hakkı tanınmamış kırık bir kalbin son bir teklifi gizlenmiş gibi...
Sevgisinin karşılığını alamayacağını bilen bir kalbin bütün deneyimlerine rağmen sevgilisine son bir hamlesini açığa vuruyor bu söz.
Böylesi, duvara hitab etmek gibi birşey. Duvarın sözü yankılayacağını ummak gibi, o kalın duvardan cılız da olsa bir sadâ, bir îma, bir jest beklemek gibi...
O görünür cesaretin, hatta onca cesametin ardında zayıf ve ürkek bir gönül varmış gibi...
Tehdidin arkasında sevmeyi isteyen ve fakat kendisine dilediğince sevilme hakkı tanınmamış kırık bir kalbin son bir teklifi gizlenmiş gibi...
Sevgisine
karşılık bulsaydı, bulacağını bilseydi şöyle mi derdi acaba?
Seni öyle severim ki değil yazmak, düşünemezsin bile!
ya da:
Seni öyle severim ki nefes bile alamazsın!
Cümlenin
sonuyla değil, dilerseniz başıyla ilgilenelim biraz da.
Seni öyle severim ki...Yani:
Şu anda sevmiyorum ama sevsem öyle severim ki...veya:
Bir bilsen ben de öyle büyük sevme yeteneği var ki...ya da:
Beni benim seni sevdiğim gibi sevsen, seni seni sevdiğimden daha çok severim, hem de öyle severim ki...
Görüyorsunuz
değil mi, birtakım duyguları yazdıkça, tekrarladıkça artık onların anlamı
kalmıyor, vurguları gittikçe zayıflıyor, sanki yapay hale geliyorlar, sahteymiş
gibi duruyorlar.
Sanırım bunun nedeni, kişinin duygularını gelecek zamanla ifade etmeye çalışmasından. Çünkü, senden nefret edeceğim, veya, seni seveceğim, diyenler, işin içine hesap girmesi, zaman girmesi nedeniyle muhatablarını samimiyetlerine ikna edemezler.
Duygularda, tıpkı seni seveceğim veya senden nefret edeceğim örneklerinde olduğu gibi gelecek zaman kipi kullanılmaz, aksine doğal olan, âna işaret edilmesi ve sadece şimdiki zaman kipi kullanılmasıdır: seni seviyorum ya da senden nefret ediyorum gibi.
Evet, bir tek o an hissedilen, o an içinde duyulan ve duyurulandır gerçekte doğal olan.
Sanırım bunun nedeni, kişinin duygularını gelecek zamanla ifade etmeye çalışmasından. Çünkü, senden nefret edeceğim, veya, seni seveceğim, diyenler, işin içine hesap girmesi, zaman girmesi nedeniyle muhatablarını samimiyetlerine ikna edemezler.
Duygularda, tıpkı seni seveceğim veya senden nefret edeceğim örneklerinde olduğu gibi gelecek zaman kipi kullanılmaz, aksine doğal olan, âna işaret edilmesi ve sadece şimdiki zaman kipi kullanılmasıdır: seni seviyorum ya da senden nefret ediyorum gibi.
Evet, bir tek o an hissedilen, o an içinde duyulan ve duyurulandır gerçekte doğal olan.
Şair
diyor ki:
Dilde gam var şimdilik lütfeyle gelme ey sürur!
Olamaz bir hanede mihman mihman üstüne.
Yani ben
gam ve keder içindeyken, ey sevinç sana mukabelede bulunamam, zira gam ve
kederin ziyaret ettiği kalbime bir de seni konuk olarak alamam. Bir evde
birbirine hasım iki konuk olmadığı, olmaması gerektiği için seni evimde sana
lâyık olduğu şekliyle ağırlayamam, sana hak ettiğin ilgiyi gösteremem. Seni
istemediğim için değil, seni incitmek istemediğim için seninle hemhâl olamam.
Bakınız
işte burada gerçek bir fedakârlık sözkonusu.
Sevgiden, sevinçten kaçmak değil, sevgiye hakkını verememek korkusuyla sevgi sahibini incitmemek sözkonusu.
Hemhâl olmaksızın birlikte olmak yerine, hemhâl olunamadığı takdirde birlikte olmaktan kaçınmayı tercih etmek sözkonusu.
Sevgiden, sevinçten kaçmak değil, sevgiye hakkını verememek korkusuyla sevgi sahibini incitmemek sözkonusu.
Hemhâl olmaksızın birlikte olmak yerine, hemhâl olunamadığı takdirde birlikte olmaktan kaçınmayı tercih etmek sözkonusu.
Söylemekten
niçin kaçınalım o halde:
Düşüncede geniş zaman, duyguda şimdiki zaman makbul olduğuna göre, yazı yazmak da neyin nesi oluyormuş?!?
Düşüncede geniş zaman, duyguda şimdiki zaman makbul olduğuna göre, yazı yazmak da neyin nesi oluyormuş?!?
NOT: Duyguları ifade etmek amacıyla isim cümlesi kullanılmaz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder