8 Mayıs 2005
İnsan
nedir, sorusuna asırlar boyunca düşünme'nin bulabildiği en köklü cevap şudur:
İnsan düşünen/konuşan canlıdır (hayvan-ı nâtık - animale rationalle).
Canlı
nedir, sorusuna verilen aşağıdaki cevap ise, ne yazık ki bugün pek bilinmez:
Canlı, duyuları olan ve iradesiyle hareket eden organik cisimdir.
Aristotelesçi Fiziğin terimleriyle ifade edecek olursak, canlılık, hassas ve müteharrik olan
cism-i nâmî'nin özelliğidir. Beslenme, büyüme ve üreme yetilerine sahip olmak anlamında cism-i nâmi, bitkilerden ve canlılardan oluşur.
Klasik Fizik'te cisim, beslenme, büyüme ve üreme yetilerine sahip değilse inorganik maddelerden/madenlerden (cemadât), sahipse bitkilerden (nebatât), şayet aynı zamanda duyulara ve iradî hareket yetisine de sahipse canlılardan (hayvanât) teşekkül ederdi. Tabiatıyla bu durumda insan diğer canlılardan akıl yetisiyle ayrılırdı.
Bu kısa tabloda, eğer iyi dikkat edilmişse, görülecektir ki bitkiler canlılar kategorisinin dışında kalmaktadır. Çünkü bitkiler, tanım gereği, canlı sayılmazlardı, yani iç ve dış duyuları olmadığı gibi, irade aracılığıyla yer değiştirme (müteharrik bi'l-irade) vasfını haiz kabul edilmezlerdi.
Klasik Fizik'te cisim, beslenme, büyüme ve üreme yetilerine sahip değilse inorganik maddelerden/madenlerden (cemadât), sahipse bitkilerden (nebatât), şayet aynı zamanda duyulara ve iradî hareket yetisine de sahipse canlılardan (hayvanât) teşekkül ederdi. Tabiatıyla bu durumda insan diğer canlılardan akıl yetisiyle ayrılırdı.
Bu kısa tabloda, eğer iyi dikkat edilmişse, görülecektir ki bitkiler canlılar kategorisinin dışında kalmaktadır. Çünkü bitkiler, tanım gereği, canlı sayılmazlardı, yani iç ve dış duyuları olmadığı gibi, irade aracılığıyla yer değiştirme (müteharrik bi'l-irade) vasfını haiz kabul edilmezlerdi.
Ben
değişik vesilelerle klasik Fiziğin, Hikmet-i Tabiiye'nin, (Newton'un deyişiyle Philosophiae Naturalis'in) bu eski, kullanım dışı kalmış tasnifini ne zaman
aktarsam, hemen dinleyiciler arasından itiraz gelir ve bitkilerin de canlı oldukları öne sürülerek itiraz edilir. Beceriksizliğimden olsa gerek neredeyse bitki düşmanı gibi algılanırım.
Daha samimi ifadeler kullanmak istersem, bu itirazlar bana annem ve ablam tarafından da hep yöneltilmiştir, zira onlara göre de bitkiler canlıdır, duyuları vardır, severler ve sevilirler, sözden anlarlar; beğeni ifadeleriyle karşılaşmayan bitkiler hemen solarlar, üzülüp mahzun olurlar, ilgi görmezlerse misafiri oldukları, süsledikleri, şenlendirdikleri evin sakinlerine boyunlarını büküp küserler. Okşanmak isterler, yeterli miktarda su, ışık ve ısı talep etmekle kalmazlar, sevgi de, ilgi de, iltifat da isterler. Nazlıdır zilliler, cilve bile yaparlar. Odada konuşulanları dinlerler, ara sıra kendilerine de söz gelmesini beklerler.
Daha samimi ifadeler kullanmak istersem, bu itirazlar bana annem ve ablam tarafından da hep yöneltilmiştir, zira onlara göre de bitkiler canlıdır, duyuları vardır, severler ve sevilirler, sözden anlarlar; beğeni ifadeleriyle karşılaşmayan bitkiler hemen solarlar, üzülüp mahzun olurlar, ilgi görmezlerse misafiri oldukları, süsledikleri, şenlendirdikleri evin sakinlerine boyunlarını büküp küserler. Okşanmak isterler, yeterli miktarda su, ışık ve ısı talep etmekle kalmazlar, sevgi de, ilgi de, iltifat da isterler. Nazlıdır zilliler, cilve bile yaparlar. Odada konuşulanları dinlerler, ara sıra kendilerine de söz gelmesini beklerler.
Ben bu açıklama tarzının hiç karşısında olmadım. Çiçeklerime su veremediğim zamanlarda bile kendilerinden özür diledim çünkü. Onlar yaşadıkça yaşadığımı hissettim. Lâkin itiraf etmeliyim ki beceriksizliğimden narin olanlarını değil, dayanıklı olanlarını seçerim, sigara dumanımdan rahatsız olmayanlarıyla sadece arkadaş değil, bazen dost bile olmayı başarırım. Mevsimlik olanlarının, kendilerine su taşıyan, gün boyunca yerlerini değiştiren fedakâr işçisi olmaktan kaçınmam. Ne var ki ziyaretime geldiklerinde hem annemin, hem de ablamın suçlamalarından hiç kurtulamadım. Ben kötü bir çiçek dostuyumdur onların gözünde. Canlılar kategorisinde sayamadığım için de dinleyicilerin gözünde ister istemez nebatât karşıtı.
Şeyh-i Ekber hazretleri, değil sadece hayvanlar ile bitkiler, taşlar hakkında dahi nâtık sıfatını kullanır. Onların da konuştuğunu söyler. Bu açıdan bakıldığında canlı sıfatını hayvanât mertebesinden bir tek nebatât mertebesine değil, cemadât mertebesine de şamil kılabiliriz. Sadece insanlar, hayvanlar ve bitkiler değil, taşlar da konuşurlar. Üstelik bazen daha derinden bile konuşurlar.
Burada küçük bir sorunun mevcudiyetinden her halde sizleri haberdar etmek gerekiyor:
Bitkileri canlılar sınıfına dahil edemediğimi görenlerin yönelttikleri itiraz,
bu açıklamaların mantığından biraz farklı.
Diyorlar ki:
Diyorlar ki:
Bugün bilim (fizik), bitkileri canlı kabul ediyor.
İşte
asıl sorun da tam burada ortaya çıkıyor. Çünkü modern bilim bitkiler şöyle
dursun, insanı bile canlı kabul etmiyor. Modern bilim insanı nasıl can'lı
kabul edebilir ki? Herşeyden evvel can kavramını kabul etmiyor.
Can'ı kabul etmeyen can'lıyı kabul eder mi?
Can'ı kabul etmeyen can'lıyı kabul eder mi?
Nedir şu
can dediğimiz, bir düşünelim bakalım!
Can ve canândan söz etmek her babayiğidin harcı değildir.
Modern Bilim'in can'dan vazgeçişinin üzerinden çok geçti. Descartes ilk kez hayvanların canı olmadığını söylemiş ve hatta o kadar ileri gitmişti ki —bitkiler gibi— canları olmadığından ötürü, hayvanların canı acımaz, demek gafletinde bile bulunmuştu. (Bir matematikçiden bundan fazlası beklenebilir miydi acaba?)
Can ve canândan söz etmek her babayiğidin harcı değildir.
Modern Bilim'in can'dan vazgeçişinin üzerinden çok geçti. Descartes ilk kez hayvanların canı olmadığını söylemiş ve hatta o kadar ileri gitmişti ki —bitkiler gibi— canları olmadığından ötürü, hayvanların canı acımaz, demek gafletinde bile bulunmuştu. (Bir matematikçiden bundan fazlası beklenebilir miydi acaba?)
O halde insanı salt ete, kemiğe, sinirlere, damarlara indirgeyen modern bilim, insanı dahi can'lı kabul etmezken, nasıl olur da bitkileri can'lı kabul eder?
Etmez.
Bu bakımdan Ruh (nous, spritus, geist), Nefs (psyche, anima, seele) ve Tabiat (physis, natur) gibi üç düzeyli klasik Fizik'in evren kavrayışını, tek düzeyli modern Fizik'le anlamak ve açıklamak asla mümkün olmaz.
Aksi takdirde sormak gerekmez mi, Ete kemiğe büründüm/Yunus diye göründüm diyen Hz. İnsan'a modern bilgi/bilim çerçevesinde nasıl anlam verilebilir?
Verilemez.
Modern insan böylesi bir Fizik anlayışından hareketle hoşça bak zâtına diyen Şeyh Galib'in öğüdünden nasıl istifade eder?
Edemez.
Zâtı bilmez çünkü.
Evet, modern bilim, yine tanım gereği, zâtı nerede bulacağını bilemez.
Kuşku
duyanlar varsa, onlarla birlikte kendimizi sınayalım ve soralım o halde:
Zât nedir? Ne anlıyoruz zât'tan? Hani bizzât deriz, bizâtihi deriz, zâten deriz ya, eklerini atıp geriye kalan şu zâtın ne olduğu hakkında ne söyleyebiliriz?
Hoşça bakmasına bakacağız ama bir de şu zâtı bir bulabilsek, şu zât denen şeyi bir düşünebilsek!
Sûfilerin tabiriyle lübb, Filozofların tabiriyle cevher, Mantıkçıların tabiriyle mahiyet, Kelâmcıların tabiriyle fail-i muhtar olarak adlanırılan şu öz nedir?
Yunanlılar οὐσία, Latinler substratum, Araplar ذات demişler.
Psikoloji'de kimileri ego, kimileri self, kimileri nomen diyerek etrafında dönmüşler.
Biz ise can demişiz, yetmemiş canân demişiz. Taşrada arayıp bulamadığımızı söylemişiz. Canı canânda bir kez olsun bulunca da peşini bırakmamış, ben hakikatim demekten kendimizi alamamışız.
Zât nedir? Ne anlıyoruz zât'tan? Hani bizzât deriz, bizâtihi deriz, zâten deriz ya, eklerini atıp geriye kalan şu zâtın ne olduğu hakkında ne söyleyebiliriz?
Hoşça bakmasına bakacağız ama bir de şu zâtı bir bulabilsek, şu zât denen şeyi bir düşünebilsek!
Sûfilerin tabiriyle lübb, Filozofların tabiriyle cevher, Mantıkçıların tabiriyle mahiyet, Kelâmcıların tabiriyle fail-i muhtar olarak adlanırılan şu öz nedir?
Yunanlılar οὐσία, Latinler substratum, Araplar ذات demişler.
Psikoloji'de kimileri ego, kimileri self, kimileri nomen diyerek etrafında dönmüşler.
Biz ise can demişiz, yetmemiş canân demişiz. Taşrada arayıp bulamadığımızı söylemişiz. Canı canânda bir kez olsun bulunca da peşini bırakmamış, ben hakikatim demekten kendimizi alamamışız.
Modern
bilimin yaygınlık kazanan kabullerine göre insan canlı değildir, can'sızdır ama bizim nezdimizde otlar da, taşlar da hep canlıdır.
Yeter ki biraz kulak ver ey talib, inan o zaman bu âlemde varolan her şeyin ama her şeyin nefes alıp verdiğini duyabilirsin!
Yeter ki biraz kulak ver ey talib, inan o zaman bu âlemde varolan her şeyin ama her şeyin nefes alıp verdiğini duyabilirsin!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder