Âlem o âlem olmadığın şimdi anladım
Âlemde âdem olmadığın şimdi anladım
Böylesine için için yakınan şâire keşke bunu ne zaman (kaç yaşındayken)
anlayabilmiş olduğunu da sorabilseydik. Çünkü, öylesine bile olsa, birşeyleri
anlamak, anlayabilmek o kadar zor ki!
Hele hele genç yaşlardayken bu âlemde
neler olup bittiğinin farkına varabilmek, evvelemirde kendini bilmek, sonra
etrafını tanımak, sonra hâdiseleri yorumlayabilmek, sonra piyasada dolaşan
iddiaların ne idüğünü görebilmek, evet bütün bunları bilmek zor, gerçekten çok
zor.
Ne gariptir
ki insanoğlunun maksûd-i aslîsi kendini
bilmek iken, o, kendini bilebilmek için başkasını/başkalarını bilmek zorunda bırakılmıştır.
Kendisini
bilmek istiyorsa, kişi önce başkalarını bilmeli, kendisini tanıyabilmek için
önce başkalarını tanımalıdır, daha farklı bir deyişle, gayr bilinmedikçe aynın bilinemeyeceğini bilmekle
işe başlamalıdır. Oysa gayr bitmek bilmez, tükenmez bir türlü. Üstelik
gayrın âşığı da çoktur, gevezesi de. Parlaktır, caziptir, etkileyicidir,
kolaydır.
Genç adam da çaresiz tutkularını gayra yöneltir, tutkularını, gayrı
tüketebileceğini sanmakla berhava eder. Hep parlak olanın peşinden koşar
ve bu yüzden konuşulanı konuşmak, rağbette olana rağbet etmek, sunulana talip
olmak ister her dâim.
Çaresizliği de bundandır. Kendisi sönük, kendisinden
başkası parlaktır. Kendisi kendisini göremediği için, gözünü alan yine kendisi
olmaz hiçbir zaman. Gözünü kamaştıran da dışarısıdır, onu göremez hale getiren
de.
Bunda
tuhaf olan ne ki?
Madem insanoğlu kendini bilebilmek için başkasını/başkalarını
bilmek zorunda bırakılmıştır, o halde özü gereği bilmek isteyen herkes özünü
değil de başkasını bilmek isteyecek, hiç değilse başkasını bilmekle işe
başlayacaktır.
İtiraz
bu noktada değil oysa. İtiraz, kendi dışına çıkanın, gayra yönelenin bir süre
sonra özüne, kendine, evine dönebilme kabiliyetini yitirmesi hususundadır.
Evden çıkan evinin yolunu kaybediyor. Sokaklar evinin yolunu kaybetmişlerle
dolu. Yol kesenler yoldalar, yolun üzerindeler.
Yola çıkıldı mı, yola düşüldü
mü bir kere, yoldan da çıkılmış oluyor. Tam da burada, o cafcaflı laflarla evden çıkılması, gayra yönelinmesi gerektiğini söyleyenler, eve nasıl
dönülebileceğini de söyleseler ya!
Ne var ki söylemiyorlar, söyleyemiyorlar,
sadece evi terketmeyi öneriyorlar.
Yoldan çıktıkları için, kendileri gibi evden
çıkanları da yoldan çıkarıyorlar.
Yoldan çıkanların kısa bir süre sonra yol
kesici olması ne de acı!
Memleketimizi
nazar-ı itibara alarak soralım:
Dünün sosyalist gençleri evlerine dönebildiler mi?
Hayır!
Peki ya aynı devrin milliyetçi gençleri?
Yine
hayır!
Genelleme
riskini üzerime alarak bu kadar kolaylıkla hayır cevabını verebiliyorum. Son
temsilcileri 12 Eylül öncesinde yola çıkmışlardı ve içlerinde evine dönebilmeyi
başarabilmiş olanlar, şimdi sokaklarda yatıp kalkanlara nisbetle bir hiç
mesabesinde!
Şimdi aynı sorun, 80 sonrasında evlerini terkeden İslâmcı gençler için vârid değil mi?
Onların arasında da eve dönebilmeyi isteyen, bunu başaran o kadar az ki!
Onların da önlerinde onlardan önce yola çıkmış, sonra yoldan çıkmış ve fakat
bir türlü evine (kendine) dönebilmeyi başaramamış öncü(l)leri var. Şimdi sadece
yol kesicilik yapmakla geçimlerini temin eden öncül(l)eri.
Ne yapmalı o halde? Hiç evden çıkmamalı mı?
Elbette
hayır!
Muhakkak bir kere evden çıkmalı, bir defalığına evin dışına çıkmalı.
Çünkü aynı bilmek, ancak gayrı bilmekle mümkün.
Evet, mutlaka aynaya bakmalı, lâkin aynada gayrı değil, aynı görmeli, aynı görmek için gayra
yönelmeli.
Hareketin
en mükemmeli dairevî olanıdır. Çünkü başladığın yere dönmeni
sağlayabilecek (yani amacı olan) yegâne hareket tarzı dairevî olanıdır. Doğrusal
harekette gideceğin, hatta duracağın yer bile belli değildir, gidersin ve
dönemezsin. Oysa eve dönemedikten sonra yola çıkmanın ne anlamı var?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder