Sayfalar

OKUMAK YAZMAK ÜSTÜNE


3-4 Aralık 2005

Umumiyetle aktüel konularda yazmadığım doğru.
Yazılarımı okuyanların bu durumdan şikayetçi olmadıklarını biliyorum, yazdıklarımı okumaya tahammül edemeyenlerin ise, ne diyor bu adam, yollu zaman zaman şikayet ettiklerinin ben de farkındayım.
Bir yazarı ya da yazıyı herkesin okuması gerekmez. Bu zaten mümkün de değil. Üstelik her yazarı ve her yazıyı okumak hem anlamlı değil, hem yararlı değil.
Herkes kendi ilgileri doğrultusunda okur, ilgilendiği konularda bilgilenmek ister, biliyorsa, bildiklerinin dile getirilmesinden memnuniyet duyar.
Yazılarımı okuyanların, benim önemli bulduklarımı önemsiz, önemsiz bulduklarımı ise önemli bulmaları gayet tabii. Nitekim okurların bir kısmı kendilerinin ilgi duydukları konularda ne düşündüğümü öğrenmek istiyorlar, bir kısmıysa kendi yaklaşımlarını teyid edeceğimi ümid ederek o konularda yazmamı bekliyorlar.
Bir yazarın, okurun, hiç değilse kendi okurunun beklentilerini dikkate alması gerekirse de yazarın yönelimleriyle okurun beklentileri her zaman çakışmaz, hatta bazen çatışır. Ne var ki zaman, bu tür çatışmaların hallinde en iyi çözümü sunar, yazar-okur münasebeti zaman içinde bu dalgalanmaları bir dengeye oturtur.
Eh tabii, bir de üslub sorunu var, zira okur, okuduğu yazıyı kuşatmak, mümkün olduğunca anlamak ister.

Her yazar, ilkece, anlaşılmak ister, hiç değilse anlaşılmak için yazar. Anlama sorunu bazen okurun kendi seviyesinin yetersizliğinden kaynaklanabileceği gibi, bazen de yazarın lüzumsuz bilgiçlik taslama gösterilerinden ya da derin görünmek uğruna suyu bulandırma çabalarından kaynaklanabilir.
Söyleyecek şeyi olmayan veya söyleyeceklerini zihninde açık-seçik hâle getirememiş, hatta kendisi bile anlamamış kimselerin anlaşılmaz yazmayı ve görünmeyi bir marifet saydıklarını farketmek zor olmasa gerek.
Bu tutum, açıkça yazarın kendi zaaflarını örtme isteğinin bir sonucudur. Okur tecrübe kazanıp bilgisini artırdıkça bu numerolara aldanmaz, aldanmamalı da.
Kendini ciddiye alan her okurun bu tür yazar numerolarına karşı uyanık olması, anlaşılmazlık durumunda suçu hep kendi seviyesizliğinde aramaması gerekir.
Bir yazarın yazarlığı tek başına bir değer taşımaz.
Malumat bombardımanı da iyi bir yazar numerosudur. O dedi, bu dedi'lerin miktarının artması, belki yazarın malumatının seviyesini gösterir ve fakat ilminin seviyesini göstermez.
Diyenler başkalarıdır, yazar ise en nihayet aktarmaktadır. Ortada bir başarı varsa, bu başarı, malumata aittir, ilme değil. (Ben malumat sahibini bilgiç, ilim sahibini bilgin olarak adlandırıyorum, şimdilerde ikisinin ortasını bulanlara aydın deniyor.)
Bir anlatım tarzı olarak tasvir ve tahlili de dikkate almalı.
Bazıları tasvir ederler.
Beklenen, tasvirin sıhhati ve zenginliğidir, yani mümkün olabildiğince ayrıntılı tasvirler yapılmalı ve bu tasvirler de gerçeği uygun olmalıdır.
Bazıları tahlil ederler.
Beklenen, yapılan tahlin tutarlılığı ve ayrıntılara nüfuz etmede ortaya koyduğu derinliktir, yani bir tahlil olabildiğince konuyu en küçük parçalarına kadar izleyebilmeli, çözümsüz (yumak halinde) bırakmamalı ve daha da önemlisi, bu işlemi bütünden kopmaksızın yapmalıdır.
Tasvirde olduğu gibi tahlilde de işin içine yorum öğesi girer. Bu çıkmazın bir tek çözümü vardır: ciddi ve dürüst olmak.
Tarafsız olmayı başaramayız, dolayısıyla böylesine çocukça bir komplekse de kapılmamalıyız. Fakat ciddi ve dürüst olmak bizim elimizde.
Okur, okumaya değer bulduğu yazarın tarafsız değil, dürüst olmasını bekler, bu onun en doğal hakkıdır. Tarafsızlık beklentisi, doğmatik bir güdüdür ve bilme çabasının özüne uygun değildir. Çünkü yazmak ve okumak, zaten taraf olmak demektir.
Anlaşılmazlık sorunu, umumiyetle tasvirin ayrıntılara yayılması ve tahlilin derinlere inmesi durumunda da ortaya çıkar. Tasvir ve tahlil başarılıysa, acemi okur usta yazarı suçlar, başarısızsa bu sefer acemi yazar usta okuru suçlar. Oysa asıl suç, yazma ve okuma eyleminin özündedir, yani bilme çabasının kendisinde.
Ne dersiniz, sizce madenler, bitkiler ve hayvanlar arasında bu tür karşılıklı suçlamalar oluyor mudur?
* * *
Bir yazar niçin anlaşılmaz?
Bu soruyu şu şekilde de sorabilirdik:
Bir yazar niçin anlaşılmaz şeyler yazar?
Sanırım akla ilk gelecek cevaplardan biri şöyle olacaktır:
Anlama sorunu izafîdir ve kişiden kişiye değişiklik gösterir.
Bu cevap, okur (anlayan özne) dikkate alındığı takdirde doğru gibi görünüyor. Oysa soru, yazar dikkate alınarak sorulmuştu, yani anlamamanın, anlayamamanın neden olduğu anlaşılmazlıktan değil, açık bir biçimde anlatamamanın neden olduğu bir anlaşılmazlıktan.
Yukarıda bazılarının tasvirî, bazılarının da tahlilî yazılar kaleme aldıklarına işaret etmiştik. Tasvir ayrıntılara doğru genişlediğinde, tahlil ise derinlere indiğinde anlatımın dili ister istemez çatallaşır. Hâl böyle olunca, geniş tasvirleri ve derin tahlilleri ihata etmek güçleşir.
Genişliğe (yatay) ve derinliğe (dikey) nüfuz etmek arzusunda olanlar için bu nitelikler, hiç kuşkusuz ki olumlu bir işleve sahiptir. Ancak okurun böyle bir arzusu yoksa veya arzusu olup gayreti yoksa ya da arzu ve gayreti olduğu halde bu gayreti gösterebileceği imkânlara, meselâ gerekli vakte sahip değilse, haklı olarak bu niteliklere sahip yazılarla karşılaşmak istemeyecek, karşılaştığında da şikayet edip duracaktır.
Ne var ki bu tür bir açıklama, kolaylıkla okura haksızlık yapmaya yol açabilir, zira okur veya yazar olsun, hiçbir insaf sahibi matbuat hayatımızın geniş tasvir görüntüsündeki gevezeliklerle, derin tahlil görüntüsündeki sığlıklarla dolup taştığını inkâra yeltenmeyecektir.
Sorun, efendim ben ayrıntılı bilgiler veriyorum, derin tahliller yapıyorum, anlamıyorsanız, bu sizin suçunuz, yollu tafralarla geçiştirilemeyecek denli karmaşık bir mahiyet arzediyor.




Gençliğimde, okuduğum birçok yazarın çok önemli şeyler söylediklerine inanır ve fakat her halde kendi yetersizliğimden ötürü söylenenleri anlayamadığıma hükmederdim. Sonradan bu hükümlerimin azımsanamayacak bir miktarında yanıldığımı anladım ama böyle zannettiğim için pişman olmadım, vaktimi israf ettiğimi düşünmedim.

Yolda düşe kalka yürünür, düşmeyenler kalkamazlar, en azından düşme tecrübesine sahip olamazlar.

Züğürt teselisi mi?

Belki!

Lâkin züğürt tesellisinin kötü bir şey olduğunu kim söylüyor ki?





Hâsılı, zaman zaman içimde küçük sızılar peydâ olmakla birlikte bugün dönüp geriye baktığımda, iyi ki böyle yapmışım, diyorum. Çünkü biliyorum ki bir kişinin, taraf olduğu bir dâvâda, suçu öncelikle kendisinde araması ve kendi aleyhine işleyen böyle bir yargı mekanizmasına sahip olması aslında yararlı ve verimlidir, zira edebe uygundur. Ne var ki bu tutum abartılmamalı, yazarların da bu anlaşılmazlıkta ciddi düzeyde paylarının olabileceği unutulmamalıdır.
Sanırım akl-ı selim sahibi herkes, yaşı ve tecrübesi ne kadarsa o kadar sözde allâme tanımıştır. O halde uyumaktan değil uyanamamaktan çekinmeli, düşmekten değil kalkamamaktan korkmalı.
Hiç hata yapmadıklarını söyleyenler, ya ahmaktır, ya da çok kurnaz. Hata insanîdir çünkü. Yarası çok derinlere inmediğinde  ve hele hele sonradan düzeltildiğinde, hataların çok sevimli olanları bile vardır.
Anlaşılmazlık'tan güç alan yazarlara gelince, böyleleri, anlaşılmazlıkları sayesinde allâme olduklarını, bilmediklerini biliyormuş gibi göründüklerini sanırlar. Eh, bazen böyle görünürler de. Çünkü bu tür numerolara ihtiyacı olan çok sayıda okur vardır. Alan da memnundur, satan da.
Belirtmem gerekirse, tasvirî ve tahlilî yazıların dışında bir de terkibî (inşaî) yazılar vardır.
Terkibî yazılar, diğer ikisinin tam da aksine ne geniş, ne de derin görünür, oldukça basittir. Yazar hiç de önemli şeyler söylüyormuş havasında değildir, bilâkis söyledikleri olabildiğince basit ve sadedir, hatta sıradanmış gibi görünür. Muhatabına, eee ne varmış bunda, dedirtir, tıpkı iyi bir şairin bir mısraı gibi tüm dünyayı içinde taşır. Açıklıkta gizlenmeyi tercih eder. Sıradan okuru aldatır bu yüzden.
Bilmenin en aslî maksadı, en basit olanı, yani noktayı ele geçirmektir ve nokta'nın genişliği de, derinliği de olmaz, zira nokta bölünemez, basittir. Bu bakımdan, nokta'nın bilgisine sahip olanların ancak, tasvir ve tahlili küçümseye hakları vardır.
Korkacaksanız, siz asıl noktayı görememekten korkun!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder