7 Temmuz 2002
Konuşmak,
konuşabilmek için, malûm, ortada en az iki kişi olmalı.
Konu(k) olmazsa, konu
konşu bulunmazsa konuşulmaz. Bunun için, sırf konuşmak, konuşabilmek için sözcükte
saklı sözü bulmaya çalışalım, sözün sıkışmasına, kavrulmasına, küçülmesine
aldanmayalım da sözcüğü yarabildiğimiz kadar yarıp kökünde gizli yargıyı oradan çıkarmayı deneyelim.
Bakınız Kamus-ı Türkî’de konuşmak
sözcüğünün karşısında neler yazıyor:
Konışmak: (1) konşu ve mücavir olmak; (2) görüşmek, ihtilat etmek, muârefe peyda eylemek, tanışmak: Kendisiyle konuşmuyorum; Hiç konuşmadık. (3) söyleşmek, mükâleme, musâhabet etmek: Bu akşam iki üç saat konuştuk.
Yani konuşmak
demek, evvelemirde konşu
olmayı, bir yerde bulunmayı, buluşmayı gerektiriyor. Önce bir yerde
bulunulmalı/buluşulmalı ki sözcüğün ikinci anlamıyla karışılabilsin,
karşılaşılabilsin, tanış olunabilsin ve böylelikle üçüncü anlamında konuşma
gerçekleşebilsin! Nitekim isim haliyle konuşma'nın da iki anlamı var:
Konışma: (1) görüşme, ihtilât; (2) mükâleme, musâhabe, sohbet: Konuşması tatlı bir adam.
Konşu
olmaksızın konuşulmuyor, görüşmeksizin, tanışmaksızın, karışmaksızın, bir yerde
buluş(ul)maksızın söze geçilemiyor.
Evet, yere basmalı, bir yere gelmeli, bir
yeri ele geçirmeli, bir yere konmalı, bir yere konu(k) olmalı.
Ne
duruyoruz o halde, Kamûs-i Türkî’deki seyahatimize kaldığımız yerden devam
edelim:
Konıştırmak: musâhabe ve mükâleme ettirmek, iki veya ziyade kişiyi bir iş hakkında mükâleme ve müzâkere etmek üzere bir yere getirmek, görüştürmek: Ben kendilerini konuşturacağım.
Konu,
konuk(luk), konuklamak, konak, konaklamak, ko(y)mak, kondur(ma)mak, bütün bu
sözcükler tıpkı konuşmak, konuşturmak gibi aynı kökten türüyor: konmak.
Türkçemizde gün olur, konu-konşuya ayıp olur, zira konşu hakkı diye birşey
vardır.
Tanrı konuğu da nereden çıktı diye sormayınız, Türkçe’de insanlar
kuşlar gibi menzilden menzile konarlar.
Konu demek konuk
(misafir) demektir. Bu yüzden konu konşu misafir edilir, konu konşuya ziyafet
verilir.
Konukluk sözcüğünün önce ‘misafirlik’, sonra ‘ziyafet’ anlamı
taşımasının boşuna mı olduğunu sanıyorsunuz?
Konşu (komşu) yakın yerde
oturan anlamına gelir. Türkçemizde, kapı bir konşu deyişi vardır ki kapıları
bitişik demektir.
Konu konuk’tan, konuk konmak’tan gelir.
Ya konmak?
Konmak, yani seyr u sefer sırasında
inmek, geceyi geçirmek üzere durmak, beytutet etmek, konak etmek, geçici olarak
yerleşmek, bir konağı mesken ittihaz etmek, yerleşmek.
Kuşlar
uçarken bir yere indiklerinde oraya konmuş olurlar, zira bir yere inmek demek,
bir yere konmak demek. Türkçemizde bazıları birşeye zahmetsizce sahip
olurlarsa, hemen, malın üstüne kondu, deriz, bazıları mirasa konarlar, bazıları
da hazıra. Kuşkonmaz'larımız bile vardı bir zamanlar. Fakat insanlar hep konup
geçerler, biteviye konup göçerlerdi.
Konmak demek hazıra konmak gibi
hep geçicilikle malûl değildi, bilakis yer tutmak, yurt edinmek, bir yerde
kalmak, yerleşmek, ikamet etmek demekti.
Komak koymak oldu zamanla.
Konmak başka sûretler kazandı. Yemek tabakları ortaya konmaz, diye kurallar
kondu. Bu şişeler nereye konacak, diye sorular soruldu, Dolaba konsun, diye
cevaplar verildi.
Hele hele bir anlamı daha vardı ki komanın, konmanın,
yürekler dayanmazdı. Yalnız konmak, bırakılmak, terkedilmek demekti.
Sözcükte
saklı kalmış söz bu kadar değil hiç kuşkusuz. Kısa bir gezintiydi bizimki. Hani
derler ya tadımlık.
Konuşmaya ihtiyacım vardı ve fakat konu konşum yoktu. Oysa
daha en başta söylememiş miydik konu konşu bulunmazsa konuşulmaz diye?
Bu, yalnız
konmak gibi birşey. Bile isteye yalnız konuyorum, bir konağa yalnız
konunca ister istemez yalnız konmuş oluyorum.
Yolda olmadan, bir
konağa konmadan, konuk olmadan, konu konşu bulmadan konuşulmaz. Aksi takdirde
bu hazıra konmak olur ki hayatımda hiç hazıra konmadım, bilakis fasl-ı
hîçî’yi dinlerken hızıra huzurda değil, hazerde konşu oldum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder