Sayfalar

NİÇİN SANAT UZUN, YAŞAM KISA?


14-15 Haziran 2008


Ars longa, vita brevis.
(Sanat uzun, yaşam kısa.)
Bu vecize üzerine o kadar çok cevize dökülmüş, döktürülmüştür ki cevize sağanağından kendini kurtarabilene aşkolsun!

Vecize, herkes bilir, özlü söz demek, peki ya cevize?

Cevize de bir özü olmadığı, özlü olmadığı hâde özlü söz gibi görünen, hoş ama boş sözlere denir. Meselâ size vecize görünümünde bir cevize örneği:
Yaşam önemlidir!
Beğenmedinizse, şunu seçin:
Yaşam yaşamdır!
Böyle derin cevizeler karşısında insan ne diyebilir. Susmalı, (kana kana) içmeli, kendimizden geçmeli!

Artık kendimizden geçtiğimiz için, ars longa hakkındaki cevizeleri sıralamayacağım. Nasıl olsa her edebiyatçı sanatın uzunluğu, yaşamın kısalığı üzerine döktürür, döktürmüştür, daima da döktürecektir. Doktorlarınsa umurunda değil. Yakışır. Ses etmemeli.

Cevizelerin birer vecize olmadığını nasıl anlayabiliriz?

Çok basit. Cevize sahibine hemen şu soruyu sorun:
Nasıl yani?
Şayet cevize sahibi, özlü sözünün özü üzerine konuşmaya başlarsa ve sözün özünü açıklayabilirse, o bir vecizedir. Fakat bir açıklamaya yapamaz ve, ne demek nasıl yani, demin söyledik ya yaşam önemlidir, yaşam yaşamdır, türünden tekrarlara geçerse, elinizde bir vecize değil, bir cevize bulunduğundan emin olun.

Burada kesin ölçüt, nasıl yani, sorusudur. Sorun ve bekleyin!

Bu hikâye, benim için neredeyse bir gençlik anısıdır. İtimad ediniz, hep işe yaramıştır.

Vecize’mize gelince, işin aslı farklı mecralardan akıyor. Çok farklı mecralardan.


BİR

Bu aforizma zannedildiği gibi anonim değildir, Hipokrat’a (öl. m.ö. 370) aittir. Hipokrat’ın ünlü Aforizmalar adlı eserinin ilk cümlesidir. (İslâm dünyasında Füsul olarak tanınır.)

İKİ
Bu sözde geçen sanat’ın güzel sanatlarla, edebiyatla filân alâkası yoktur. Kastedilen doğrudan tıp sanatıdır. Sanat kelimesi, burada, bilim (uygulamalı bilim) anlamında kullanılmıştır.

ÜÇ
Yaşam da herhangi birinin yaşamı veya insanın yaşamı değil, doğrudan doğruya tabibin, doktorun yaşamıdır. Daha doğrusu hayatı/yaşamı değil, ömrüdür kastedilen. Yani sizin anlayacağınız, uzunluk tıbbın, kısalık tabibin ömrüyle alâkalıdır.




DÖRT

Metnin tamamı da bu değildir, devamı vardır.

Dilerseniz, İbn Nefîs’ten (öl. 1288) okuyalım:

a) Ömür kısa, sanat uzun, vakit az, tecrübe tehlikeli/riskli, bir karar vermekse güçtür. 
[O hâlde ey tabip!] 
b) Elinden geleni, yani gereken her ne ise onu yapmakta tereddüt etme, bu arada hastanın ahvâlini ve haricî sebeplerin tesirini dikkate almakta da sakın ihmal gösterme!
13. yüzyılın ünlü filozof-tabiblerinden İbn Nefis’in Hipokrat’ın aforizmalarına yazdığı şerhte, sadece bu metnin açıklaması değil, açıklamalarının gerekçeleri de var.
Hakikaten bu eser bir şaheserdir.

Doktorlarımızın, tıbbın özünü, Hipokrat’ı Batı’ya da öğretmiş ustalarımızdan dinlememeleri ne üzücü! Sadece doktorlarımızın mı? Aydınlarımızın da.

İslâm dünyasında yazılmış Hipokrat şerhlerini saymakla bitmez. Çoğu yazma hâlindedir. Tıbbın hikmeti, hikemiyatı, felsefesi bu eserlerde saklıdır. Aforizmalarda.

Bir de İbn Sina’nın (öl. 1037) el-Kanun fi’t-Tıb adlı eserinin şerhlerinde. Fakat bilhassa el-Kanun’un Külliyat kısmının şerhlerinde. Türkçe’ye çevrilirken katledilen el-Kanun’un.

Bilseniz, bir bilseniz, ah bir bilseniz!

Yukarıdaki metni iki paragraf şeklinde düzenledim. Çünkü bu ikinci faslın ilkinden bağımsız olduğu iddia edilmiştir.

Romalı hekim Galen (ö. 200) bu ihtilafın önemli olmadığını, her iki hâlde de ilk paragrafın Hipokrat’ın eserinin ilk aforizması olduğunu söylemiştir.

Aforizmanın ikinci kısmının üslubu birincisine benzemediğinden, Galen’e göre, ilki haber bildirir, ikincisiyse meşveret. Bir tür konsültasyon yani.

İbn Nefis de bu açıklamaya mukabil, şöyle der:
Doğru, ilk bakışta öyle görünüyor. Fakat gerçekte aforizmanın ikinci kısmından kastedilen bu değildir. Kastedilen, tıp sanatında tedavi sürecinin çok zor olduğunu vurgulamaktır. Çünkü tecrübelere dayanmak ne kadar tehlikeli, yorum (kesin teşhis) ne kadar güçse, bunları uygulamak da o kadar zordur.
Bu anlattıklarım eski hikâyeler.

Birer hurafe. 

Allahtan bugün doktorların böyle dertleri yok. Hipokrat ve yorumcularına ihtiyaç da duymuyorlar.

Düşünmüyorlar, uyguluyorlar. Konuşmuyorlar, yapıyorlar. 

Hipokrat’ın ve Galen’in, —zayıf bir iki teşebbüsü saymazsak— hiçbir eseri doğru dürüst Türkçe’ye çevrilmemiştir, ne yazık ki.

Yunan ve Latin tıbbının bu iki ustasını hiç tanımayız. Sadece tıbbının mı, Yunan ve Latin felsefesinin  de.


Hipokrat’ın ve Galen’in metinleri olmaksızın kadim felsefenin beden tasavvuru anlaşılamaz. Bedenin dünyası, yani fiziğin, yani maddenin veya cismin.

Nasıl ki tıbb-ı kadim bilinmeksizin İbn Sina’nın veya İbn Rüşd’ün, hatta Şeyh-i Ekber’in felsefî, irfanî yorumları kemaliyle anlaşılamazsa, Platon ve Aristo’nun beden-ruh tasavvurları da Hipokrat’ın tabiat ve iklim tasavvuru dikkate alınmaksızın anlaşılamaz.

Bu dünyanın son ustaları Süryanilerdi. Müslümanlar Süryani mirasını devraldılar ve yorumladılar. Süryaniler sayesinde, Süryani hekim ve  hakîmler sayesinde öğrendik Yunan’ın ve Latinlerin mirasını. İskenderiye’nin mirasını.

Süryani mirasını Katolik ve Protestan Batı görmezden gelir ama bizler niye sahip çıkmayız kadim dünyanın bu Doğulu yorumcularına, hiç mânâ veremem. Oysa bizim topraklarımızdalar. Bu ülkedeler o büyük ustanın, Huneyn b. İshak’ın torunları.

Huneyn b. İshak, bir dev. Kitabın, kutsalın, ilim ve irfanın büyük emekçisi. Unutulmuş bir isim. Tıbbın büyük ismi. Yaptığı çeviriler ancak bir ilim ordusu tarafından gerçekleştirilebilirdi. (Fuad Sezgin, 20. yüzyılda Huneyn b. İshak’ın yaptığının bir benzerini başka, bambaşka bir şekilde yaptı. Bir müslüman olarak yaptı.)

Huneyn b. İshak olmasaydı, İslâm ilim ve irfan hazinesi, bu denli yüksek düzeyde bir yorumcu hüviyeti kazanabilir miydi?

Sanmıyorum.

Öncekiler yolu açtı, sonrakiler üzerinden geçti.

Türkçe’de bir literatür olmamasına karşın, Batı dilleri Hipokrat’ın çevirilerinden geçilmez. Tıp dünyasının değil, felsefe dünyasının önem verdiği bir isim olarak Hipokrat’tan. Galen’i şimdilik bir kenara bırakıyoruz.

Hipokrat’ın aforizmalarının iki önemli Fransızca tercümesi vardır:

Biri Emil Littrée’nin (öl. 1881), diğeri de Charles Daremberg’in (öl. 1872).

Daremberg’in eserinin tamamı —ki muhteşem bir külliyattır— Feridun Nafiz Uzluk tarafından Türkçe’ye çevrilmiş ama basılmamıştır. Hâlâ yazma hâlindedir. Nerede olduğunu bilene aşkolsun! (Tıp tarihçilerinin üzerindeki ölü toprağı ne zaman silkelenir, bilemiyorum.)

Olsun, elimizde matbu olarak, hiç değilse, Uzluk’un 1962’de yayımladığı muhtasar tercüme bulunuyor. Bir de Daremberg’in kimi uzun, kimi kısa açıklamaları.

İmdi, ars longa vita brevis kısmına birlikte bakalım.

Metin şöyle:








Hayat kısa, sanat uzundur, fırsat elden çabuk kaçar. Emprisme tehlikeli, karara varma güçtür. Uygun olanı yalnız kendi başına yapmak değil, hastadan, hastaya bakanlardan, dış eşyadan da yardım görmek lâzımdır.







Belirtmem gerekirse, Uzluk’un çevirisi çok sorunludur, ciddi tercüme ve ifade hataları vardır. Sebebi de kitabını kuşa çeviren bir meslektaşıdır. Türkçesini katleden genç bir meslektaş. Bir doçent. Doç. Hamdi Dilevurgun.

Tabii ki bir de seçtiği Fransızca metin. Daremberg’in metni.

Neymiş, tıp sanatını, tıbbî tecrübeyi, bedenin bilgisini kavramak uzun zaman alırmış, bu birikim uzun asırların, uzun emeklerin işiymiş. Oysa tıbbın bilgisini, hikmetin bu kısmını elde etmek isteyen kimsenin ömrü, talibi olduğu ilme nisbetle çok kısaymış.

Her tabip, her doktor, başka doktorların, kendilerinden önceki doktorların tecrübelerinden istifade etmek konususunda titizlik göstermeli, kendi bilgileriyle, kendi becerileriyle yetinmemelidir. Çünkü sanat uzun, ama ömür kısa, vakitse çok az.

Ömrün kısa, vaktin az olduğu mâlum. Peki bizzat tecrübenin kendisi neden riskli ve tehlikeli?

C.Daremberg, l’emprisme est dangereux diyor, Pierre Theil ise şöyle: l’experience personelle trompeuse.

İlkine göre deneycilik, ikincisine göre, kişisel deneyim ve deneyiş(ler).

İngilizler ise, ne ilginçtir ki sadece experiment için tehlikeli (dangerous) sözcüğünü kullanıyorlar.

Niçin acaba?

Britanya adası deneyin, deneyciliğin anavatanı olduğundan mı?

Kesin değil. Bu yüzden üşenmeyelim bir de Almanca çeviriye müracaat edelim.








Das Leben ist kurz, die Kunst lang, die Gelegenheit flüchtig, die Erfahrung unsicher, das Urteil schwierig.






Tecrübe güvenilir değildir, yani tek başına, bir başına tecrübe, bir tek deneyim.

Bu aforizmanın, devamıyla okunsun okunmasın, kadim tıbbın bütün tartışmalarını içerdiğini söyleyebilirim. Tamamını.

İbn Rüşd’ün Galen yorumlarında görüleceği gibi, ashab-ı kıyas ile ashabı- tecarib arasındaki bütün tartışmaları.

Mantık’la Tıb arasında ne alâka var, demeyiniz.

Mantıksız tıp olmazdı, tıpsız da Mantık. İkisi de insanın bilgisine ulaşmak isteyenler için zorunluydu.

İnsan’ın, yani Hz. İnsan’ın.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder