3 Temmuz 2005
İnsan gözleriyle konuşurmuş.
Doğrusu bunu söylemek de, anlamak da kolaydır.
Çünkü acı çeken bir insanın acısını gözlerinden anla(ya)mayacak kaç kişi çıkar,
hele bir de yüz hatları eşlik ediyorsa o buğulu gözlere?
Keza kişinin sevinci de hemen belli olur
gözlerinden. Öyle ki sevinçli insanın gözleri âdeta ışıl ışıl yanar, sevinci
dudaklarına yayılır, yüz hatları gevşer.
Ya korkan insanın gözleri? Korkutur, hem de
hakikaten korkutur. İyice açılır gözler, bu arada pek naz yapmaksızın
gözbebekleriyle birlikte büyüyüverirler.
Böylesi duyguları hem de en yalın, en canlı
biçimleriyle gözlerde seyretmek isteyecekler bilhassa küçük bebelerin gözlerine
baksınlar, bir de kadınların. Anlamak hiçbir surette çaba veya yetenek
gerektirmeyeceği gibi tecrübe dahi istemez, sadece bakmak yeterlidir. Çünkü
bebeklerin ve kadınların duyguları gözlerine perdesiz yansır, zira bebekler ve
kadınlar suskun suskun bakmayı bilmezler.
İtimad ediniz lütfen, bilselerdi bile beceremezlerdi.
İtimad ediniz lütfen, bilselerdi bile beceremezlerdi.
— Her göz için geçerli mi bu sözümona kısıtlayıcı yargı?
— Evet!
— Peki her duyguyu kapsıyor mu?
— Hayır!
Acı, korku, sevinç gibi köklü duygular özleri
gereği dolayıma ihtiyaç duymazlar, bütün gözlerde olanca sadelikleriyle tezahür
ederler. Düşünceyle ve hesapla işleri olmaz. Olmayınca saklanmaya da gerek
görmezler.
İyilik düşüncenin eseri değildir, zira iyilik
düşüncesizce yapılır. Önce yapılır, belki sonra düşünülür. Kötülükte ise durum
tam aksinedir. İnsan düşünmeden, hesaplamadan, planlamadan kötülük yapamaz.
Niyet unsuru işin içine girmediği durumlarda, meselâ korku, acı ve sevinç
hallerinde gözler biteviye konuşurlar, hele bir de istekle dinleyecek gözler varsa karşılarında.
Güzel güzel bakmak niyetsizce ve içtenlikle
bakmaktır. İyilik yapanların gözlerine bakılırsa görülür, iyilik eylemden önce
gözlerde tezahür eder, bu nedenledir ki farkedilmekten hoşlanmaz. Kötülük ise
şiddetini niyetini gizleyerek artırır. Gizlilik iyiliği güzelleştirir, kötülüğü
daha da çirkinleştirir. İyilik niyetinde olanlar, niyetlerini sakladıkça
iyiliklerinin değeri artar, kötüler ise niyetlerini sakladıkları,
saklayabildikleri ölçüde kötülüklerinin yol açtığı acıyı artırırlar.
Kötü kötü bakmak, hesapçılara mahsustur. Onlar
hesap ederek bakarlar, hesaplarını saklamak için bakarlar. İnsanları aldatmayı
becermeleri, kötülerin gözlerinde perde bulunması sayesinde değildir, bilâkis
bu aldanış aldananların gözlerinde perde bulunduğu içindir. Kötü niyetlerin
gizlenemeyeceği tek yer gözlerdir. Bu bakımdan kötülük bir tek gözlerde çıplak
çıplak dolanır. Ne var ki hukuk için bakışlar kanıt teşkil etmiyor, hâkimler
insanları gözlerine bakarak yargılayamıyorlar.
İnsan hayvan-ı nâtıktır, düşünen canlıdır.
Düşünen canlı olmasaydı insan taaccüb edemezdi. Taaccüb ettiği içindir ki
insanoğlu gülebiliyor da, korkabiliyor da. Dolayısıyla insanın sevinçlerinin
de, korkularının da kökeninde taaccüb (şaşma/şaşırma) yetisi vardır. Gözler
taaccübü saklayamaz, taaccüb gözlerde ve dahi gözlerden
saklanamıyorsa, ister istemez korkular da, sevinçler de saklanamaz.
Kişi, düşüncelerini saklayabilir. Saklama işinde
gözlerinden yardım da alabilir. Gözler, düşüncelerin saklanmasında becerikli
birer yardımcıdır. Duyguların saklanmasına gelince çokluk isteksizdir, hele
hele düşüncenin doğrudan doğruya işin içine karışmadığı duyguların
saklanmasında.
Aşıkların gözlerine iyi bakarsanız görürsünüz,
onlar düşünmeden bakarlar, pervasızca bakarlar, duygularını öylesine
koyverdikleri için değil, düşüncelerini işin içine karıştıracak bir halin
mahalli olmadıkları için dünyaya dünya umurlarında değilmişcesine bakarlar.
Aşıklar bebekler gibi içtenlikle bakarlar, ivazsız-garazsız bakarlar. Aşk,
içinde menfaat ve faydanın amaçlanmadığı tek insan davranışı olduğu için
hesapsızca bakarlar.
Hak dostları bir tek gözlerini
saklayamazlarmış. Doğrudur, sır ehlinin sırrı kendini onların gözlerinde ele
verir. Hallerini onların davranışlarına bakarak anlayamazsınız bu yüzden. Sizi
şaşırtırlar. Hak kendi dostlarını pekâlâ düşmanları suretinde saklayabileceği
için anlayamazsınız.
Peki gözler?
İşte gözler bu yasanın yegâne istisnasını
teşkil ediyor. HAK onların gözleri vasıtasıyla konuşur, bebeklerin ve
kadınların gözleri vasıtasıyla nasıl konuşuyorsa aynen öylesine dolayımsızca
konuşur.
Gözlerin güneşi insanlığın batısında batmış. Yasa gereği, belki bebekler değil ama, inanın, insanlığın batısında kadınlar da
erkekler gibi battıkça batıyorlar, zira onlar da artık erkekler gibi
bakıyorlar…
Her yerde boş gözler, zahiren hoş ama bâtınan
boş gözler, yorgun gözler, bir göz okuru için yeterince ızdırablı görünen
gözler, zira umutsuz gözler, sözü bitmiş, ruhu bitmiş, aşkı bitmiş gözler, görme/görülme yetisini kaybetmiş duygusuz ve meşgul gözler.
Evet, yanlış
okumadınız, yalnızlığa ihanet etmiş meşgul gözler, hesapla, kitapla meşgul ah o
sevgisiz acınası gözler!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder