16 Kasım 2008
Hak ehlinin mirasıdır bize, ölmeden önce ölmek. Ölebilmek.
Hakikat ehlinin. Ehl-i hikmetin.
Kendi ellerimizle, kendi irade ve
ihtiyarımızla ölümü seçmekle emrolunduk. Hz. İnsan hâline gelebilmek için ve
dahî mânânın ışıltısıyla yanmak uğruna maddenin çamurunu gönül aynasının
üzerinden silmekle görevlendirildik.
Sonra unuttuk. Unuttukça ve unuttuğumuz için
unutulduk. Terkedildik.
Ölmeden önce ölmeyi bilmediğimiz için.
Ölemediğimiz için. Uyanamadığımız için. Ölümün renkleriyle boyanmadığımız, ve
dahî boyanmak gerektiğini bilmediğimiz için.
Felsefe ölümü tercih etmektir der Sokrates,
tüm sükûnetiyle. Sevdiklerine yol gösterir, hakikatin yolunu: ölümün tercih
edilebilirliğini.
Ölmelerini söyler talebelerine, bir an önce
ölmelerini, ölmeden önce ölmelerini.
Varlık karşısındaki tevazûunu hiç terketmez.
Ölür.
Adam gibi. Bir peygamber gibi.
Ölüm ikiye ayrılır: İstek dışı olanı: mevt-i tabiî (doğal ölüm).
Bir de isteğimize, kendi tercihimize bağlı
olan bir ölüm türü var: mevt-i iradî.
Ölmeden önce ölünüz hadîsinin sırrından
neşet eder bu mânâ!
Ölün, ama biyolojik ölümünüzden önce ve kendi
iradenizle. Kendi arzu ve isteğinizle. Nitekim bu ölümün mevt-i ihtiyarî adını alması da bu yüzden.
Niçin ihtiyarî?
İnsanlar uykudadırlar, öldüklerinde
uyanırlar da onun için. Bir an evvel gaflet uykusundan uyanmak için.
Gaflet uykusundan, yani yaşıyormuş gibi
görünmekten.
Renklerinden söz edeceğimiz ölüm türü, tercih
edebileceğimiz bir ölüm.
Renkleri var. Dereceleri var çünkü.
Evvelâ kırmızı
ölüm (mevt-i ahmer). Şehvetin ölümü. Hırs ve ihtirasların. Alışkanlıkların
(muradât’ın), alışkanlıklardan dolayı oluşmuş yakınlıkların (menusât’ın).
İkincisi beyaz
ölüm (mevt-i ebyez). İştahın ölümü. Tokluğun, tıkınmanın.
Açlığı tatmanın, açlığın lezzetine kavuşmanın
bir diğer adı da beyaz ölüm. Yemeden
içmeden bile bile kesilmenin... özgürlüğün...
Üçüncüsü yeşil
ölüm (mevt-i ahder). Kıyafetin ölümü. Giyimden kuşamdan uzaklaşma. Libası
terketme. Her türlüsünü.... arayiş-i zâhiri...
Ben bir garib melâmî abdalıyım, niçin
söylemeyeyim?
Sadece bedeni değil, kalbi örten giysileri de
çıkarmaktır yeşil ölüm. Makamdan,
mevkiden, rütbe ve ünvanlardan soyunup Hak karşısında çıplak kalmaktır.
Cehenneme değil, cennete gireceklerin
listesinde bile okunacak bir ada mâlik olmamaktır.
İsimsizliktir. Şöhretsizlik.
Hristiyan keşişler de manastırlarda böyle
ölmüyorlar mı? Hakikî bir budist derviş de dağ başlarında ölümün bu renklerini
sürünmüyor mu?
Elbette, ölümün üç rengi bütün tarîklerde
tanınır. Yaşanır. Kaderince.
Peki dördüncüsü?
İslâm irfan geleneğini diğerlerinden ayıran da
ölümün bu rengidir. Nakşîliğin sırrı ölümün bu dördüncü rengindedir.
Ekberîliğin de.
Ölümün son rengi siyah ey tâlib! Çünkü dördüncüsü siyah ölüm (mevt-i esved).
Artık kurtulmak, ayrılmak, kaçınmak, yapmamak
sözkonusu değil.
Siyah
ölüm, bir eylemsizlik değil, negatif bir eylem ise hiç
değil. Bilâkis halkın arasına girmek, halkın içinde yaşamak, halkın ızdırabını
yüklenmek demek siyah ölüm.
İnsanın dertleriyle hemhâl olmak da nefsi
öldürmenin diğer bir adı.
Kendinden, derviş kibrinden, yalnızlığının
keyfinden uzak durmak. Kitlenin içinde bir karınca hâline gelmek. Ezilmek.
Çiğnenmek. Gürültünün arasında. Hizmet uğruna. Nefsin rağmına.
Manastırdan çıkmak yani. Tekkeden ayrılmak.
Kendi gönlünle başbaşa kalmaktan vazgeçmek.
Hira’yı terketmenin diğer adıdır siyah ölüm. Zaten ölmüş olanın ölümüdür.
Hakikate ermiş olanın. Ferdin değil, ferdiyetin ölümü.
Ölümün bu renkleri, benim yolumun renkleri değil. Şerhi bile biraz öyle.
Bil ki her rengi zahire göre şerhettim.
Zahirine göre. Muhataba göre. Yani mukteza-yı hâl-i muhataba.
Mukteza-yı hâlime göre şerhetmekten kaçındım.
Kaçınıyorum.
Demek ki sözüm, yollardan bir yola müntesib
olanlara. Benim gibi sermest ü mahmur olanlara değil.
Nesimî’yi hatırlayınız. Hallac’ın halefini.
Başı kendisiyle belâda olanların sultanını!
Bezm-i ezelde içmişem vahdet
meyinün cür’asın
Şol cür’a kim tâ ebed sermest ü mahmur olmuşam.
Vahdet şarabını yudumladığım o ânı
hatırlamıyorsan, ne diyebilirim ki sana ey talib, çeşm-i yâri hatırla bari:
Canıma bir merhaba sundu
ezelden çeşm-i yâr
Öyle mest oldum ki gayrın merhabasın bilmedim.
Demek ki zahirde kalacaksın. Kendi yoluna
devam edeceksin. Herkesle birlikte. Herkesin içinde.
Ölümün kendi elinden olacak! Kendince. Kendi
rengince.
Rengârenk öleceksin ey tâlib!
Gayrın merhabasın bilmeksizin.
Zevkle.
* * *
Vasiyetime uy, ne yapıp edip ölümün dört
rengiyle de tanış ey tâlib!
İktidardan uzaklaş.
İktidarın nimetlerinden.
Mülkiyetten.
Yaşlanmadan önce ölüme yaklaş. Sevgiliye.
Özüne. Şefkatle.
Ölmeden önce. Siyahlar içinde. Sevinçle.
Unutma, yaşamak için ölmelisin.
İyi yaşamalısın, iyi ölmelisin!
Ek okuma için tıklayınız:
http://ducanecundioglusimurggrubu.blogspot.com/2013/02/psychenin-renkleri.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder