11 Ocak 2009
Kibir
Gurur
Vakar
Birbiri yerine kullanılan üç terim.
Haksız
yere.
Birbiri yerine geçirilen üç terim.
Gurur, tüm nefsanî kötülüklerin anası.
Şeytanın sıfatı, hatta özü gurur. Kibir ve tekebbür de öyle.
Şeytanın gurur ve enaniyetinden söz edilir ammâ enayiliğini
diline dolayanına pek rastlanılmamıştır.
Acep neden?
Enaniyet sahibi olduğu hâlde,
neden Şeytan, enayi kategorisine
sokulmaz?
Gurur, kibir, tekebbür gibi enaniyet
sıfatları sözkonusu oldukda, bu hâlleri temsile Şeytan’dan daha lâyık olanı
tasavvur edilebilir mi?
Enaniyet’teki ene ile enayilik’teki ene,
kimsenin kuşkusu olmasın ki aynı ene değildir.
Bir kimsenin enayi olmakla suçlanma gerekçesi, pekâlâ o şahsın vakarı olabilir.
Dikkatlice bakılırsa görülür, tarih boyunca nice vakur şahsiyet enayi olmakla, çıkarını, fayda ve
menfaatini iyi hesap edememekle suçlanmıştır. Ne gariptir ki aldırmazlığı,
umarsızlığı da kibir ve gurur olarak yorumlanmıştır.
İyi düşünmeli, vakur ile mütekebbiri birbirinden
nasıl ayırt edeceğiz? Vakar’ın alâmetleriyle gurur ve kibrin alâmetleri niçin
birbirine benzer? Son tahlilde, enaniyet kötü bir haslet iken enayilik (eneiyyet), diğerine nisbetle niçin iyiymiş gibi görünür?
Türkçe’de bu ince farkı gösterebilmek için gurur kelimesinin önüne bir de sıfat
eklenir: pis gurur.
Gurur, tek başına vakur adamın hâli olarak
göründüğünde, Şeytan’ın hâli hemen pis gurur'la tanımlanacaktır.
Pis gurur,
vakar değildir. Nitekim Şeytan’ın Adem’e secde etmemesinin sebebi vakarı değil,
kibir ve gururuydu. Çünkü Şeytan, olumlanabilecek herhangi bir manevî ilkeden
dolayı secdeden kaçınmış değildi. Gerekçesi, üstünlük yarışında geçersiz bir
vehimden ibaretti. Maddeyi üstünlük sebebi saymıştı. Güya maddesini. Ateşi.
Onu topraktan, beni ateşten yarattın.
Ateş topraktan üstündür.
Üstteki alttakinin karşısında secde etmez.
O hâlde ben de kendisinden üstün olduğum Adem karşısında secde etmem.
İşte size pis gurur!
Kur’an’da bu tartışmayı tasvir eden sahnelere
dikkatini yöneltmiş her okur, eşzamanlı olarak Peygamber’e karşı çıkan
muhaliflerin gerekçelerini de hatırlamalıdır ki ateş-toprak, şeytan-insan karşıtlığının tam da bu tasvir sırasında
nasıl aktüalize edildiğini anlayabilsin.
İlk kıyas değil, ilk yanlış kıyastı Şeytan’ınki.
Sureti itibariyle değil, maddesi itibariyle yanlış bir kıyas.
O, üstünlüğünü maddi kökeninden elde etmeye
uğraşıyordu. Oysa meleklerin Adem karşısında secde etmelerinin sebebi çok
açıktı. O isimleri biliyordu.
Şeytan’dan istenen Adem’in kökenine, yani
toprağa secde etmesi değildi ki! Secde emrinin sebebi Adem’in ilmiydi. Yani
kıyasa konu olan üstünlük sebebi maddi değil, maneviydi. Mesele toprak-ateş meselesi değil, bilgi-bilgisizlik meselesiydi.
Şah-ı Nakşibendi’ye sormuşlar, “Efendim,
nesebiniz nereye varır?” diye. O da “Evladım!” demiş, “kimse neseb ile bir yere
varamaz!”
Şeytan’ın bilmediği, neseb ile bir yere
varılamayacağının hakikatiydi. Adem toprak’tandı ama âlimdi. Şeytan’sa belki
ateştendi ama cahildi.
Cahil olan âlimin sözünü kabul etmeli, toprak
karşısında değil, ilim karşısında secde edebilmelidir.
Toprak, su, hava ve ateş.
İşte tabiat!
Hangi unsur diğerinden üstün
olabilir?
Niçin olsun?
Manevî ilkeleri sebebiyle herhangi bir fayda
ve menfaatten kendisini uzak tutan her âdem, o fayda ve menfaati elde etmek
için manevî ilkelerinden vazgeçmeye hazır zevat tarafından enayi olarak suçlanır. Yani Şeytan
gibi maddesine değil, bilâkis mânâsına dayanmak suretiyle,
gelebilecek fayda ve menfaatlerden kendisini mahrum ettiği için, mânâsı olmayanlara, böyleleri enayi görünür. Enayiymiş gibi görünür. Pis gurur sanılır
yaptıkları. Enikonu aptalca bir gurur. Tam anlamıyla: enayilik.
Yani, ene’ye, ben’e yapılmış abartılı yatırım:
Yapamam!
Ne demek yapamam! Sen kimsin ki yapamam diyorsun, diyebiliyorsun. Yap gitsin, sen enayi misin?
Gerekçesi hakikaten sağlamsa, bu suçlamanın,
bu aşağılamanın muhatabı, her neyse o işi yapmama kararına sadık kalacak ve enayi olarak suçlanmaktan (ene’sine
dayanıyor olmaktan) utanmayacaktır.
İnsanın ene’sinin iki yönü var: ilim ve toprak.
İnsanın kökenini biri manevî, diğeri maddî iki
unsur oluşturuyor: ruh ve beden.
Manevî ve maddî, yani ilâhî ve beşerî.
Meraklısına: Beşer kelimesi topraktan yapılmış heykelcik anlamına gelir. Bu
beşere nefes-i rahmanî değmiş ve beşer, sonunda insan’a dönüşmüştür. Efendimiz,
Kur’an’da, “Ben de sizin gibi bir
beşerim” der ama “Ben de sizin gibi
bir insanım” demez! Bilin bakalım neden?
Enayi’nin enesi
(nefsi) eskilerin tabiriyle iki
kelimeyle tanımlanırdı: hayvan-ı nâtık
(animal rationalle).
Hayvaniyetinin kökeni, insanın toprağıdır. Nutkiyetinin kökeni ise ilminden
ibarettir. İnsan her hâlukârda bilmeye muhtaç. Hayvaniyetini de, nutkiyetini
de. Nefsini. Kendini. Özünü.
Kısaca insan her hâlukârda muhtaç. Bilmeye ve
secde etmeye.
Ey talib, işte sana peşine düşeceğin bir soru.
Soruların sorusu.
Melekler bile secde ederken insana, neden
secde etmez insan insana?
Enayiliğinden mi?

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder