19 Aralık 2009
Özgürlük modern insanın en büyük zavallılığı.
İçini kanatan en büyük yara.
Bir de bu taraftan bakmalı, tersten!
Bir de bu taraftan bakmalı, tersten!
Özgürlük, yani insanın bağlanma yetisini kaybetmesi.
Hem de adım adım.
Bağlanma, paylaşma, başkalarıyla-birlikte-yürüme hassalarından mahrum olması.
Ne tuhaf değil mi, modern insan kazandıkça
kaybediyor. Bağımsızlığını kazandıkça, özgürleştikçe, ben! ben! ben! dedikçe.
Yani kuvvet kazandıkça, güçlendikçe, başkalarına ihtiyacı azaldıkça, güya tek başına yeter hâle geldikçe.
Zavallı insan, kemâlden zevâle geçiyor:
özgürleşiyor.
Ben
özgürüm.
Yani?
Ben
kimseye bağlı/bağımlı değilim, istediğimi yaparım.
Bir zamanlar böylesi tafralar ayıplanırdı, ve
insanın sözümona kendi kendine
yeterlilik duygusu —hem de büyük bir ciddiyetle— olumsuzlanırdı.
Fakat sadece bir zamanlar. Şimdi değil.
Kendi kendine yeterlilik duygusu asıl şimdilerde
hüküm-ferma!
Evvelce bu duyguyu ifade etmek için kullanılan
sözcük istiğna idi. Bu duygunun
sahiplerine de müstağni denilirdi.
(Sözcüğün kökeninde gizlenen gına (zenginlik) hemen kendini hissetiriyor olmalı!)
طغيان (tuğyan) kadîm Arapça’da, bir derenin yatağından taşmasını (sel baskınını) anlatmak için
kullanılırdı. Taşınca, dere tuğyan etmiş (taği) sayılırdı. (Tağut sözcüğü de bu kökten gelir.)
Çok ilginçtir ki Kur’an’ın insana ilişkin en
erken tarihli tasvirlerinden birinde (Alak: 6-7) yer alır bu sözcük. Hem de nefsin azmanlaşması mânâsında.
كَلَّا إِنَّ الْإِنسَانَ لَيَطْغَى (İnsan nefsi azar/azmanlaşır.)
أَن رَّآهُ اسْتَغْنَى (kendini kendine yeter/müstağni saymakla).
Oysa insan hiç kendi kendine yetebilir mi?
Taşabilecek kadar dolabilir/doyabilir mi?
Aslâ!
Hatırlayalım bakalım, gına ve istiğna
sözcüklerinin karşıtı ne idi?
Fakr!
Kendini her daim başkasına muhtaç hisseden
kişidir fakir!
Yoksulluğunun/yoksunluğunun bilincinde olan yani.
Türkçe’de ganinin
hâlâ Farsçasını kullanıyoruz: zengin
(sengin).
Fakir’in Farsçasını unutalı ise çok oldu: derviş. (Belki derviş kelimesini değil ama anlamını unuttuğumuz kesin.)
Derviş ve fakir, gerçekte, züğürt (malı mülkü olmayan) demek
değildi. Bilâkis derviş ve fakîr malı mülkü olsa da
yoksulluğunun/yoksunluğunun bilincinde olan kişilere atfen söylenilirdi. Ben bana yetemem, muhtacım, yani sadece
kendime değil, gayra da ihtiyacım var. Tek başıma bütünlüğümü hissedemem; gayr
(başkası) olmaksızın bir hiçim. Ben tek başına değil, ancak
başkasıyla/başkalarıyla varolabilirim, diyebilen insanlara atfen.
İktidar ve mülkiyeti nefslerine tahsis etmek
yerine paylaşmayı bilen insanlara.
Modern insan, bu duygularını bastırmak
suretiyle varolabileceğini sanıyor. Narsisistik yatırımını salt kendine yapıyor. Gereksiz yere şişiyor.
Şişiniyor. Aklı sıra kendini kendine yeter (müstağni) sayıyor. Nefsi de işte bu
yüzden azıyor/azmanlaşıyor.
Modern anlamıyla özgürlük tantanası, bu nedenle içi kof bir sermayecilik numarasıdır.
İktidarı ve mülkiyeti ellerinde tutanlar, özgürlük kavramının içini öylesine
boşalttılar, bu kavramı öylesine yozlaştırdılar, ki özgürlük artık insan haysiyetinin biricikliğini değil,
sivilcelerinden (!) kurtulmaya çalışan ergenlerin o çocukça büyüklenmelerini
ifade ve temsil etmeye başladı.
Kibir ve tekebbürün yeni adı özgürlük! Büyüklenmenin, kendini bir
halt sanmanın.
Bu sahte özgürlük teranesinin bize
kaybettirdiği en asil duygu ise acziyet.
Ne yazık ki acziyetimizin bilincinde değiliz. Tevazûdan hoşlanmıyoruz. Bağlanmayı
bilmiyoruz bu yüzden. Başkasıyla yürümeye cesaretimiz bile yok. Ödümüz kopuyor
başkalarına muhtaç olacağız diye! Başkalarından bir şey isteyeceğiz de
reddedileceğiz diye!
أَنَا رَبُّكُمُ الْأَعْلَى
Sizin en yüce rabbiniz/efendiniz benim! (Naziat: 24)
Kur’an’da istiğnanın
en büyük sembolü olan Firavun böyle der.
Sadece Firavun mu?
Hakikatte her insanın nefsi, kendisine aynen
böyle fısıldar:
Sen kimseye muhtaç değilsin! Boşuna başka
yerde kendine efendi arama, ne istiyorsan benden iste, istediğin herşeyi ben
sana verebilirim! Senin en yüce rabbin/efendin benim!
Çağımız, narsisistik yaralanmalar çağı!
Egoların patladığı/patlatıldığı çağ!
Bağlanma yetimizi kaybettiğimiz çağ bu çağ!
Acziyet duygumuzu, bir başkasının önünde bile isteye eğilebilme (tevâzu)
yetimizi.
Ayna! Ayna! Söyle bana benden
güzeli/akıllısı/zengini/güçlüsü var mı?
Hakikati dile getirdikleri takdirde paramparça
edeceğin aynalara sorma bu soruları ey talib, yalan söylerler sana!
Sana seni hakikatinle gösterecek bir ayna bul
kendine!
Sana sen bir hiçsin diyecek bir dost!
Efendimiz gibi sana da "iyi ki muhtacım" demeyi öğretebilecek bir dost!

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder