Sayfalar

BEN KAHİN DEĞİLİM


15 Mayıs 2010

Bugün hangi aklı başında insan kendi hakkında tek dürüst bir söz sarfedebilir?

Böyle sorar Nietzsche, ardından da ekler:

Bunu yapmak, kendi canını tehlikeye atanların kutsal hâlesi içinde yer almaktır!

Lider kendini tehlikeye atmayacak denli akıllı.

Başkaları için fedakârlık yapamayacak kadar da yaşlı.

Haklı olarak itidalin yolunu seçecek. Vasatın.

Sanırım bu yüzden de gelini Tamar, Juda’ya bu kongrede iki erkek çocuk verecek, Juda da gelini Tamar’ın suçu karşısında sesini çıkaramayacak!

Kehanet gerçek olacak, yazın bir kenara!






İtalyan ressam Francesco Hayez’in fırçasında tecessüm eden Tamar (1847) kadar güzel ve acımasızdır bu dünya.
Aklı baştan alan güzel dul Tamar.
Juda’nın iki oğluyla evlenen, iki eşini de kaybeden, ve fakat sonunda kayınbabasına yine kayınbabasından iki erkek çocuğu vermeyi beceren Tamar.
Yaşamın insana verdiği insandan aldığına belki kemmiyet itibariyle denk, peki ya hakikati itibariyle?
...

Unutmayınız, siyasette bir tek hakikat vardır: zaman.






Kim Tanrı’yı kalbinin ancak bir yarısında konuk edebildiği o yaşlara geri dönmeyi istemez?

Hangimiz?

Kalbinin bir yarısında Tanrı’nın, bir yarısında ise çocukça oyunların gezindiği yaşlardan bir ömür boyu uzak durmayı becerebilmiş biri var mıdır acaba aramızda?

Çocukluğunun gözbebeği parlaklığındaki an(ı)larına makas batırabilmiş biri?

Bir vesileyle Nietzsche de atıf yapmak ihtiyacı hisseder o yaşlarına. Bir yanının Tanrı’ya, bir yanının sokağa baktığı çocukluk yıllarına. (in einem Alter, wo man "halb Kinderspiele, halb Gott im Herzen" hat...)

İlk felsefî denemesini Tanrı’ya adadığı o günlerde, hayrın da, şerrin de O’ndan geldiğine inanır genç Nietzsche.

Tanrı’yı Vater des Bösen (Şerrin Babası) olarak tasavvur ve tasvir etmekte hiç zorlanmamış olsa da şerri yine de dışarıda aradığına pişmandır. İnsanın ve bilincin dışında.

Dünyadadır artık. Bütün yalınlığıyla dünyada. O kadar yalın ki bundan böyle Tanrısız bir dünyada.

Büyüdükçe düşer Nietzsche. Cennetten dünyaya düşer. Çocukluğun cennetinden yetişkinliğin dünyasına.

Ayrımların ve ayırımların tam da ortasına.

Çıldırır çaresiz. Kalbine kavuşmak için aklını kaybeder. İkisine aynı anda sahip olamaz.

Bu yüzden severim şâir-filozofu. Sokağın hakkını verir. Çocukluğunun.

Yapamadığımı yapar.

Ağzından baklayı çıkarır.

Nietzsche, ilhamını aslında Goethe’nin dizelerinden almıştır. Fausttan...

Kulak verelim:





Yarıyarıya çocukça oyunlar, (Halb Kinderspiele)
Yarıyarıya Tanrı yürekte! (Halb Gott im Herzen)
Gretchen!
Hani nerede başın?
Yüreğinde,
Hangi suç?






Bir kez daha okuyun, gerçekte kötü ruhların iğvasıdır bu!

Bütün o aldatıcı, kandırıcı, yoldan çıkarıcı ruhların.

İnsana ne yapıp edip kalbiyle beynini ortadan ayırmasını öğreten kötü ruhların.

Hiçbir çocuk hem hüznü, hem neşeyi taşıyamaz. Ya hüzünlüdür o, ya sevinçli.

Hem - hem de'ye nasıl güç yetirsin?
Yetiremez.

Ama, zamanla onu da öğrenir. Büyüdükçe. Güç yetirmeyi. Kalbiyle beynini birbirinden ayırmayı. Beyniyle gövdesini. Hüzünle neş’eyi.

Tanrı’nın yerine acı ve ızdırabı koymakla başlar insanın hikâyesi.

İyi ve kötü birbirinden ayrılır.

İyi ve kötü.

Doğru ve yanlış.

Güzel ve çirkin.

Kısacası akıl ve kalb, başka bir deyişle ruh ve beden.

Doğada karşıtlık olur ama çelişki olmaz. Tezad (karşıtlık) mümkün ama tenakuz (çelişki) aslâ!

Bu nedenle, büyüdükçe ikiye yarılıyoruz. Sevmeyi öğrenmeye çalışırken ölüyoruz.

Seve seve ölmüyoruz, bilâkis sevmek için ölmek zorunda kalıyoruz.

Aklen.

Aklından vazgeçmedikçe, yaşam, talibini sînesine almıyor çünkü.

Aklından, yani frenlerinden.

Değerlerinden.

Evet, toplumun değerlerinden.

Sözün özü, hiç endişelenmeyiniz, Türk siyaseti Tamar’ın iki oğlunu da büyütecektir, tıpkı diğer torunlarını büyüttüğü gibi.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder