27 Temmuz 2008
Normal çocuklar tabiatıyla normal olurlar,
yani mutlu. Sıradan.
Ortalama karakterlerin gidişatı hemen hemen
aynıdır: vasatta seyretmek.
İtidalin meyvesidir vasat. Uçlardan uzaklık.
Uçlardan, yani tehlikeden.
Kabiliyetleri de ortalamadır kaçınılmaz
olarak. Yüksekten düşmezler. En çok ayakları burkulur. İki zıplarlar, bir
silkinirler, sonra da hiçbir şey olmamış gibi yola devam ederler. Tehlikesizce.
Ne feryad ederler, ne de nârâ atarlar.
Hiçbir şey olmamıştır. Her şey normaldir.
Normal seviyededir. Kan, damarlarında sakince akar. Tebessüm şiarlarıdır.
Başlarını öne eğerler. Hafifçe ve sakince. Ortanın keyfini çıkarırlar. Ortada
olmanın. Ortalama olmanın.
Kısa ve tombulca parmaklar. Boğumsuz.
Aynen öyle: dümdüz, kemiksiz, besili, şişman
parmaklar.
Gümüş yüzüklerle hâlelenmiş, parmağa
gömülmüş, kolayca, taşsız.
Büyükçe bir burnun gölgelediği ağızlar nedense
hep büzülüdür.
Dudakların büzgüsü, gözlerin telâşını
gizleyebilir mi, o çipil çipil bakan gözlerin?
Nadiren.
Çünkü sözler ağzın tam ortasından çıkar, kırmızı küçük bir dilin araladığı dudakların tam da ortasından. Tükürecekmiş
gibi.
Yalanır çaresiz. Kibarca. Belli etmeden.
Öte yandan göz kapakları da riyakârca
titremeyi sürdürür. Biteviye. Üşürmüş gibi.
* * *
Mutedil mizac 1 taneydi; gayr-ı mutedilse
8.
Mutedil mizac, olan/varolan bir vasat değildi.
Bir idealdi; ulaşılmak istenendi. Kendisine nisbetle hastalıkların teşhis
edilebildiği, edilmek istendiği bir nirengi noktası gibiydi.
Karaciğer, ah canım karaciğer!
Niçin kara sözcüğüyle tanımlanır? Acep,
diğeri ak olduğu için mi?
Türkçe’de karaciğer tabirinin kullanıma
girme tarihi çok eskilere gitmez. İki asır önce kızıl ciğer deniyordu. Akciğerin yerine daha ilginç bir sözcük, öygen kullanılırdı.
Karaciğer’in karalığı esasen kara sevdanın karalığıyla aynı
sebeptendi. Melancolie’nin melanı gibi.
Melan, kara demektir.
Ne garip değil mi, sevda da kara demektir. Kara sevda aşkın kapkaralığını anlatır. Başka bir deyişle bütün bir tıp ve psikoloji
tarihini. Pıhtılaşmış kanın yanmışlığını, kararmışlığını.
Kara
sevda melankolik karaktere özgü bir aşırılıktı. Hüzün gibi. Hüzünden
fazlası vardı. Fazla, yani anormal. Normalin dışına çıkış, vasattan, itidalden
ayrılış. İfrat.
* * *
Daha erken tarihlerde, Türkçe’de, kara ve/veya
kızıl ciğerin yerini tutan iki sözcük vardı. Biri ciğer, diğeriyse bağır.
Bağrım
yanıyor, diyen adamın başı karaciğeriyle dertte demektir. Tıpkı, ciğerim yanıyor, diyen adam gibi.
Ciğerimiz Türkçe’de yanar, kebap olur.
Yanmakla ciğer ve bağır kelimeleri arasındaki
irtibat boşuna değildir. Anlamı vardır ve anlamsız değildir.
Korkaklar ciğersizdir âdeta. Ciğerleri beş
para etmez böylelerinin.
Ödlek kelimesindeki ödü görebiliyor musun
ey talib?
Bir düşünün bakalım nedir öd?
* * *
Endişelenmeyiniz, unutmadım, korkaklar aynı
zamanda yüreksizdir de.
Niçin?
Öfke gücünün kaynağını arayınız, tıpkı
şehvetin kaynağı gibi, pekâlâ tıbb-ı kadimin vereceği zengin cevaplarla
karşılaşırsınız.
Cinnete giden yol, bir zamanlar ciğer ve
bağırdan geçerdi; kanı deli deli akanların, delikanlıların ciğer ve
bağrından.
Delikanlıların bağrı yanardı. Ciğerlerinden
vurulanlar hep delikanlılar olurdu.
Karasevdanın vurduğu ciğerlerin sahipleri,
itidalden de, vasattan da uzaktılar. Uçlardaydılar. En uçlarda. Tehlikede.
Aşk bir hastalıktı. Aşırılıktı çünkü.
Tehlikeydi. Tehlikeliydi.
* * *
Aşk olgunlaştırır. Her aşırılık gibi. Her
tehlike gibi.
Anormaldir. Sıra dışıdır. Yakışıksızdır.
Hiçbir zaman aranıp bulunamaz; baygın
gözlerin, büzülmüş dudakların, tombul ve boğumsuz parmakların sahiplerince.
Namus ister. Haysiyet ister. Kara sevdaların
peşinde bağrı yanmış adam ister.
Unutma ey talib, aşk, her şeyden evvel,
Leyla’ya evet değil, hayır demiş olmayı ister.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder