13 Temmuz 2003
Herkesleşme.
Bu tabir, herkes gibi olma anlamına mı geliyor: yığınlara katılmak, sürü içinde sürü
gibi yaşamak, kendini farketmeden, kendince farkolunmadan ömür tüketmek ve
sürünün içinde kendini kaybetmek, yokolmak?
Tamamen
değil. Herkesleşme herkese yönelik olmayı gerektiriyor, olma'ya, yani
öncelikle bir eyleme değil, bilakis bir niyete, bir yönelmeye işaret ediyor.
Sürü
içinde sürü gibi yaşamak, denildi ve fakat, sürü içinde, sürü gibi yaşamak, denilmedi. Çünkü sürü içinde yaşamak kaçınılmaz ve fakat sürü gibi
yaşamaktan kaçınmak, azmedilirse şayet, pekâlâ mümkün.
Vahdet kesret içinde, nokta
sıralar arasında yok olur. Sıradanlık da burada başlar. Oysa nokta ne
sayılabilir, ne de ölçülebilir, tıpkı vahdet gibi. Nicelik değildir bu
yüzden. Nokta hesaplanamaz hesaba gelmediği için.
İlim bir
noktaydı, çoğaldı. Âlimler mi, cahiller mi çoğalttı, orası bir bahs-i diğer. Burada asıl önemli olan maksûd: ilim (bilgi), çoğulu ise ulûm
(bilgiler).
Önce ilimdi, sonra ulûm oldu.
Ne garip
değil mi, Kur’an'da ilim sözcüğünün çoğulu bulunmaz. İlim, Kur’an'ın
nüzûlundan sonraki yıllarda çoğaldı.
Peki böylelikle artmış mı oldu?
Hayır!
Kur’an'a göre ilmin sadece artması makbuldür, çoğalması değil. [Efendimizin, ilmini arttırması için Rabbine dua etttiği Kur’an'la sabittir.]
Burada
kısaca artma ve çoğalma sözcüklerinin farklı anlam taşıdıklarına
işaret etmeli, belki bir de maksûdu açık kılmak için misâl vermeli: Sözgelimi
dikkatin artması başka, çoğalması başkadır.
Dikkatin artması, birşey üzerindeki
dikkatin (ihtimamın) artması demek.
Dikkatin çoğalması ise dikkatin
kendisiyle değil, kendisine yöneldiği şeylerle alâkalı.
Karıştırılan yer de
burası: ilkinde dikkatin miktarı artıyor, ikincisinde dikkat edilen şeylerin
miktarı çoğalıyor.
İlim de
böyle. Çoğulu yok. Aslında o bir noktaydı, noktadan ibaretti. Daha açıkçası
ilim bir tek şeyin ilmiydi. Esasen bilinmesi gereken bir tek şey vardı, o şeye
dair ilmin artması umulabilir, istenebilirdi; zira tüketilmesi, tamamlanması
mümkün değildi.
Şaşkınlığımız
artıyor, artsın, keşke hep artsa!
Kur’an'da tıpkı ilim gibi, nur
sözcüğünün de, din sözcüğünün de, hak sözcüğünün de çoğulu
yoktur, olamazdı da zaten!
Herkesleşme
herkesin sırasına girmeyi isteme, herkese ilgiyi çoğaltma, bilgiyi herkesin
bilgisi yapmak için çabalama demek biraz da. Bu durumda bilgi artmıyor,
çoğalıyor, çünkü bilme çabasının konuları çoğalıyor, ilim nokta olma
özelliğini yitiriyor, en nihayet nokta kayboluyor, herkesleşiyor.
Bilimadamları
ulûm-adamlarıdır, ilim-adamları değil.
Onlar ulûmu, yani parçaları bilirler,
ömürlerini bir parçanın bilgisini elde etmek için geçirirler, ilim, yani nokta
onların sahasına gir(e)mez.
Nokta'nın
mahiyetini tarif edebilen bir matematikçi görüldü mü hiç?
Dikkatlerini
çoğaltanlar ilmi çoğaltırlar, artırmazlar. İlmin çoğalması, noktanın ilmi olmaktan çıkıp, noktaların ulûmu haline gelmesi en nihayet herkesleşme
yönündeki adımların hızlanmasına sebep oluyor, tanınması ve böylelikle ilmine
sahip olunması gerekenden de uzaklaşılmış oluyor.
Aşkın
menbaını mı arıyorsunuz, işte bakın tam da burası. Ayrılık tam da burada
filizleniyor çünkü. Ne var ki ayrı olmak başka, ayrılığı farketmek (hasret)
daha başka. Herkesleşme hasreti engelliyor, ayrılığı farketmemize mâni oluyor;
ızdırab yoksunluğuna düçar olmamız da bundan.
Izdırab
olmadan hiç aşk olur mu?
Nâdan ilim gibi aşkı da çoğalttı. Aşk bir noktaydı, belki artar ama aslâ
çoğalmazdı. Artık ilim yok, ilimler var, aşk yok, aşklar
var. Aşk imiş her ne var ise âlemde / ilim bir kıyl u kâl imiş ancak sözü, bu
sır anlaşıldığında değersizleşir birdenbire. Salt karşıtlık ortadan kalktığı
için değersizleşir.
O halde ilmi de, aşkı da çoğaltmak yerine artırmalı, vakit
geçirmeden kişi kendini kendi elleriyle kendi toprağa vermeli!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder