15 Mart 2003
Zihnin
katmanları ve tabiatıyla işlemleri arasındaki farkları dikkate almayan
kimselerin hesaplamalarının ürünlerini düşünce olarak nitelendirmelerinden daha büyük basitlik
tasavvur olunabilir mi? Tıpkı tahayyül
(hayal etmek) ile tefekkür
(düşünmek) ya da taakkul
(akletmek) arasındaki farkı bilip bilmeden kullananların kalkıp bizlere
hayallerini sanki bir düşüncenin mahsulü gibi sunmalarındaki naifliğe nasıl
katlanmamız gerekmiyorsa, hesaplamak
ile düşünmek arasındaki
farkı farketmemiş olanların hesaplarını yine aynı şekilde bizlere düşünmenin
mahsulü (düşünce) gibi sunmalarına da katlanmamız gerekmez.
Nasıl ki
hayal, muhayyile (hayal
kurma yetisi) ile elde ediliyorsa, fikir de müdrike (akletme yetisi) ile
elde edilir; tıpkı bunun gibi hesaplamak başka, düşünmek daha
başkadır. Öncekinden farklı olarak ikisi de aklın faaliyetinin bir sonucu
olmakla beraber iki zihnî işlemin konuları, kullandıkları verilerin türleri
ayrıdır, zira hesaplamanın konusu nicelik, yani sayı ve miktar iken, düşünmenin konusu kavramdır. Hesaplarken
sayar ve ölçeriz, sayarken sayıları, ölçerken miktarları kullanırız,
dolayısıyla hesaplama sırasında sayılabilir ve ölçülebilir olanları konu
edinmek zorunda kalırız.
İlle de bu faaliyet düşünmek eylemi dairesinde mütalaa edilmek istenirse, ısrar etmeyip deriz ki: Sizin adına düşünme dediğiniz şey niceliksel düşünmedir ki dilimizde bunun asıl adı hesaplamadır.
İlle de bu faaliyet düşünmek eylemi dairesinde mütalaa edilmek istenirse, ısrar etmeyip deriz ki: Sizin adına düşünme dediğiniz şey niceliksel düşünmedir ki dilimizde bunun asıl adı hesaplamadır.
Sayıların
ve miktarların ahlâkı olmaz. Sayma ve ölçme işlemlerinde ahlâkın, izzet-i
nefsin, haysiyet ve şahsiyetin esamesi okunmaz. Dolayısıyla ahlakî değerler
hesaptan türemez, türemedikleri için de sayma ve ölçmenin konusu olamazlar.
Niceliksel ölçüler başka, ahlakî ölçüler (değerler) daha başkadır. Kabaca
söylendikde ilki niceliksel, ikincisi ise nitelikseldir.
Hesaplama
sayı ve miktarla olur, demiştik. Hemen ekleyelim resmedilmesi de rakamlar
ile olur.
Hesaplayanlar rakamları kullanırlarken bu işlemin dışarıda, varlıkta bir içeriği olduğunu söyleyeceklerdir ki doğrudur. Bu içerik şeylerin sayı ve miktarlardan oluşan kemmiyetinden ibarettir. Onlar varlığa bakarken sadece şeylerin niceliksel yönlerini nazar-ı itibara alırlar, toplarlar, çıkarırlar, çarparlar, bölerler ve fakat her halukârda bu işlemleri şeylerin kendileriyle (kavramlarıyla) değil, nicelikleriyle yaparlar. Gördükleri şeylerin kendileri değil, nicelikleridir, ölçülebilir ve sayılabilir taraflarıdır. Oysa düşünme böyle midir? Düşünmenin de içeriği vardır; ancak düşünmek hep birşeyin kendisi hakkında gerçekleşir, bir şeye, bir şeyin kendisine dairdir.
Hesaplayanlar rakamları kullanırlarken bu işlemin dışarıda, varlıkta bir içeriği olduğunu söyleyeceklerdir ki doğrudur. Bu içerik şeylerin sayı ve miktarlardan oluşan kemmiyetinden ibarettir. Onlar varlığa bakarken sadece şeylerin niceliksel yönlerini nazar-ı itibara alırlar, toplarlar, çıkarırlar, çarparlar, bölerler ve fakat her halukârda bu işlemleri şeylerin kendileriyle (kavramlarıyla) değil, nicelikleriyle yaparlar. Gördükleri şeylerin kendileri değil, nicelikleridir, ölçülebilir ve sayılabilir taraflarıdır. Oysa düşünme böyle midir? Düşünmenin de içeriği vardır; ancak düşünmek hep birşeyin kendisi hakkında gerçekleşir, bir şeye, bir şeyin kendisine dairdir.
Amerikalılar
düşünen değil, hesaplayan adamlardır, bu yüzden pratik ve
pragmatik hareket ederler. Yaptıkları kâr ve zarar hesabıdır. Ne alıp
verdiklerini hesap ederler, alıp verdiklerinin sayı ve miktarını dikkate
alırlar. Kârlıysa teşebbüs ederler, zararlıysa kaçınırlar. Verdikleri az,
aldıkları çok olmalıdır. Kâr verilenin az, alınanın çok olması halinde
gerçekleşir. (Az da, çok da birer niceliktir.)
Bu
onların görece güçlü olan taraflarıdır. Çünkü hesaplamada üst değerlerin, dinî,
ahlâkî, felsefî hiçbir değerin yeri yoktur. Bunlar hesaba, kâra-zarara gelir
şeylerden değildir. Toplama, çıkarma yapmak için ahlâklı olmanıza gerek yoktur.
Ahlâklı olmak kimseye bir denklem çözümünde yardımcı olmaz, belki hesaplama
yetisini zaafa bile uğratabilir.
Bizler
bir zamanlar muhtevaya önem atfeden bir millet idik. Nicelik bakımından
zararımıza olsa da, kâr etmesek de niteliği nazar-ı itibara alırdık. Galibiyet
ve mağlubiyet mefhumlarını sayılabilir ve ölçülebilir sonuçlar olarak
görmezdik ve Varlık'ı incitmekten çekinirdik. Terazilerimizi tartarken biraz çok vermekten kaçınmaz, belki
nicelik bakımından zarar ettiğimizi bilir ama erdemli davrandığımız için, kemmiyeti
değil, keyfiyeti önemsediğimiz için bu zarara üzülmez, bilakis
sevinirdik. Ekseriya bizim için galibiyetin mağlubiyet anlamı kazanıvermesi
de bu yüzdendi. Yenilirken yendiğimizi bilirdik.
Birbuçuk
asırdır Batı eğitimi alıyoruz, son 20-30 yılı yaygın Amerikan eğitimi. Artık
zeki gençlerimiz var, işini bilen bürokratlarımız, hesabını iyi yapan devlet
adamlarımız. Düşündüklerinde zarar ettiklerini, hesapladıklarında ise kâra
geçtiklerini sanıyorlar.
Düşünme
ahlâkı var ama hesap ahlâkı yok! Oysa hesabın üstünde düşünce,
düşüncenin üstünde ahlak, ahlakın üstünde hikmet olmalıydı.
Olsaydı eğer, seve seve zarar etmeyi göze alırlardı.
Ne yalan söyleyeyim, onlar baştan beri doğru hesap ettiler ama hep yanlış düşündüler.
Ne yalan söyleyeyim, onlar baştan beri doğru hesap ettiler ama hep yanlış düşündüler.
Siz siz olun, dua ve zikirlerinizin
sayı ve miktarını önemsemeyin!
Dua hesaba gelmez çünkü.
Dua hesaba gelmez çünkü.


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder