7 Ağustos 2005
Bir şeyin olmasını veya olmamasını temennî
ederiz. Bu durumda temennî etmiş olduğumuz o şey, henüz ne olmuştur, ne de
olmamıştır. Olacaktır veya olmayacaktır; bizim yaptığımız sadece bir şeyin
olmasını veya olmamasını temennî etmekten ibarettir.
Olumlu temennîler olduğu gibi, olumsuz
temennîler de vardır; hayrı da temennî eden biziz, şerri de... Temennî’nin
iyisi, kötüsü olmaz esasında; iyi ya da kötü olan, temennî edilen şeyin
kendisidir. İyi şeyleri temennî ediyorsak, iyi temennîlerde, kötü şeyleri
temennî ediyorsak, kötü temennîlerde bulunuyoruz demektir; dua ve beddua
gibi yani.
Her ikisi de bir şeyin olmasını istemenin, bir
şeyin gerçekleşmesini arzu etmenin bir şekli. Fakat iyi dikkat edilirse, bir
şeyin olmamasını temenni etmek yokluğu; olmasını temennî etmek ise varlığı
temennî etmektir; ilki kötü, ikincisi iyidir.
Temennî sözcüğünün
genellikle “iyi temennî” anlamında kullanıldığı düşünülürse, niçin olumlu
anlamının öne çıktığını anlamak da kabil olur sanırım. Nitekim İngilizce’de wishful
thinking diyorlar; Türkçe karşılık olarak da sözümona “iyi niyet duyguları”
veya “arzu dolu düşünceler” türünden belli-belirsiz mânâlar veriyorlar. Aslında
hüsn-i kuruntu da denebilir, lâkin
son tahlilde kastedilen temennîdir, köşeli zekâlarâ göreyse iyi
temennî.
En iyisi mi biz varlığın esas itibariyle iyi,
yokluğun ise kötü olduğunu aklımızdan çıkarmayalım.
Yokluk, varlığın olmama hâlidir; kötülük de
iyiliğin olmama hâli; tıpkı hastalığın sağlığın olmama hâline denmesi
gibi. Zevk ile elem de böyle değil mi? Elem nedir? Elbette zevkin
(hazz ve lezzetin) olmaması, yani yokluğu.
Adımlarımızı yavaşlatalım ve bazı temennî
cümlelerinin anlamını kavramaya çalışalım:
Benim var ama onun niye olsun?
Bu cümlede dile gelen temennî, doğrudan kıskançlık hâlinin bir ifadesi. Çünkü temennî sahibi, kendisi için ‘var’ olanın, başkası için de ‘var’ olmasını istemiyor. Bir şeyi (varlığı) kendine hak görürken, başkasından esirgiyor. Kendisi için varlık, başkası için yokluk diliyor. “Ben istiyorum ama o istemesin!” diyen, istemenin kendisi için varlığını tasdik ederken, aynı isteği başkasından selb etmekle varlığı ondan esirgemiş olur.
Yağmurlu bir havada arabasıyla evine giden
birinin yolda ıslanan insanları gördüğünde hissettiği tatmin duygusu, kıskançlık
denilen hâlin bir neticesidir; adalet ve merhamet duygusundan yoksunluktur. Kıskançlık kısmak'tan gelir. Esirgemekten. Annenin yavrusunu kıskanması ve/veya esirgemesi, onu başkalarıyla paylaşmaktan kaçınması anlamına gelir.
Kıskançlık, hayatını zor kazananların, aynı zorluğu çekmeyen en yakınlarına karşı bile bu
tür duygular hissettikleri, nefsin iyice büzüşmesinden, keçeleşmesinden
kaynaklanır.
İlimde böyle temennîlere yer yoktur; zira ilim
herkese yeter. Yetmediğini düşünenler, aslında şöyle demektedirler:
Benim yok ama onun da olmasın!
Bu cümlede dile gelen temennî, bir öncekinden biraz farklı; zira temennî sahibi, kendisi için ‘yok’ olanın, başkası için de ‘yok’ olmasını istiyor. Biz işbu hâle hased adını veriyoruz. Türkçesi, çekemezlik. Çoğunlukla kıskançlık'la karıştırılır. (Negation sorunu olanlar için çekememezlik.)
Hasetçi,
kendisinin mahrum olduğu şeye bir başkasının sahip olmasını istemez; kendisi
için yok olanın, başkası için var olmasına tahammül edemez. Başa beladır. Derdi bir ömür boyu sürer.
Burada durum tersine dönmüştür; yağmurlu bir
havada arabasıyla evine giden birini görünce, yolda ıslanan kişinin, arabalı
zâtın da kendisi gibi ıslanmasını arzu etmesi, hased duygusunun eseridir. Yoklukta
eşitlik hissiyâtı, başkalarının sahip olduğu varlığın/varsıllığın
sebeplerine yönelik eleştiriyle ilgili değildir; bilâkis varlığın başkasıyla
irtibatıyla alâkalıdır.
Benim var ama onun da olsun!
Bu temennî cümlesi, umumiyetle kıskanma ve esirgeme duygularına yenik düşmemiş nefislerin tokluğuna delâlet eder. Cömertlik diyemiyoruz; zira cömertlik, kendi malından/mülkünden verenlere özgü bir hâldir. Meselâ aşevi önündeki kuyruktayken, kendi elinde olan dolu tencerenin, başkalarının elinde de olduğunu görünce nasıl ki bazı yoksulların gönlünü sevinç kaplıyorsa, varlığı paylaşmanın zevkine varmış olanların gönlü de kendilerinde ve kendileri için var olanın, başkalarında ve başkaları için de var olmasından sevinç duyar.
Bu hâl her zaman lütuf ve ikram duygusunun
yüceliğinden kaynaklanmayabilir; varsılların önemli bir kısmında görülen
böylesi zahirî tokluklar, acıma duygusunun veya gelecek endişesinin şekil
değiştirmiş bir hâlidir. Hakikî ve
muteber formu biraz farklıdır. Şöyle ki:
Benim yok ama bari onun olsun!
Bu cümlede dile gelen temennî, kendisinde var olana istinaden başkaları için de varlık talebinde bulunmak değil, aksine kendisindeki yokluğa rağmen, hatta yokluğun rağmına başkaları için varlık talebinde bulunmaktır. Tabiatıyla hasedin tam da zıddıdır. “Onun var ya, varsın benim olmasın!” demenin bir şeklidir. Rıza makamının meyvelerindendir; yemesini bilene aşk olsun!
Onun var ama benim de olsun!
Bu istek, kişinin kendi hakkında da varlığı temennî etmesinden neşet eder; imrenme duygusunun eseridir ve gayet masumânedir. Çünkü yokluğa değil, varlığa çağrıdır. Binaenaleyh başkasında ve başkası için var olanın, kendisi için de var olmasını taleb etmek hem meşrû, hem makbuldür; heves etmek ise meşrûdur ve fakat makbul değildir. Temennî sahibinin daha önce kendisi için liyakat da temennî etmesi gerekir. Aksi takdirde imrenme kişinin kendisine zarar verir; başkasına ise zararı yoktur.
Varlık Hz. İnsan için vardır, tek tek insanlar
ise varlıktan değişik derecelerde pay alırlar. O halde her insan teki, hakikati
gereği her hakkı taleb etmekte haklıdır; hüviyeti içinse önce liyakat kesb
etmeli, sonra liyakatının karşılığını taleb etmeli.
Ne var ki müsavatın hakikata nisbetle,
adaletin ise hüviyete nisbetle tahakkuk etmiş olduğundan gaflet edenlerin
miktarı, kuklaların miktarıncadır.
Onun yok ama yine de benim olsun!
Bu, bâtınan hayırlı bir temennînin ifadesi değildir, azimli ve gayretli olmanın eseriyse hiç değildir. Dünya ehli arasında sıkça rastlanan hırs, ihtiras ve tama(h)ın maskesidir. Cimrîliğin yeğenidir. Siyasetçilerin ve tüccarların gıdasıdır. Güya ulaşılamaza ulaşmak sanılan sanatımsının zehridir. Yeni ergenlerde rastlanılan bir tür uykudayken uyanıklık alâmetidir. Lâkin hep düşlenilen başka, ulaşılan çok daha başkadır.
Onun yok, o halde benim de olmasın!
Bu sonuncu temennîyi açıklamasız bırakıyoruz ama açıkta bırakmıyoruz. Sadece varlık çeşmesinden gelene kanaat edenlerin, halk arasında yok iken, Varlık’ın nûruna da, nârına da rıza verenler arasında var olduklarını hatırlatıyoruz.
Hayat bu, görünüşte bir varmış, bir yokmuş,
hem varmış, hem yokmuş ve fakat hakikatte ne varmış, ne yokmuş.
O halde gölgenin gölgesi olmamıza izin ver ey
YÂR!


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder