Sayfalar

KENDİNE KENDİNDE YER AÇMALISIN


30 Ağustos 2003

Kişinin kendi dışına çıkması, kendisine kendi dışından bakması güç, hatta çokluk imkânsız gibidir. Böyledir, çünkü kişi kendi dışındakilere, yani dışarıya (taşraya) ilgisi yüzünden kendisi dışında olanlara onların dışından bakar, bakmak zorunda kalır.

Kişi işte bu nedenle sürekli olarak kendinden bakar dünyaya. Sürekli olarak kendinde mahpus kalır.

Dışarıya yönelik bu bakış kişiyi kendine mıhlar. İlgi duyulan, bakılan ve görülen hep dışarısıdır. Ne gariptir kişinin kendinde mahpus kalması, kendisiyle meşgul olmasını sağlamaz, kendisine kendisini unutturur. Hüzün verici değil mi, unutan unutulmuştur! Unutma eyleminin sahibi, eyleminin hedefi haline gelmiştir.

Bu durumda varolan, yapan eden, yaptığı ettiği seyredilmeye değer olan hep dışarısıdır. Seyreden dışarısını seyreder. Göz hep başkalarını görür. Göz bir tek kendini göremez. Evet, kendi dışında (var)olanları görür ve fakat kendini göremez.

Modern insan kendisi dışında ne varsa onları düşünmek zorunda. Kendilik artık yasak bölgenin adı. Yani üzerinde konuşulamayan. Kişi kendinden uzak düştüğünü farketmemeli, kendini hatırlamamalı ve aslâ kendini özlememeli. Farketmek, hatırlamak ve özlemek, hepsi de yasak bölgenin ihlâli anlamına geliyor modern dünyada.
Kafka'ya sorulur:





Niçin üzülüyorsun, hiçbir eksiğin yok! 
Haklısın, diye cevap verir, hiçbir eksiğim yok, kendimden gayrı!




Ne kadar da şaşırtıcı geliyor değil mi kişinin bu kadar yalın bir biçimde kendi eksikliğinin farkına varması?

Hasret ayrılığın farkına varmakla başlıyor. Farkına varanlar ancak, özlüyor, özleyebiliyor. Özlemek, kişinin kendi özüne, kendisine yönelmesi demek. Özleyebilmek için kişinin bir özü olması yetmiyor, bu özü farketmesi de gerekiyor. Farkeden kişi ancak, özünü eyleminin konusu yapabilir, özünü kendi ilgi alanı içine alabilir, özüne, yani kendine bakmayı başarabilir.

Dikkat edilirse burada özdeşlik ve kendilik sözcükleri eş anlamlı olarak kullanılmakta. O halde kişi kendi dışına çıkmadıkça özünü farkedemez, özünü özleyemez ise, ne yapmalı, nasıl yapmalı da kendi dışına çıkmayı başarmalı?

Sanki bir çelişki varmış gibi. Kişinin özünü özleyebilmesi için özünün dışına çıkması gerekiyor, beni anlayabilmek için sene ihtiyaç duyuluyor. “Sen olmadıkça ben beni göremem ki” demiş şair. Zekâi Dede daha da ileriye gitmiş:
Ben ben değilem, ben dediğim sensin hep 
Ruhum dediğim, sensin dediğim sensin hep!
Sen dışarıda olanın adı mı?

Böyle sananlar yanılır. Çünkü eğer böyle olsaydı, kişinin kendine dışarıdan bakabilmesi için kendi dışında ikamet edebilmesi gerekirdi. Kişi kendinden başka bir yerde ikamet edemez. Bu bakımdan ikamet eden benin kendisinde ikamet edilen seni farketmesi, bakışını kendine, gerçekte ben olan sene yöneltmesi yeterlidir. Çünkü işbu sen, gerçekte gerçek bendir! Başka bir tabirle, sen ben haline geldiğinde, zorunlu olarak ben de BEN haline gelmiş olur.

Velî işaret edebileceği bir ben bulamadığı için ben diyemezmiş. Dolayısıyla sözde benlik, bencilik, bencillik dâvâları ashab-ı safsatanın, yoku var sananların mesleki. Birer vehimden ibaret. Onların ben dediklerini bizler de var saysa idik, sayabilseydik, ihtilaf olmazdı, daha doğrusu ihtilaf ihtilaf-ı lafzî olarak kalırdı, ihtilaf-ı hakikî olarak değil. Oysa biz onların var dediklerine yok, yok dediklerine var diyoruz.

Vehim yoku var kabul etmek demek.

Bu yoktan dünyayı var kabul edenler, gerçekte VAR olanı (vücud-i hakikî'yi) vehmen yok sayıyorlar, karanlığı araştırmak için ışığı söndürüyorlar, karanlığı karanlıkta arıyorlar.

Soluklan biraz dostum, kendine kendinde yer açmaya çalış. Özünü özle, özünü gürleştir. Sen sende senden düşmüştün, demek oluyor ki yine sen sende senden kalkacaksın! Bak Niyazî Mısrî hazretleri ne buyuruyor:
Ben sanurdum âlem içre bana hiç yar kalmadı 
Ben beni terkeyledim bildim ki ağyar kalmadı
Hâsılı, kişi kendinden başka bir eksiği olmadığını anlamalı ve taşrayı bırakıp varlık içinde yokluk çekmemeli!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder