Lux ex tenebris.
İspanyol
ressam Francisco de Goya (öl. 1828) böyle söyler.
Işık karanlıktan doğar.
Işık ve karanlık, gölge ve aydınlık.
Burada Goya’nın ışık-gölge (chiaroscuro) karşıtlığını zirvelere taşıyan en önemli tablosunu hatırlamak gerekiyor.
Şaheserini.
3 Mayıs 1808’de Principe Pio Dağında Kurşuna Dizilenler.
Goya’nın tablosunu yaptığı tarihse 1814.
Sadece altı yıl önce.
Bir manga Fransız askeri tarafından üzerlerine
silah doğrultulmuş köylüler.
Bir tepenin önündeler. Yerde, kanlar içinde,
sanki biraz evvel vurulmuş birkaç zavallı. Arka plandaysa köyün evleri ve
kilisesinin bir silueti. Karanlıklar içinde. Sakin ama heybetli.
Hedefteki köylülerin bir kısmı korkudan ne
yapacaklarını bilemez hâldeler. Bir kısmı elleriyle yüzlerini kapatmış, bir
kısmı belli ki son dualarını ediyorlar. Köylülerin üzerine nişan almış Fransız
askerleri, ateş etmek üzere bekliyorlar. Hedefe kilitlendikleri için de gergin
ve sinirliler. Hiçbirinin yüzü görülmüyor. Biz onları yandan ve daha çok,
arkalarından görüyoruz. Acımasızlığı simgeliyorlar. Yabancılığı. Vahşet ve
dehşeti.
Görünüşleri Rus kazaklarını hatırlatıyor.
Kalpakları ve çizmeleri ve sakalları. Dehşeti.
Ayaklarının tam dibinde de büyükçe bir fener.
Ne ki Fransız askerlerini değil, İspanyol köylüleri aydınlatan bir fener bu!
Kurşuna dizileceklerin tam ortasında, ellerini
ikiye açmış bir hâlde, mahzun bakışlı tipik bir İspanyol köylüsü duruyor.
İspanyol değil, bizatihi İspanya. İspanya’nın ruhu. İsa yani. Nitekim sağ
avucunda, dikkatlice bakıldığında ancak görülebilecek bir yara izi var. Çivi
izi. Stigma.
Çarmıha gerilen İsa.
Ve o denli de mazlum ve mükedder.
Üzerinde beyaz bir gömlek. Delik deşik edilmek
istenen İspanya’nın göğsünü bu renk koruyor. Beyaz. Bembeyaz. Masumiyet yani. Safiyet.
Tabloda ellerini iki yana açan adamın yanında,
yumruklarını sıkmış kızgın bir adam var. Dikkatle bakınız onun yüzüne, ve
ellerine.
İsa’nın sağındaki adamdır o! Teslimiyete
itiraz eden, kavgaya hazır bir adam.
Hemen yanında da dua eden bir din adamı. Bir
rahib. Düşman ayrım yapmayacak, hepsini de yok etmek isteyecektir.
İsa yoksa, İspanya da yoktur.
En seküler anlatımda bile.
Fener’in aydınlattığı yüz, İsa’nın yüzü. Peki
karanlıkta bırakılan yüzler? Elbette Fransız askerlerinin yüzü. Fransa’nın.
Düşmanın yüzü karanlıktır. Kendisi de
karanlıkta.
Goya, ışığın açısını ayarlarken çok farklı bir
yöntem kullanmış. Işığın ana figürün yüzünü aşağıdan yukarıya aydınlatmasını
istemiş. İsa’yı temsil eden köylünün.
Ressamlar bu açıyı daha çok korku ve dehşet
duygusunu ifade etmek için tercih ederler. Lâkin unutmamalı ki nerede korku ve
dehşet varsa, orada yücelik de
vardır. Bir tür yüceltme. Sublimasyon.
İhtişam duygusu karanlığa, gölgeye başvurmadan
elde edilemez. Çünkü kökeni aklî değil, hissîdir. İhtişam’a ihtiyaç duyan,
gölgeye de ihtiyaç duyar. Gölge’ye, yani mübheme, yani gizeme.
Işık ve gölgenin, aydınlık ve karanlığın bu
tarzda karşı karşıya getirilmesi, resim tarihi açısından, İnfaz tablosuna ayrı ve hususî bir vasıf kazandırmış, tekniği
farklı ressamlarca daha sıradan ayrıntılar üzerinde dahî uygulanmıştır. Meselâ,
sonraları Edgar Degas ile Toulouse-Lautrec, bu tekniği genç kadınların yüzünde
gizemli bir yücelik ifadesi oluşturmak için kullanacaklardır.
Işık ve karanlık karşıtlığı, Katolik ruhu için
neredeyse vazgeçilmezdir.
Bazı eleştirmenler, tabloyu yalın ve bir o
kadar da seküler bulurlar. Teknik
olarak da, anlam olarak da.
Dikkate almadıkları şu: İnsan için ölümün
seküler anlamı olmaz! Ölüm’ün hiçbir türü buna izin vermez. Tek tek veya
topluca, farketmez.
Yaşamın içinde ölüm birdenbire yalınlığını
kaybeder. İnsanın ölümü.
Yalınlıkla başedecek yetilerimiz var.
Gerçekliği çarpıtma yetilerimiz. Yani anlam verme gücümüz.
Anlam vermek demek, eşyayı yeniden varetmek
demektir.
Tabloda en çok dikkatimi çeken ayrıntıyı
belirtmeden bu yazıyı noktalamak istemem.
Sahnede bir tek kadın figürü bile bulunmuyor. Kadın figürü hadi bir yana, bir tek dişil unsur dahî yok. Tamamen erkekçe. Görünüşte gözyaşının ve
zayıflığın görünmesine izin vermeyen bir tavır bu! Ne Meryem Ana’dan, ne de
Mecdelli’den bir eser var.
Meryemsiz İsa!
Çaresiz şimdi seyirci dişileşmek zorunda.
Merhamet kadına düşer. Ağlamak. Hep kadına.
Daima.
Resimde
tek başına ışığın ne önemi var?
Önemli olan, o ışığın nereden doğduğu.
Lux ex
tenebris.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder