Sayfalar

KENAN'I KAYBETSEN BİLE YUSUF'U KAYBETME


21 Mart 2004


Kişi neden kendisinde kendisine bakan o yüze, hakikatin yüzüne, hakikatinin yüzüne yüzünü bir türlü çeviremez?

Neden kendisine ilgi göstermez, kendisiyle arasında ilgi kuramaz?

Neden kendisiyle yine kendi arasındaki perdeleri kaldırmaya yanaşmaz?

Neden o perdelerin arkasında kalan yüzünü, yani kendisini tüm çıplaklığıyla görmek istemez?

Bu gafletin değişmez mazeretlerinden biri de etraftır. Kişi kendisiyle arasına etrafı sokar, etraf yüzünden kendi yüzüne bakamaz, etrafın ayartmasıyla özünden uzaklara düşer.






Bir düşünelim bakalım, nedir şu etraf dedikleri.






Etraf taraf sözcüğüyle aynı köktendir. Kenarda olanı, uçta olanı, içinde olduğumuz alanın sınırlarını gösterir.

Arapça'da etraf işbu sınırlar dikey anlamı düşünülerek kullanıldığında eşraf anlamına gelir. Bir toplumun en üst tabakasına, en şerefli kesimine eşraf denir, aşağıdan yukarıya bakıldığında en üstte, en son sınırda yer aldıkları düşünülen kesimine. Oysa etraf sözcüğü bir mekânın, bir alanın sınırlarına delâlet edecek şekilde kullanılırsa sözcük yatay anlamıyla hududa delalet eder. Nitekim Türkçe'de karşılık olarak çevre kelimesinin seçilmesinin bir nedeni de budur.

Bir alanı çevreleyen çevrenin karşılığıdır etraf. Mesela bu yüzden çevrede olup bitenleri bilmek ile etrafta olup bitenleri bilmek arasında pek bir fark görmeyiz. Kimileri çevreyle ilgilenir, kimileri etrafıyla ve fakat her iki halde ilgilenilen, kendisiyle ilgi kurulan taraf etraftır.
Peki bu etrafın veya çevrenin sınırları nerede sona erer?
Hiçbir yerde sona ermez, sonlanmaz. Etrafın bittiği bir sınır noktası gösterilemez.
Soru şöyle sorulmalıydı:
Etrafın ve çevrenin sınırları nerede başlar?
Hemen cevaplayalım:

Kendi sınırlarımızın, kendi taayyünümüzün bittiği yerde. Bizim sınırlarımızın sona erdiği yerde etrafın sınırları başlar ve kimse kendi etrafının sınırlarını tayin edemez.

Burada civar sözcüğünü hatırlamanın tam da sırası, zira bir şeyin veya bir yerin civarı, o şeyin veya yerin kenar sınırları, etrafı, çevresi demektir. Bir şeyin civarında bulunmak, o şeyin yakınında, etrafında, çevresinde bulunmak demektir. Nitekim komşu (konşu) bir şeyin, bir kimsenin, bir meskenin yanına konanlar için kullanılır.

Siyasî sınırları müşterek noktada kesişen ülkeler için sırf yanyana kondukları için komşu ülkeler denmiyor mu?

Taraf olmak, yandaş olmak demek değil mi?

Bir şeye, bir fikre taraftar (taraf-dâr) olan, böyle davranmakla o şeyin, o fikrin yanında yer aldığını göstermiş olmuyor mu?

Eskiden Türkçemizde etraf, civar yerine (Soğdca) sözcüğü kullanılırdı. Bugün çoğu kimsenin lafın gelişi sadedinde kullandığı bu sözcük ne yazık ki bir eşadlılığın kurbanı olmuş, aynı şekilde telaffuz edilen başka bir sözcükle, su sözcüğüyle eşanlamlı hale getirilmiştir. (Eşadlı sözcükler, aynı şekilde telaffuz edildikleri halde farklı anlam ve köklere sahip sözcüklerdir, tıpkı 100 anlamındaki yüz ile, çehre/surat anlamındaki yüz gibi.)
Sû uyur, düşman uyumaz.
Bilmek gerekir ki su uyumaz ve fakat uyur, yani bütün etraf uyusa, civarımızdaki herşey, herkes uyusa, asla düşman uyumaz.
Akşam (saat 8) sûlarında buluşalım.
Bir zaman birimi ile sular arasında ne gibi bir alâka bulunabilir?

Oraya usulca civar sözcüğünü yerleştiriniz cümlenin gerçek mânâsı hemen kendisini ele verecektir, yani dilerseniz arkadaşınızla suya sabuna dokunmadan akşam saat 8 civarında buluşabilirsiniz.

Etraf, civar, sû veya çevre, bu sözcüklerin hangisini kullanırsak kullanalım, kendimizle çevremiz veya etrafımız arasındaki sınırları kolaylıkla aşabildiğimiz halde, kendimizle aramızdaki sınırları o denli suhuletle aşamadığımız muhakkak.

Şayet etrafımda olan herşeyin sınırı benim sınırlarımın bittiği yerde başlıyorsa, başka bir deyişle, mâ-sivanın sınırları ancak benim sınırlarıma kadar gelebiliyorsa, nasıl olur da böylesi bir etraf benim bizzat kendimle arama girebilir, benim kendime dokunmama, kendimle konuşmama, kendimi özleyip kendimle halleşmeme nasıl engel teşkil edebilir?
Kaybettim Yusuf'u Kenan ilinde 
Yusuf bulundu vü Kenan bulunmaz
Herkes'in bir Yusuf'u vardır, cemaline özlem duyduğu bir Yusuf'u.

Kişi eğer direnmeyi bilmezse, Yusuf'unu korumak hususunda titizlenmezse, Yusuf'una özen göstermezse, ister istemez Yusuf'unu şehrin kalabalıkları (galebe-likleri) arasında kaybeder, ondan onu bir daha bulamayacağı kadar uzaklaşır.

Etrafsız yaşamak, bir çevrenin bulunmadığı bir alanda ikamet etmek, tek başına kalmak demektir ki bu asla mümkün değildir. Lâkin bütün etrafa rağmen, çevremizi kuşatan sınırların rağmına yalnız yaşamak, yalnız kalmak pekâlâ mümkündür.

Evet dostum, belki tek başına kalamazsın, etrafsız olamazsın ve fakat eğer istersen, seni çevreleyen mâ-sivanın sınırları içerisinde yalnız kalmayı, sadece kendinle olmayı, kendinde olmayı başarabilirsin.

Sanma ki mutsuzluğun etrafını kaybetmenden, bilakis kendini kaybetmenden. O halde etrafını unutmadıkça, kendini hatırlayamayacağını asla aklından çıkarma!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder