30 Mart 2008
Düşe kalka düşünüyorum.
Olup bitenler nefesimi
kesiyor olsa bile düşünmeye ara veremiyorum.
Düştükçe düşünüyorum.
Düşündükçe
düşlüyorum.
Ahlâk’la irtibatı kurulmaksızın üzerine
konuşulamayacak çok az meslek vardır. Hepsini saymaya veya sıralamaya gerek
yok. Hepsinin başında iki meslek yer alır: Tıp
ve Hukuk.
Ahlâksız bir hekimin veya ahlâksız bir
hukukçunun bir insana (bile bile) verebileceği bir zarar tasavvur edilemez.
Meslekî yeterlilik-yetersizlik meselesi, işin
içine ahlâk girince, önemini kaybeder, hiç değilse bir alt sıraya düşer.
Hekimlerin ve hukukçuların muhatabları kimler?
Hekimlerinki hasta. Avukatlarınki müvekkil. Hâkim ve savcıların muhatabı ise sanık.
Hasta ve müvekkil, hatta sanık bile aynı zamanda birer müşteri.
Demek ki ortada bir alış-veriş (iştira) var. Ücreti doğrudan veya dolaylı olarak ödenen bir hizmet var, ve bir de bu hizmetin yasal karşılığı. Günümüzde her şeyin bir karşılığı var.
Sıhhat de, adalet de ne yazık ki karşılıksız değil, üstelik her ikisinin bir de siyasî karşılığı var.
Hekimlerinki hasta. Avukatlarınki müvekkil. Hâkim ve savcıların muhatabı ise sanık.
Hasta ve müvekkil, hatta sanık bile aynı zamanda birer müşteri.
Demek ki ortada bir alış-veriş (iştira) var. Ücreti doğrudan veya dolaylı olarak ödenen bir hizmet var, ve bir de bu hizmetin yasal karşılığı. Günümüzde her şeyin bir karşılığı var.
Sıhhat de, adalet de ne yazık ki karşılıksız değil, üstelik her ikisinin bir de siyasî karşılığı var.
Bu arada İlâhiyat’ı unutmayalım.
Ahlâksız bir hocanın insanlara vereceği zarar,
diğerilerinkinden hiç de az değildir.
Bir imam veya vaizin muhatabı en nihayet câmi
cemaatidir, bir hocanın muhatabı ise dinî/manevî hassasiyetleri olan herkes.
İstismarcı bir hocanın, muhatablarını birer müşteri olarak algılamasıyla, yani
verdiği hizmete mukabil muhataplarından muayyen bir ücret beklemesiyle
birlikte, diyanet işbu ticarî,
hatta siyasî niyetlerden zarar
görmeye başlar.
Ticarî ve siyasî niyetlerden, yani kötü niyetlerden. Sıhhat gibi. Adalet gibi.
Ticarî ve siyasî niyetlerden, yani kötü niyetlerden. Sıhhat gibi. Adalet gibi.
Diyanet bahsi, diğerlerine nisbetle çok daha
nazik, çok daha kırılgandır, çünkü hocaların mevcudiyet sebepleri zaten ahlâktır. Din demek, diyanet demek
biraz da ahlâk demektir, edeb ve âdâb demektir.
Doktorun hizmetinden sıhhat, hakimin hizmetinden adalet, hocanın hizmetinden ise, hizmetin doğası gereği, ahlâk beklenir.
Bir doktorun sigara içmesi onu bir sahtekâr
hâline getirmez, çünkü kimse sigara içen bir doktoru, sahip olduğu bilgilere
aykırı davranmakla, sıhhatsizce bir iş yapmakla suçlamıyor. En azından
şimdilik.
Keza hakimin de kişisel olarak adil olması gerekmez, yasada belirtilen bazı suçları işlememesi yeterli görülür, yani zalim olmakla suçlu olmak başka başka şeyler.
Adalet dağıtmakla görevli hakimden beklenen suçlu olmamasıdır, zalim olmaması değil.
Adalet dağıtmakla görevli hakimden beklenen suçlu olmamasıdır, zalim olmaması değil.
Bir hocanın meslek hayatı ile şahsî hayatı
arasına bir çizgi koyamazsınız. Ondan, bir ücret mukabilinde olsun olmasın,
beklenen ahlâktır, sadece ahlâk.
Ahlâksız bir hoca, muhatablarını ahlâka
davet edemez. Davete önce kendi katılmalı.
Ahlâk’a, hocanın dilinde değil, kendisinde
rastlamak isteriz. Ahlâkı kaleminden çok, davranışlarında görmek isteriz.
Siyaseti ahlâkta değil, bilâkis ahlâkı siyasette görmek isteriz.
Ahlâkın en çok yakıştığı kavramlar sıhhat ve adaletten ibaret değildir belki amma ahlâkın kesinlikle özdeşleştiği kavram
diyanettir.
Modern dünya, din/diyanet ile sıhhat ve adalet’in
arasını açtı, dini/diyaneti sıhhat ve adalet alanının dışına çıkardı ve fakat
bu işlemi —hiç değilse teorik olarak— ahlâk sözkonusu olduğunda yapamadı.
Sıhhatin de, adaletin de ahlâka ihtiyacı var.
Niçin?
Çünkü ahlâk iyidir. İyi ise fazilet demektir. Fazilet itidaldir. İtidalse ahlâk. İtidal yoksa ahlâk da yoktur.
Niçin?
Çünkü ahlâk iyidir. İyi ise fazilet demektir. Fazilet itidaldir. İtidalse ahlâk. İtidal yoksa ahlâk da yoktur.
İlginç olan şurası ki sıhhat ve adalet de
bizatihi itidal (orta) demektir.
Meselâ bedenin itidali sıhhat,
hükmün/yargının itidali ise adalettir.
İtidalden saptığınızda maraz (hastalık) ve zulüm (haksızlık)
başgösterir. Bu yüzden olsa gerek ki ülkemizde
sıhhat ve adalet’in birer Bakanı, diyanet’inse bir Başkanı var.
Devlet kurumlarının işleyişinin bozuk olması hâlinde, devlet, bir makine’ye benzetilmiş olur. Bu
kurumların hastalıklı işleyişinden
söz ediliyorsa, artık karşımızda bir organizma,
yani bir canlı var(sayıyoruz) demektir. Organizmalar
hastalanır, mekanizmalar bozulur çünkü.
Bu durumda hükümetin anlaması gereken şu: Yönetimini
deruhde ettikleri yapı bir mekanizma
değil, bir organizma! İşleyişi
bozuk değil, sadece organları hastalıklı.
Ey talib, yokluğu sebebiyle sana en zararlı
olan, varlığı sebebiyle sana en yararlı olandır, tıpkı sıhhat ve adalet gibi.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder