Sayfalar

TIBBİ TERİMLERİN EVRİMİ: ÜNSİ-VAHŞİ


29 Mart 2008


Ünsiyet peyda etmek diye Türkçemizde güzel bir tabir vardır, yakınlık kurmak, yakınlaşmak, alışmak, kaynaşmak, dost olmak anlamına gelir.

Ünsiyet peyda etmek, bazen, alışkanlık kesbetmek, uyum sağlamak mânâsında da kullanılır.

Burada kelime bir çırpıda yadırgama’nın, uyumsuzluğun karşısına geçiveriyor.

Kelimenin kökü ünstür. Anlamı pek değişmez. Lâkin muhatab değişince mânânın da değişmesi tabii olduğundan, sûfiler nezdinde üns, sevgiliyle başbaşa kalmanın, yâr ile halvet hâlinin doruk noktasıdır. Bu makamın karşısında heybet, altında bast (ferah/genişleme), daha altındaysa reca (ümit) makamları yer alır.

HAK ile ünsiyet, perdenin ortadan kalkmasıdır.

Bilmeyenler ne(reden) bilsinler, bilenlerin bildiği bile sadece lafızdan ibaret.

Zıddını dikkate almadan üns kelimesinin anlamını esaslı bir biçimde kavrayabilir miyiz?

Aslâ!

Kelimenin karşıtı: vahş.

Ünsî’nin karşıtı da bu durumda vahşî.

Vahşî kelimesinin ilkel, yabanî anlamında kullanıldığı bilinir, ama nedense vahşetin nasıl olup da dehşet anlamını üstlendiğine dikkat edilmez.

Bu ne vahşet, deriz de görülmemiş/duyulmamış derecedeki şiddet ve dehşeti kastederiz.

Yabancı olan, yabanî olan, ilkel olan, (uygarlığımızca) tanınmayandır, bilinmeyendir, kendisiyle ünsiyet kuramadığımız şeyler veya kimselerdir. Vahşîdirler. Vahşî sadece yabanî olan değil, yalnız olandır da.

Vahşet, demek oluyor ki biraz da yalnızlıktır, ıssızlıktır.

Vahşî dışarıda veya uzakta kalandır. Dışarıda ve uzakta, yani toplumun ya da uygarlığın dışında ve uzağında. Görülmeyen/duyulmayan, bilinmeyen/tanınmayan anlamında dışarıda ve uzakta olandır vahşî.

Vahşînin bir karşıtı da ehlî değil midir? Vahşî hayvanlar-ehlî hayvanlar. Ehlî, yani ehlileştirilmiş.

Vahşî, hayvanın sıfatı olduğunda karşısına geçen ehlî. İnsan olduğunda ise ünsî.

Vahşî’ye mukabil ünsî, içeride olan, içe bakan, yanımızda/yakınımızda olanı temsil eder. 

Ünsî-Vahşî karşıtlığı, zâhir-bâtın karşıtlığına denktir.

Zâhir zahr’dan (sırt), bâtın ise batn’dan (karın) türer ve ikisi de birer anatomi terimidir. 

Ünsî-Vahşî çifti de öyle. Nitekim Anatomi hocası Prof. Dr. Zeki Zeren’in 1952 tarihli şu satırları, bakınız bizi nasıl da birdenbire başka bir vadiye götürüyor:
İstanbul Üniversitesi’nin Türk Dil Kurumu ile birlikte terim reformuna ait çalışmalarının en hararetli devresi olan 1941-42 yıllarında ben de ‘Düzenleme’ (Coordination) heyetinde bulunuyordum, ve Fakültemizde de hocalarla birlikte komisyonlar halinde çalışıyorduk. Birgün sıra ‘ünsî’ ve ‘vahşî’ye gelmişti. Buna karşı bir kısmımız iç-dış, bir kısmımız içerlek-dışarlak, diğer bir kısmımız da içsel-dışsal teklif etmişti. Hiçbiri beğenilmemişti ki, Tanrı rahmet eylesin, eski hocalarımızdan biri, yanımda kulağıma “Allâ aşkına Zeki, şu ünsî ve vahşîye dokunmayalım, olduğu gibi kalsın! Görüyorsun ki karşılığı bulunamıyor. Mazhar Paşa’nın buluşu boşuna değil, bir sebebi var, bozmayalım şu güzel tabiri!” demişti. Hakikaten o zaman, bin yıldan çok fazla ömrü olduğunu bugün öğrenmiş bulunduğum bu iki kelimeye Türkçe karşılık yakıştıramamıştık.” (Daha sonra Zeren’in kendisi içyan-dışyan karşılıklarını uydurmuştur.)
Şu ünsî ve vahşî’ye dokunmayalım.

Dokundular.

Kendini bilmezler neye dokunduklarını bilmediler.

Kamışın bile ünsî ve vahşî tarafı var. İnsanın da öyle. Nitekim ins kelimesinin kendisi de ünsten. İnsan demek, ünsiyet sahibi demektir. Tanınan, bilinen canlı, yanaşabildiğimiz, yakınlaşabildiğimiz, uyuşabildiğimiz, bizim gibi olan, bizden olan varlık: insan

Varolanların en üst mertebesindeki. Varlık’a en yakın olan. Üns ehli, ünsiyet ehli.

Peki insin karşıtı nedir?

Cevabını herkes bilir sanırım: cin.

İns u cin.

Bilinen ve bilinmeyen tüm mevcudat.

Bu tabloda vahşîler ve cinler bir tarafta, üns ve ins ise diğer tarafta, yani insan ve insanî olan.

İmdi, ey talib, cevabını arayacağın soru şu:

Kişi niçin vahşet içinde kalmayı (yalnızlaşmayı) göze almadıkça, ehlîleşmeye direnmedikçe, içeriden dışarıya çıkmadıkça, kısacası statüko karşısında huysuzlaşmadıkça insan olmayı başaramaz?

Yoksa üns, başkalarıyla değil, bizatihi yâr ile, yani kendin ile başbaşa kalmak demek olmasın?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder