6 Eylül 2008
Erbabı görüyor olmalı, Ramazan günlerini oruc'un
hakikatinden mahrum bir surette
geçirmekle kalmıyor, kendimizi esrarından
da uzak tutuyoruz.
İbadetlerin, hakikati dışında, bir ahkâmı
(açık hükümleri, kuralları) olur, bir de esrarı
(sırları, yani gizli kuralları).
Din adamlarının (ulema-yı rüsumun) bildikleri,
orucun açık hükümlerinden ibarettir. Onlar ancak bildikleri hakkında
konuşabilirler. Bildikleri, yani okudukları hakkında. Sadece
kendilerine söyleneni
söyleyebilirler, öğretileni.
Oruçluyken yapılacak ve yapılamayacak olan
işleri sıralarlar ve sonra bu kurallara titizlikle uyulmasını tavsiye ederler.
Kurallara uyanların kurtulacağı, uymayanların
ise helâk olacağı bildirilir.
Doğrusu da budur. Açık hükümlere uyanlar
kurtulurlar; uymayanlarsa helâk olurlar.
Lâkin bir şartla. Herkes hangi seviyede helâk
olabilecekse ancak o seviyede necat bulabilir. Başka bir deyişle kişinin kârı,
zararı nev’indendir.
Demek ki kârın mertebeleri olduğu gibi,
zararın da mertebeleri vardır ve yapıp yapmadıkları, her kulu, kendi
mertebesinin kârına ve zararına ulaştırır.
Cennetin de, cehennemin de mertebeleri vardır.
Herkes kendi mertebesinin cennetine ve yine kendi mertebesinin cehennemine
gidecektir.
Herkes bu dünyada da, öte dünyada da
istediğini alacaktır. İstediğini ve beklediğini.
İbadetlerin esrarı, yani gizli hükümleri, okumakla öğrenilmez. Sırlar, bilenlerin değil, görenlerin nazarına açarlar kendilerini.
Zahire değil, bâtına bakanların nazarlarına.
İbadetlerin esrarı okumakla elde edilmez bu
yüzden. Yaşamak gerek. Bizzat nefsinde görmek gerek. Açlığı bütün hücrelerine
kadar hissetmek gerek.
Efendimiz, düşünmek ibadetin yarısıdır, az
yemekse ibadetin ta kendisidir, diye buyurur.
Orucun Arapçası savm ve siyamdır ve her
iki kelimenin anlamı da tutmak’tır.
Nefsi tutmaktır, tutulması gereken ne varsa, ondan: yiyecekten, içecekten,
şehvetten, öfkeden, kinden, nefretten, hasedden, sevgisizlikten,
hayvanlıktan.
İştah ve şehvet, iki sözcük de aynı kökten.
Adem ile Havva, yaşam ağacından yedikleri için cenneten kovulmuşlardı.
Ne garip değil mi, iştah ile şehveti bir araya getiren bir eyleme kalkışmaktı
bütün suçları. Yemek.
Türkçe’de hem isim, hem fiil: yemek yemek.
Oruç, en azından iştah ve şehveti kontrol
altında tutmaktır. Kuvve-i şeheviye'yi.
Ve elbette, saldırganlığın her türlüsünden
uzak durmaktır, yani kuvve-i gazabiyenin dizginlerini ele geçirmektir.
Niçin?
Kalbin kapılarını açabilmek için.
Zihnî melekeleri daha kuvvetlendirebilmek
için.
Nefsin mâlâyâni işlerinden kurtulup ruhun
derinliklerine dalmak için.
Bir süreliğine de olsa hayvanlığı bırakıp
insan olduğumuzu hatırlamak için.
Aç olmakla değil ama, bile isteye aç kalmakla
varoluş arasındaki güçlü bağlantı, çağdaşlarımız tarafından görülemiyor ne
yazık ki.
Dindarlar belirli saatlerde aç kalmayı marifet
biliyorlar ve vazifelerini yaptıklarını düşünüyorlar.
Pekâlâ, zahiren makbul olsun oruçları.
Lâkin bir sürü para harcayıp pahalı
restaurant’larda açık büfe iftar yapanların orucu ne derece makbuldür, biraz
olsun düşünmeli değil mi?
İftar değil ki bunun adı, bilâkis tıkınmak,
hatta yemeğe saldırmak. Hiçbir ayda olmadığı şekliyle hem de.
Şatafatlı sofralarda debedebe içinde iftar
yapmak görgüsüzlüktür. Ramazanın ruhaniyetine tecavüzdür. Orucun maneviyatını
ihlâldir.
Bu dindarca şatafat ve debdebenin sebebi ne?
Güya İslâm’ı, İslâmî ritüelleri kamusal alanda
görünür kılmak!
Bunca tantana, sırf görünür olmak pahasına. Yılbaşının
gürültüsüyle yarışırcasına.
Zarf bütün cesametiyle ortada, peki ya mazruf?
İbadetten beklenen o sükun ve nezaket, o
maneviyat ve ruhaniyet, acaba açık büfe iftarlarda mı?
Tüketim toplumunda açlığın faziletlerinden
konuşulabilir mi?
Konuşulamaz.
İktidar ve hâkimiyetin olduğu yerde ihlâsa
ihtiyaç duyulur mu?
Duyulmaz.
Ahmed Avni Konuk, Şerh-i Mesnevî’de, aşk öyle bir şeydir ki onunla Hakk’ın
sırlarının kokusu duyulur, der.
Mütevazi bir iftarla açılacak oruç da
böyledir.
Ey talib, sorduğun için söylüyorum:
Orucu ne
kadar ve nasıl tuttuğun çok önemli değil, asıl önemli olan, orucu nasıl
açtığın.
Sen, Muhammed’in yetimlerinden ol, orucunu,
asıl açarken tut!

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder