Sayfalar

SAHUR'DA VE İFTAR'DA AÇILAN NEDİR?


7 Ekim 2007


Kur’an-ı Kerim Ramazan ayında nâzil olmaya başladı, Ramazan ayının bir gecesinde, mübarek bir gecede, kadir gecesinde, Kur’an’ın nüzûlünün (inişinin) takdir edildiği bir gecede.

O gece, Efendimiz (s.a), bütün toplumdan uzakta, yalınız ve tek başına, bir mağarada, tezekkür ve tefekkürle meşgul olmaktan yorgun, uyku ile uyanıklık arasında bir hâldeyken kendilerine Kur’an’ın ilk mesajları tebliğ olundu.

Abdullah oğlu Muhammed işte o gece bir nebî, bir rasul (haberci) olarak seçilmişti; topluma iletmesi gereken haber (nebe-risalet) ise, yaratan ve öğreten bir rabbin adına, yaratan ve öğreten bir rabbin adını duyurmak (okumak) idi. Hakikatte rabbin (رب) adını değil, rabbinin (ربك) adını.
 اقْرَأْ بِاسْمِ رَبِّكَ الَّذِي خَلَقَ 
Haydi duyur o yaratan rabbinin adını, 
 خَلَقَ الْإِنسَانَ مِنْ عَلَقٍ
insanı bir kan damlacığından yaratan rabbinin adını. 
 اقْرَأْ وَرَبُّكَ الْأَكْرَمُ
Haydi duyur o lütûf ve ihsan sahibi rabbinin adını, 
 الَّذِي عَلَّمَ بِالْقَلَمِ
kalemle öğreten, 
 عَلَّمَ الْإِنسَانَ مَا لَمْ يَعْلَمْ
insana bilmediğini öğreten rabbinin adını.
Hiç unutmamalı, yaratan ve öğreten bir rabbin adını, yaratmakla yetinmeyen, ayrıca öğreten ihsan sahibi bir rabbin adını. Tekrarlamakta ne mahzur var, hakikatte rabbin adını değil, rabbinin adını.

Mekkelilerin bir ilâhta olabileceğini hiç düşünmedikleri bir sıfat: öğreten.

Yaratı gibi öğreti de bir lütûf, ihsan ve kerem, ekrem olanın keremi yani.

Kur’an’ın ilk ayetlerinin indiği gecenin, yine Kur’an tarafından لَيْلَةُ الْقَدْرِ (kadir gecesi) veya  لَيْلَةٍ مُّبَارَكَةٍ (mübarek gece) olarak adlandırılması, o gecenin bu kutlu olaya tanıklık etmesinden ötürüdür. Çünkü o gece vahyin inişi takdir olunmuş, o gece semadan arza rahmet ve bereket yağmıştır.

O gece, yani Ramazan ayının bir gecesi, rivayetlere göre, o ayın son on gününe denk gelen bir gece, belki de yirmiyedinci gece.

Kesin değil.

Kesin olan, Cebrail’in dilinden إقرأ'nın bir gece duyulması, o gecenin de Ramazan ayına ait bulunması.

O gece nedeniyle koca bir ayın ibadetle, tefekkür ve tezekkürle geçirilmesi istenmiş müminlerden.

O gece nedeniyle Efendimiz, ayrıca, Ramazan ayının son on gününü mescidde itikaf hâlinde geçirmiş.

Oruç nedir?
Gün boyunca yemekten/içmekten ve cinsel ilişkiden uzak durmak.
Kişi itikafa girmekle (âkif olunca), orucu sadece gündüzleri değil, bir bakıma geceleri de tutmuş olur.

Sahur da bir iftardır aslında. Sabah iftarı. Gece orucu tutanların iftarı. Oruca geceleri de devam edenlerin iftarı. Hem sahur, hem iftar. (Hakikatini, itikafa girenler bilir.)

Yemekten, içmekten ve cinsel ilişkiden uzak durmanın hikmeti nedir?

Bazıları, yoksulların hâlini anlamak gibi sosyolojik hikmetlerden sözediyorlar ki bu, sadece yanlış değil, saçmadır da. Öyle olsaydı yoksulların oruçtan muaf tutulmaları gerekirdi. Kimse oruç tutmakla yoksulların hâlinden anlayamaz, üstelik sahur-iftar aralığına sıkıştırılmış gelişigüzel bir perhiz aracılığıyla.

Orucun maksadı, biraz sadede gelmeyi istersek, sosyolojik değil, psikolojiktir. Amaç nefsin terbiyesidir; yemekten, içmekten ve cinsel ilişkiden uzak durmakla arzu gücünün, kavgadan gürültüden uzak durmakla da öfke gücünün dizginlenmesidir bütün gaye.

Orucun Arapçası savm u siyam.

Türkçesi ise tutmak, dizginlemek.

Neyi?

Nefsi, yani arzu (şehvet) ve öfke (gazab) yetilerini.

Peki niçin, evet, niçin insandan bu iki yetisini dizginlemesi isteniyor?

Böylelikle kişi, üçüncü yetisini, yani düşünme/akletme yetisini faaliyete geçirip hiç değilse Kur’an’ın inişini anmak suretiyle —Hira’da Efendimizin yaptığı gibi— vaktini biraz da tefekkür ve tezekküre sarfetsin diye.

Artık hemen hiç uygulanmayan itikaf sünneti ise, aşağılarda dolaşmaktan yorulanlara, biraz daha yukarıya çıkmaları için gösterilen bir başka terbiye usulü. Efendimizin bizzat tatbik ve tavsiye ettiği bir usul, pek tabii ki imkânı olanlar için, gönlü Kur’an aşkıyla yananlar için, Ramazan’a ve oruca, daha açıkçası aklına ve gönlüne hakkını vermek isteyenler için.

Kimse kimsenin nefsini eğitemez, değiştiremez, dönüştüremez. Kişi sadece kendisini eğitmesi, değiştirmesi, dönüştürmesi için ikna edilebilir, o da ikna olursa, bu fiilleri gerçekleştirip kendi nefsini kendi terbiye eder.

Risalet ve dahi velayet makamının gereği, işbu nedenle  duyurmaktır. Lakin önce duymak, sonra duyurmak.

Ramazan ayı, en çok yediğimiz, içtiğimiz ve fakat buna mukabil en az düşündüğümüz, tefekkür ve tezekkürden en uzak olduğumuz bir ay.

Aç kalmakla düşünme yetisi harekete geçenlerin değil, körelenlerin vakti nasıl öldüreceklerini bilmedikleri bir ay.

Bir eğlence dönemi, sanki insan maddeye, tüketmeye, açgözlülük yapmaya davet edilmiş gibi.

Oysa insanın kendisine, gönlüne davet edildiği bir ay Ramazan, kanallardaki iftar ve sahur programlarıyla özü örtülse de, mânâsı kirletilse de, vıcık vıcık yapmacıklıklarla tanınamaz hâle getirilse de.

İnsana bilmediğini öğreten bir rabbin adı hürmetine oturduğunuz iftar ve sahur sofralarından kalkarken, lütfen daima kendinize sorunuz, ben şimdi ne öğrenmiş oldum, diye.

Ve unutmayınız ki o mübarek gece, o kadir gecesi, bilmediğinizi öğrendiğiniz veya öğreneceğiniz gecedir.

O hâlde her geceyi mübarek bir gece, her sabahı kadir gecesinin sabahı yapmak sizin elinizde.




Facebook

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder