2 Temmuz 2006
Bir adam düşününüz ki hayatını Türkiye’de sol’un
ve sosyalizm’in tarihini araştırmaya adamış olsun, ömrünü Marksizm’in en güçlü
muhaliflerine, hatta bazı yandaşlarına, hem de 1930-40’lı yıllarda, eleştiriler
yazmakla geçirsin!
Bir adam düşününüz ki Ziya Gökalp’e, Tevfik
Fikret’e, Ahmed Hâşim’e, Fuad Köprülü’ye, Hüseyin Cahid’e, Şevket Süreyya
Aydemir’e, Mehmed Ali Aynî’ye, Haydar Rifat’a, Hilmi Ziya Ülken’e, Babanzâde
Hüseyin Şükrü’ye, Prof. Kessler’e, hatta Dr. Hikmet Kıvılcımlı’ya gayet muknî
ve ciddî eleştiriler kaleme alsın, hatta bu sayede söylenilmeyeni söylemeye,
ihmal edileni ikame etmeye çalışsın, Ahmed Cevdet Paşa’nın, Nâmık Kemal’in, Mehmed
Akif’in fikirlerini farklı bir
nokta-i nazardan ele alsın, Fecr-i Aticileri, Servet-i Fünuncuları yerden yere
vursun!
Bir adam düşününüz ki
Muhammed ve İslâmiyet
İslâmiyet ve Sosyalizm Bağdaşabilir mi?
İsa Sosyalist midir?
İslâmiyet ve Osmanlı Sosyalistleri
İslâmiyet ve Yöncü Sosyalistler
Osmanlı İmparatorluğunun Dağılma Devri ve Tarihî Maddecilik
başlıklı yazılar,
risaleler kaleme alıp din ve sosyalizm arasında irtibatlar kurmak
için gece-gündüz demeden kütüphaneler devirsin de muhalifleri bile, bu adam ekmek yerine kitap yiyor, onunla münakaşa edilmez, desin!
Bir adam düşününüz ki bütün bu faaliyetleri
sırasında kimliğini saklamak, 100’ü aşkın müstear ad kullanmak durumunda
kalsın, sürgünlerden, mahkemelerden başını alamasın, üstelik memleketin
tanınmış birçok kaleminin ciddiye aldığı, hatta talebesi veya arkadaşı
olmakla övündüğü bir isimken, gerçekte bir çelebi
gibi yaşasın ve bir garip gibi ölsün!
VE bir adam düşününüz ki onca vasfına rağmen,
hakkında yazılmış bir tek, evet bir tek ciddi tedkik, bir tek biyografi ve/veya
bibliyografi neşredilmemiş olsun!
Kimden bahsettiğimi tahmin edebildiniz mi?
Merakta bırakmamak için hemen söyleyeyim:
Kerim Sadi’den, yani A. Cerrahoğlu’ndan... (ism-i
müstearları bitmez!)
Güya hakkında bir yüksek lisans tezi yapılmış.
Değer hükmümüz: Atıf yaptığınız takdirde, bir
şeylerden haberdarmış gibi görünmenize yarar, işte o kadar!
Başka?
Bir de derleme suretinde bazı övgü ifadelerinden
gayrı pek ciddi malzeme içermeyen bir dostluk nişanesi.
Türkiye’de Sosyalizm’in Tarihine Katkı başlıklı kitabı Mete Tunçay tarafından yayıma hazırlanıp sunulmasaydı, adını
hatırlayacak kaç kişi çıkardı, bilemeyiz. (Tunçay’ın sunuşunu okuyanlar,
kitabın hacmiyle müellifi hakkında verilen isteksiz ve yorgun bilgiler
arasındaki tezadı farketmekte güçlük çekmeyeceklerdir sanırım.)
Kerim Sadi hakkındaki bu bilgi fukaralığı bizi
niçin bu kadar ilgilendiriyor dersiniz?
Yakın tarihimizin en önemli münekkidlerinden bu
zâtın risalelerine başvurmadıkça, yukarıda adını saydığımız (ve saymaya lüzum
görmediğimiz) nice sanat ve düşünce adamı hakkında yapılacak tedkikat
eksiklerle ma’lul olacaktır da ondan! Üstelik, yerli bir sosyalist olması
sebebiyle, Kerim Sadi’nin eleştirileri, yapılacak yorumların başka alanlara
taşınmasını, yeniden gözden
geçirilmesini, hiç değilse sıkı bir münekkidle ciddi ciddi
hesaplaşılmasını sağlayacaktır.
Öyle ya, Ahmed Hâşim hakkında bir-iki söz
söyleyeceksiniz de Kerim Sadi’yi dikkate almayacaksınız, bu mümkün mü?
Kesinlikle mümkün değil. (Tereddüt edenler,
Beşir Ayvazoğlu’nun Ahmed Hâşim hakkındaki eserini okusunlar ve böylelikle
Kerim Sadi’nin kronolojik önceliğinin kıymetini bizzat takdir etmeyi
denesinler.)
Peki ya Fuad Köprülü hakkındaki “tarih felsefesi
olmayan tarihçi” eleştirisi?
Veya eleştirilerin isabetli, kendisinin hatalı
olduğunu itiraf etmek zorunda kalan Hilmi Ziya Ülken hakkındaki
değerlendirmeleri?
Ya da Mehmed Ali Aynî’nin ünlü tenkidlerini boşa
çıkaran tenkidleri?
İki kitap kurdu: biri Cemil Meriç, diğeri Kerim Sadi. Kerim Sadi'yle dostluklarının arasokaklarına girilmeksizin kesinlikle bir Cemil Meriç biyografisi yazılamaz. En tehlikeli yıllarda bile, genç Cemil Meriç, Marx ve Engels'in İslam'la, Arapça'yla ilgili mektuplarını Türkçe'ye çevirip yoldaşı Kerim Sadi'nin risaleleri arasında yayınlamayı göze alabilmiştir. Bir ömür boyu kendisine hayat arkadaşlığı yapacak olan Fevziye Hanım'la Cemil Meriç'i tanıştıran ve evlenmelerine vesile olan, aile dostları da yine Kerim Sadi'dir.
İki kitap kurdu: biri Cemil Meriç, diğeri Kerim Sadi. Kerim Sadi'yle dostluklarının arasokaklarına girilmeksizin kesinlikle bir Cemil Meriç biyografisi yazılamaz. En tehlikeli yıllarda bile, genç Cemil Meriç, Marx ve Engels'in İslam'la, Arapça'yla ilgili mektuplarını Türkçe'ye çevirip yoldaşı Kerim Sadi'nin risaleleri arasında yayınlamayı göze alabilmiştir. Bir ömür boyu kendisine hayat arkadaşlığı yapacak olan Fevziye Hanım'la Cemil Meriç'i tanıştıran ve evlenmelerine vesile olan, aile dostları da yine Kerim Sadi'dir.
Daha hangisini sayalım, karar veremiyoruz.
Türkiye’de sol, kendi geçmişini kavrama
konusunda cidden yetersizdir, derken mübalağa ettiğimizi veya sırf lâf olsun
diye konuştuğumuzu düşünenler varsa, başlarını iki elleri arasına alsınlar,
sonra insafla karar versinler.
Kerim Sadi niçin ihmal edilmiştir, bu bir tesadüf müdür?
Bu soruya cevap verebilecek nadir isimlerden
biri de Attilâ İlhan’dı, ne yazık ki o da aramızdan ayrıldı.
Sizi merakta bırakmayayım da sorunun sahibi
olarak, cevabını ben vereyim:
Kerim Sadi belki marksistti, komünistti,
sosyalistti, ama hepsinden evvel yerli bir adamdı. Sizin anlayacağınız, gâvursa
bile bizim gâvurumuzdu.
Türkiye’de onların
olan mümtaz ve muazzez, bizim olansa
merduddur.
Onların olan öne çıkıyor, bizim olansa geri
itiliyor.
Bu, ne yazık ki bu toprakların yazgısı.


Hiç yorum yok:
Yorum Gönder