29 Haziran 2008
Vali olmuş ama adam olamamış taifesi
hakkında, vakti olanların bir şeyler söylemesi kolaydır. Çünkü adam
ol(a)mamışlık çok söz kaldırır.
Maksuda erişilmedikten sonra, yani adam
olunmadıktan sonra, makam, mansıb, rütbe sayıklamaları ne işe yarar?
Yaramaz.
Sayınız, sayıklayınız, hakikaten
hiçbir işe yaramaz.
Vali olmak kolay, adam olmak zordur, o yüzden bir işe
yaramaz.
Saymak da, sayıklamak da.
Sayım mı, saygı mı demeliyiz?
İkisi de saymak kökünden çünkü.
Eskiler, adam i’dadına girmekten söz ederlerdi.
Ne tesadüf, şu kelimelerin hepsi de aynı familyadan: i’dad, ta’dad, ma’dud, aded...
Adam sayılmak...
Bakınız, saygı
nasıl da bir sayımın sonucu
oluverdi!
Adam
olup vali olamayanlar taifesine gelince, bu hususta vakti olanların dahî bir
şeyler söylemesi güçtür. Çünkü adam olmuşluk, adamlık ve tabiiki olmuşluk, fazilet ifşalarını lüzumsuz kılar. Tesirini azaltır.
Hâzâ adam, derler ya, aynen öyle. Adamsa,
adam iyiyse, insansa, diğer ikincil niteliklerin zikrine ne hacet!
Adamlık, duyguların konusudur. Filan kişiyi,
filan özelliğini beğenmeyebiliriz ama o kişiyi severiz. Beğendiğimiz kişileri
ise sevmeyebiliriz. Beğendiğimiz, takdir ettiğimiz nice insan vardır ki
sevmeyiz. Sevmeyebiliriz. Sevemeyebiliriz. Buna mukabil, sevdiğimiz kimi
insanların da beğenmediğimiz yanları vardır, olabilir.
Kişinin bir yönünü beğenmeyiz. Bütünüyle
beğenmediklerimizi de zaten (zatı
itibariyle) sevmeyiz. Beğeni bir yönüyledir. Kısmîdir. Eskilerin tabiriyle: min-vechin.
Sevgi ise öyle değildir. Bütüne ilişkindir.
Sevilen, bütündür. Beğenilen, parça. Sevgi zatîdir, beğeni ise arizî. Zatı, özü
severiz veya sevmeyiz. Bütünüyle. Lâkin o zata, o öze ilişkin nitelikleri
beğeniriz veya beğenmeyiz. Kısmen.
Sevgi kuşatıcıdır bu yüzden. Beğeninin tam da
aksine.
Bütünüyle hiçbir şeyi, hiçbir kimseyi
beğenemezsiniz. Deneyiniz, yapamadığınızı göreceksiniz. Her şeyiyle
beğendiğiniz kişi ya da nesne bulamazsınız bu dünyada.
Eskiler ne güzel kelimeler kullanırmış! Meselâ, takdir etmek.
Birini veya bir şeyi beğenmenin adıydı takdir.
Takdirkâr olmak, hayran olma'nın tam
karşıtıydı. Takdirkâr olan, hayran olan değildi.
Takdir kelimesi kader’den gelir.
Kader (kadr) ölçmekle ilgilidir. Mikdar meselâ.
Takdir, ölçerek, nisbetini/münasebetini, yani mikdarını hesab edererek beğenmektir.
Birini takdir ediyorsanız, birinin takdirkârı iseniz, bu ölçme işini sadece
duygularınızla değil, düşüncelerinizle de yaparsınız.
Sevmek hiç de böyle değildir. İçinde takdir
yoktur diyemem, lâkin yok denecek kadar azdır. Sevmek hayranlığın sonucudur.
Şaşakalmanın. Büyülenmenin. Değişik derecelerde. Düşünceyi bir kenara atmanın.
Duyguların seline kapılmanın.
Sevdiğinizi beğenmeyebilirsiniz. Pekâlâ
beğenmediğinizi sevebilirsiniz.
Yunusumuz ne güzel demiş!
Aşk gelicek cümle
eksikler biter.
Doğru aşk gelince, göz eksiklik filan görmez. Aşkın gözünün
köreldiğinden değil, âşıkın gözü köreldiğinden.
Tabii devamı da var. Ya eksikler bitmezse?
Biz de Yunus gibi cevap verenlerdeniz:
Bitmez ise ko ki
kalsın, nolusar?
Yani aşk gelince tüm eksikler biter, görülmez
olur.
Sanki bitmese n’olur, kıyamet mi kopar?
Varsın maşukun eksikleri de
olsun. Aşığın gönül-gözü onlarla uğraşmaz.
İnsanlararası ilişkilerden söz açıldığında,
her defasında sevgi ve saygı’nın birlikteliğinden söz edilir
ya, bu birliktelik duygu ve düşüncenin birlikteliğidir. Kalbin ve beynin
birlikteliği. Aklın ve kalbin.
Sevginin, yani kontrollü duygusallıkların
yanında saygı’nın da olması tabiidir.
Saymak, saygı, sayım, vs... beğeninin,
takdirin, aklın, akletmenin doğal sonucu.
Seven sayar, saygılı olur, sever ve beğenir.
Eksikleri görür. Lâkin âşıksa sayamaz. sayımı da, saygıyı da, her türlü takdir
ve hesabı da bir kenara atar. Atıyorsa, atabiliyorsa âşıktır zaten.
İmdi ey talib, biz asıl konumuza gelelim:
Tanrı
birdir, diyorsun.
Saydın mı?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder