Sayfalar

ATATÜRK ve BEYKOZ İMAMI


17 Mart 2000


Büyük inkilâbların birbirini takib ettiği günlerdeydi. Ben o zamanlar Beykoz Camii’nde imamlık yapıyordum; sarıkların yalnız vazife başında sarılacağı bildirilmiş olduğundan, camiden çıkınca şapka giyiyorduk.
Bir ikindi vakti iskelenin yanındaki kahvede oturuyordum, bir ara kahvenin önünde birkaç otomobil birden durdu. En önde duran otomobilden —o zamana kadar hiç karşılaşmamış olduğum, fakat görür görmez tanıdığım— Atatürk çıktı.



Sevincimden şaşkına dönmüştüm. Onun geldiği haberi o kadar çabuk yayılmıştı ki bütün Beykozlular bir an içinde etrafını sardılar. Ben de kendimi toparlayarak kalabalığın arasına karıştım ve onu çok yakından görebilmek için en ön taraflara kadar yanaştım. Halkın sevinç nidaları uğultu halinde yükseliyor ve herkes biraz daha ileri yaklaşmaya çalışıyordu.
Atatürk, vakur bir samimiyetle etrafına baktıktan sonra, halkı sükûta davet ederek: “Beykoz İmamı burada mı? Gelsin de konuşalım” dedi.
Zaten tam karşısında idim, kalabalıktan sıyrılarak ileriye çıktım ve “Buyur Paşam, konuşalım” dedim.
Atatürk, sol avucunda duran üzümleri bana göstererek: “Hoca bu helâl de bunun suyu niçin haram? Bize anlatsana!” dedi.
Birden şaşırdım, bu güç suale ben nereden cevap bulacaktım? Bir müddet düşündüm, aklıma hiçbir cevap gelmiyordu, bayılacak gibi oldum ve Allah’tan imdat bekliyordum. Bir ara nasıl oldu bilmem, aklıma gelen bir cümle gayr-i ihtiyarî dudaklarımdan döküldü ve: “Paşam, karın sana nasıl helâl de kızın niçin haram?” dedim.
Atatürk, bu sözümü işitince hafifçe tebessüm ederek yüzüme baktı ve başını sallayarak: “Hoca sen âlimsin, ben ise softaları arıyorum. Yarın saraya gel de seninle konuşalım” dedi.
Ertesi gün saraya gittim, beni karşısına oturttu, saatlerce bana Kur’an’dan ayetler okutarak kendisi tefsir etti. (Niyazi Ahmet Banoğlu, Atatürk’ün İstanbul’daki Hayatı, I/449-450, İstanbul, 1973)

Yaklaşık 80 yıl önce (1932’de) yaşanan ve bizzat kahramanının dilinden aktarılan bu hâdise, İslâmcılar için, bilhassa siyasî otoritenin her isteğini yerine getirmeye can atan günümüzün şöhret düşkünü ilahiyâtçı softaları için ne kadar da ibret verici değil mi?
Ziyadesiyle ibret verici olmalı. Çünkü insanımızın ibadet hürriyetini sudan sebeplerle engellemeyi, daha doğrusu her Ramazan, her Bayram halkın huzurunu bozmayı marifet bilen işgüzarlara bilgileriyle karşı koymaları; halkın hürriyetini, dinin izzetini ve ilmin haysiyetini muhafaza etmeleri; hepsinden önemlisi başkaları için değil, kendileri için —dünyevî menfaatlerini hesaba kattıkları kadar— uhrevî kaygılarla da hareket etmeleri lâzım gelen birtakım ekransever ilahiyatçılar, “Acaba Beykoz İmamı’nın yerinde olsalardı nasıl davranırlardı?” demekten insan kendini alamıyor.
Beykoz İmamı’nı konuşturan, sadece ilmi değil aynı zamanda ihlâsıydı ve hiç kuşku yok ki Mustafa Kemal Atatürk’ü etkileyen de o yaşlı ihtiyarın ilminden (hazırcevaplılığından) ziyade bu ihlâs idi.
Kalpten gelen sözler, kalbi olanları hep etkilemiştir ve muhakkak ki yine etkiler. İhlâs, dini Allah’a hâlis kılmak, O’nun murakabesinden gafil olmaksızın hareket etmektir. Oysa bizler ihlâsı kalplerimizden çıkardık, onu holdinglere isim yaptık. VE en nihayet ceplerimiz doldu ama kalplerimiz boşaldı.
Sözlerimiz kalplere tesir etmiyor; zira sözlerimiz kalbî değil! Siyasî iradenin hodgâmlığı bizlerin hodgâmlığının bir neticesi. Suçu başkalarında aramakta ne mânâ var? İnandıklarımızı inandıklarımıza yaraşır bir ihlâsla söylemedikçe, söyleyemedikçe kimlerden ve niçin anlayış bekleyeceğiz?
Beykoz İmamı inandığı gibi konuşmak için, doğru cevabı verebilmek için, haramı helâl yapmamak için Allah’tan imdat beklemişti; bizler ise helâli haram kılmak için, siyasî çevrelere yaranabilmek için, dünyamızı garanti altına almak için O’nun kullarından medet bekliyoruz.
Bu bayramın, evvelemirde o nefis denen ihtiras koçunun kurban edilmesine vesile olmasını diliyorum. Çünkü O’nun katına ulaşacak olan, kesilen hayvanların kanları ya da etleri değil, ihlâs ve takvâdır!
Nefis koçunu kesemedikten sonra, gerçekte bizim olan birşeyden vazgeçmiş olmayacağımızı unutmayalım!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder