29 Ağustos 2000
16 Ağustos 2000 tarihli Radikal gazetesinde The Guardian kaynak gösterilmek sûretiyle Mukaddes Kitabımız Kur’an-ı Kerîm'i ucuz ve çirkin iftiralarla karalamayı amaçlayan bir yazı yayımlandı. İslâm Âlemini Sarsacak İddia manşeti altında yayımlanan bu yazıda Saarland Üniversitesi'nde görevli Alman bilimadamı Dr. Gerd Puin “Selman Rüşdi'nin benzeri” olarak nitelenmekte ve bu zâtın, Kur’an'ın ondört asırdır değişmediği inancını bilimsel olarak sorgulamaya cesaret ettiği yazılmaktadır.
Radikal gazetesine göre, Dr. Puin Yemen'de bulunan elyazması bir nüsha üzerinde yaptığı uzun incelemelerden sonra Kur’an'ın zaman içinde çeşitli müdahalelere maruz kaldığı sonucuna varmış. Elinde de bu tezini destekleyecek ciddi deliller (!) bulunmaktaymış.
Puin, Kur’an'ın Hz. Muhammed daha ortaya çıkmadan yazılmaya başlandığı ve zaman içinde yenilendiği tezini ortaya koyuyor.
1972'de
Sana'daki Ulu Cami'nin onarımı sırasında Yemen Eski Eserler Müdürlüğü Reisi
Kadı İsmail el-Akva'nın bulduğu VII-VIII. yüzyıllara ait olduğu tahmin edilen
elyazması bir Kur’an metni, 1979'da Yemen'e giden Puin'in dikkatini çekmiş ve
incelemeleri neticesinde, Kur’an'ın evrim geçirdiği sonucuna varmış.
Kur’an
saf Arapça sözcüklerden oluşmuyormuş, hattında değişiklikler vuku bulmuş,
hareke işaretleri eklenmiş. Puin'in eserini Alman İslâm Arşivi'nin yöneticisi
Salim Abdullah yayımlayacakmış. Tezlerinin büyük gürültü koparacağı
iddialarına da aldırmıyormuş. vs.
Radikal gazetesi
bununla da yetinmiyor ve kışkırtıcılığının arkasındaki niyeti de şu şekilde
açığa vuruyor:
Bu, Allah Kelâmı'nın 14 yüzyıldır değişmediğini ve bu özelliğiyle diğer iki semavî dinden daha üstün olduğunu savunan İslâm dünyasını çileden çıkaracak bir tez.
Hangi
beceriksizin elinden çıktığı belli olmayan bu telif-tercüme karışımı yazıda yer
alan şu ifadelerden bile bu milletin dinine, imanına zerre kadar saygı duymayan
bir zihniyetin kışkırtıcılığıyla karşı karşıya olduğumuz açıkça anlaşılmıyor
mu?
Daha Türkçe'ye çevirtip yayımladıkları metni bile anlamaktan aciz olan
bu gazetenin sorumluları, Kur’an'ın Hz. Muhammed daha ortaya çıkmadan
yazılmaya başlandığı (!) şeklinde akıl almaz uydurmalarla milleti tahrik
etmekten çekinmedikleri gibi, Amerika'da tezgâhlanan uluslararası bir tertibe
aracılık yapmaktan da kaçınmıyorlar.
The Guardian'dan hareketle yayımlanan çirkin bir
yazıyı eleştireceğim diye abartıya kaçıp uluslararası bir tertib ifadesini
kullandığımı düşünmeyiniz, zira birtakım siyasî maksatlara binaen ve İslâm
dünyasını karıştırmak amacıyla tezgâhlanan bu tertibin safhalarına şöyle bir
göz atmak bile Radikal gazetesinin aracılık yaptığı oyunun uluslararası niteliğini gözler önüne serecektir.
Hikâye'nin başı,
Toby Lester adlı vasıfsız (!) bir gazeteci tarafından geçen yılın başında The
Atlantic Monthlyde (vol. 283, no. 1, sh. 43-56, Ocak 1999, USA) yayımlanan
“What is the Koran?” (Kur’an Nedir?) başlıklı geniş bir makaleye
dayanıyor.
Lester, Yemen'de bulunan elyazması nüshalar üzerinde araştırma
yapan Dr. Gerd R[uediger] Joseph Puin ve mesai arkadaşı Hans-Caspar Graf von
Bothmer'le yaptığı telefon görüşmelerinden hareketle Kur’an'ın muharref
olduğunu öne süren zehir-zemberek bir yazı kaleme alıyor, yazısını William
Muir, John Wansbrough, Andrew Rippin, Ann K.S. Lambton, S.P. Tolstov, N.A.
Morozov, R. Stephen Humphreys, Günter Lüling, Yehuda D. Nevo, Patricia Crone,
Michael Cook, James Bellamy, Jane McAuliffe gibi tanınmış-tanınmamış birçok
oryantalistten yaptığı hakaret dolu alıntılarla dolduruyor ve bu arada Muhammed
Abduh, Taha Hüseyin, Ali Deşti, Muhammed Arkoun, Nasr Hamid Ebu Zeyd,
Fazlurrahman gibi İslâm dünyasının çeşitli bölgelerinden seçtiği bazı ilginç
(!) isimlerle iddialarını süslemeyi de ihmal etmiyor. (Selman Rüşdi simgesinin
bu kışkırtıcı yazıda konu mankeni olarak kullanıldığını belirtmeme bile gerek
yok sanırım.)
Lester'in
iftiraları, Yemen'de yayımlanan el-Belağ dergisinde ele alınınca —tam da
tahmin edildiği gibi— ortalık karışıyor, Yemen'deki araştırmaları sırasında Puin'e
ve meslektaşı Von Bothmer'e çok büyük yardımları dokunan Yemen Eski Eserler
Müdürlüğü'nün Reisi Kadı İsmail el-Ekva ile diğer kurum görevlileri halk
tarafından büyük tepki görüyorlar.
Bunun üzerine her iki Alman bilimadamı da
el-Ekva'ya 14 ve 15 Şubat 1999 tarihli birer mektup göndererek
gelişmelerden ötürü duydukları üzüntüyü dile getirip özür diliyorlar, ortada
siyasî bir komplo olduğunu, kendilerinin bu tür sözler söylemediklerini,
aksine yaptıkları incelemelerden sonra Yemen nüshalarıyla müslümanların bugün
ellerinde bulunan standart Kur’an nüshaları arasında ciddi hiçbir farklılığın
bulunmadığı sonucuna vardıklarını ve Leiden'de düzenlenen bilimsel bir
konferansta da bu sonuçları ilim dünyasına açıkladıklarını belirtiyorlar.
Puin'in,
bu Amerika kaynaklı siyasî komployla ilgili açıklaması oldukça mânidar:
Yemen ile Almanya'nın bilimsel işbirliği çabalarını baltalamayı hedef alan bu müessif saldırılardan dolayı fevkâlede üzgün olduğumu belirtmeliyim. Bu saldırıyı tertib eden odakların hedeflerine ulaşmak için zamanlama itibariyle Almanya Dışişleri Bakanı'nın Yemen'i ziyaret ettiği haftayı seçmeleri size de ilginç gelmiyor mu? (14 Şubat 1999)
Dünya bu vâveyla
ile çalkalanırken, olup bitenleri Türkiye'de kimsenin ruhu bile duymuyor,
sadece bir kişi hariç: Taha Kıvanç.
Yeni Şafak'taki 28 Haziran 1999 tarihli Kulis köşesinde Taha Kıvanç, “Nafile Çaba” başlıklı bir yazı kaleme alıp Toby
Lester'in The Atlantic Monthly'deki makalesine dikkat çekiyor, hatta
bununla da yetinmeyip bu tezgâhın Türkiye'yi de içine alabileceği konusunda
fevkalâde önemli uyarılar yapıyor:
Ocak 1999 tarihli dergideki o yazıyı okuduğumda bir süreden beri bir yerlerde pişirildiğini düşündüğüm İslâm karşıtı taâmın yakında bizim sofralarımıza da sunulacağını düşünmeden edemedim. Çünkü, Atlantic'teki yazıda, 1980 ve 1990'ların başında İngiltere, ABD, İsrail ve Hollanda gibi ülkelerde İslâm üzerine yapılan çalışmalar aktarılıyor, bu arada İslâm Dünyası'ndan bazı isimlerin de bu çalışmalardan etkilendiğinin örneklerine yer veriliyordu.
Aynı konulardaki
bir-iki yayından daha söz ettikten sonra Kıvanç, yazısını şu sözlerle
bitiriyor:
Konuya bu kadar eğilmemin sebebi, son zamanlarda “MGK raporu” diye medyaya yansıyan İslâm'ı tezyif eden çalışmaların nerelerde hazırlandığına ışık tuttuğunu düşünmem. Yurdumuzdan çok uzaklarda, bambaşka düşüncelere sahip kişilerin yaptığı çalışmalar, sanki bizde yapılmış özel araştırmalarmış gibi ‘rapor’ haline getiriliveriyor. Birkaç yıl öncesine kadar, yazarlık iddiasında bulunanın din adamı kökeni yüzünden inanılan sözde özgün çalışmalar, o kişinin ölümü üzerine, akamete uğramıştı. Şimdi, bir başkasını bulamadıkları için, özel adla değil ‘rapor’ kimliği ardına sığınarak aynı sonucu almaya çalışıyorlar. Genelkurmay bu defa suçüstü yaptı, ama göreceksiniz, denemekten vazgeçmeyecekler.
Toby Lester'in
sadece iddialarını değil, bu iddiaların arkaplanını da ele alan bir başka
makale ise Prof. Muhammed Mustafa el-A‘zâmî'ye ait.
Impact dergisinin
bu yılki Mart sayısında (vol. 3, no. 3, March 2000, London) yayımlanan "Hoping
to reform, revise Islam: Oriantalists and The Qur’an” (İslâm'da Yenilik ve
Reform Umutları: Oryantalistler ve Kur’an) başlıklı değerli yazısında A‘zâmî,
Lester'in Puin'den aktardığı görüşleri özetlemekte ve ardından Dr. Puin'le Dr.
Von Bothmer'in Kadı İsmail el-Akva'ya yazdıkları mektupların içeriğine
dayanarak birtakım çelişkilere işaret etmektedir. (Bu mektubun metnini, hem
—dergide yayımlandığı kadarıyla— Arapça orijinalinden, hem de metin içerisinde
geçen İngilizce alıntılardan hareketle Türkçe'ye çevirip, aşağıda, okurların istifadesine
sunmuş bulunuyoruz.)
A‘zâmî'nin
makalesinin en önemli taraflarından biri de kendisinin gerek Puin'in, gerekse
Von Bothmer'in ikircikli tutumuna dikkat çekip bu kişilerin Kadı el-Ekvâ'ya
yazdıkları mektuplar dışında, kendilerine isnad edilen iddiaları yalanlamak
için ciddi bir adım atmadıklarını (sözgelimi bir makale yazıp kendilerini
temize çıkarmaya çalışmadıklarını) belirtip şöyle demesidir:
Peki o halde gerçeği (!) dile getirmeyen kim? Toby Lester mi? Joseph Puin mi? Von Bothmer mi? Galiba bunların hepsinin de asıl gerçekle ilgisi çok az!
Kur’an tarihine
dâir gayet faydalı bilgiler veren ve Kur’an hakkında söz söyleyecek kimselerde
bulunması gereken özellikleri sıralayan yazarın şu tesbiti fazla söze hacet
bırakmıyor gibidir:
Elbette Lester'lardan, Puin'lerden ve Bothmer'lerden işittiklerimiz, ne bugün, ne de yarın bu konuda işiteceklerimizin sonuncusudur. Üstelik bu iddialar kendi türünün ilk örneği de değildir.
Nihayet
hikâyenin sonuna gelmiş bulunuyoruz.
Lester'in
yazısından 1,5 yıl sonra, bu ayın ilk haftasında, yani 8 Ağustos 2000 tarihli The
Guardian'da Ebu'l-Tahir adlı birinin "Querying the Koran" (Kur’an
Sorgulanıyor) başlıklı bir yazısı yayımlanır. İddialar yine aynıdır ve
yazının Lester'in makalesinden hareketle hazırlandığında kuşku yoktur.
Ebu'l-Tahir (!) Lester'in yazdıklarını özetlemiş ve daha kışkırtıcı hale
getirerek bunlara bazı küçük ayrıntılar eklemiş. Meselâ Selman Rüşdi ve Nasr Hamid
Ebu Zeyd'in trajik durumları öne çıkarılmış, ölüm fetvalarından, suikastlardan,
radikallerin bilimadamlarını tehdid ettiklerinden bahisle müslümanların Dr.
Puin hakkında da bir ölüm fetvası verebileceklerinden, vs. söz
edilmiş.
Makalenin
yazarına göre, yaptığı incelemelerden sonra Kur’an'ın tahrif edildiği sonucuna
ulaştığını söyleyen (!), Kur’an'ın tercüme edilmesine karşı çıkıp tercümelerin
anlaşılamayacağı görüşünü savunan gelenekçilerin haklı olduğunu, zira Kur’an'ın
kendisinin bile doğru dürüst anlaşılamadığını iddia eden Dr. Puin ne ilginçtir
ki “kendisinin aynı tepkileri alacağına inanmıyormuş”, çünkü “Rüşdi ve Zeyd
gibi bir müslüman ismi taşımıyormuş.”
Dr. Puin'in ve
bir-iki araştırmacının (!) ağzından aktarılma, kaynağı meşkuk sözlerin ve Mukaddes
Kitabımıza hakaretler içeren iddiaların yer aldığı işbu makale, tam bir hafta
sonra 16 Ağustos 2000 tarihli Radikal gazetesinde, kasıtlı eklemeler ve
çıkarmalar yapılmak, hatta yalan-yanlış tercüme edilmek sûretiyle yayımlanan o
mâhud Türkçe metne ilham kaynağı olmuştur.
Perviz Manzur'a
göre, Kur’an'ı epistemolojik savaş alanına çevirmeyi hedefleyen bu çabalar,
onun ifadesiyle “psychopathic vandalism”in tezahürleridir. Nitekim
siyasî kışkırtıcılığın İslâm dünyasının hassas değerleriyle oynamak konusunda
ne denli ileri noktalara varabileceği bu hikâyeden de anlaşılmaktadır.
Amerika'da kimsenin tanımadığı sıradan bir gazeteci çıkıyor, müslümanların
mukaddes bildiği ne kadar değer varsa hepsine hakaretler yağdırıyor ve hiç
çekinmeden, XIX. yüzyıl oryantalistlerinden William Muir'in ağzından, “Bugün
dünyada uygarlık, özgürlük ve doğruluk adına bilinen ne varsa, Kur’an bunların
en inatçı ve amansız düşmanlarından biridir” diye yazabiliyor.
Radikal gazetesinin yazdığı gibi, İslâm
dünyasını çileden çıkarmak ise bütün amaçları, bu amaçlarına ulaşmak için her
yolu denediklerini ve hiçbir sınır tanımadıklarını söyleyebilirim.
Yemen için
yapılan hesaplarla Türkiye için yapılan hesapların hangi noktalarda
kesiştiğini, hangi noktalarda ayrıştığını zaman gösterecek.
Toby Lester'in
Amerika'da söylediklerini belki çok geç farkediyoruz, fakat Amerika'da yaşayan
İlhan Arsel'in Türkiye'de yayımladığı hezeyannâmeleri görmezlikten
gelemiyoruz. Kur’an Eleştirisi adında kitap yayımlıyor ve nedense
hiçbir resmî makam dinimizi açıkça tahkir ve tezyif eden bu kitabın neşri
karşısında birşey yap(a)mıyor.
Radikal gazetesi, yine ucu Amerikalara kadar
giden Kur’an ve İslâm düşmanlığı tezgâhına aracılık ediyor ve fakat kimse
ağzını açıp tek kelime bile etmiyor. (Görebildiğim tek makale, Hayrettin
Karaman Hocamızın 27 Ağustos Pazar günü Yeni Şafak'ta yayımlanan köşeyazısından
ibarettir.)
Diyanet İşleri
Başkanlığı, bu tür açık saldırılar karşısında susmamalı, hiç değilse Mukaddes
Kitabımıza yönelik böylesine ağır hakaretleri cevapsız bırakmamalıdır.
Eğer susulursa korkarım daha ileri giderler, diyemiyorum, çünkü inanın bundan daha ne kadar
ileri gidilebileceğini bilemiyorum.
Son söz olarak,
Radikal gazetesinin sorumlularını, bu ülkenin insanlarından özür dilemeye davet
ediyor, ve Kur’an'ı ucuz manipülasyonların aracısı kılmaktan vazgeçip, sizin
yaptığınızı gavur bile yapmaz, sözünün hakikate dönüşmesine izin
vermeyeceklerine inanmak istiyorum.
Dr.
Puin'den Kadı İsmail el-Ekva'ya
Sayın Kadı İsmail
el-Ekva hazretleri,
Zât-ı âlinize en
muhlisâne hürmet ve selâmlarımı sunarım.
Yemenli
dostlarımdan bana ulaşan haberlere göre, Alman araştırmacıların Yemen'deki eski
eserler arasında bir elyazması Kur’an nüshası bulduklarından ve bu elyazması
nüshayla müslümanların bugün ellerinde bulunan Kur’an nüshaları arasında ciddi
farklılıklar tesbit ettiklerinden söz eden [The Atlantic Monthly adlı]
Amerikan dergisinin yaptığı neşriyât, Yemen Eski Eserler Müdürlüğü'nde görev
yapan yetkililere karşı halkın büyük bir tepki göstermesine sebebiyet vermiş.
312 sayılı el-Belağ dergisinin iddia ettiği üzere, güyâ Yemen'li yetkililer
İslâm dünyasında büyük bir fitnenin ortaya çıkmasını önlemek amacıyla uzun bir
süredir bu gerçeği (!) saklamaya çalışıyorlarmış.
Sizi
temin ederim ki el-Belâğ'ın hem Amerikan dergisinin neşriyâtından, hem Yemen
yazmalarına dâir söylenenlerden hareketle yaptığı suçlama ve karalamalar
tamamen asılsızdır ve hiçbir esasa dayanmamaktadır, benim ve meslektaşım Dr.
Graf von Bothmer’in Saarbruecken Üniversitesinde [Universitaet des
Saarlandes, Saarbruecken]. sürdürdüğümüz Kur’an araştırmalarına ilişkin
mâhud iddialar da aynı şekilde hilaf-ı hakikattir.
Yemen
ile Almanya'nın bilimsel işbirliği çabalarını baltalamayı hedef alan bu müessif
saldırılardan dolayı fevkâlede üzgün olduğumu belirtmeliyim. Bu saldırıyı
tertib eden odakların hedeflerine ulaşmak için zamanlama itibariyle Almanya
Dışişleri Bakanı'nın Yemen'i ziyaret ettiği haftayı seçmeleri size de ilginç
gelmiyor mu? (...)
Amerikalı
yazarı [Toby Lester] şahsen tanımam, kendisiyle sadece birkaç kez
telefonla görüştüm, o kadar!
Benim samimimi kanaatime göre, sözkonusu Yemen
nüshalarıyla eldeki Kur’an nüshaları arasında ciddiye alınabilecek hiçbir
farklılık mevcut değildir, bu yeni nüshalarda tesadüf edilen yegâne ihtilaf,
—Allah'a şükür— sadece sözcüklerin imlâsıyla ilgili Kur’an'ın kendisine aslâ
zarar vermeyecek olan küçük birtakım yazım farklılıklarından ibarettir. Zaten
“İbrahîm-İbrahim”; “Kur’ân-Kur’an”; “simâhum-simahum”, vb. farklılıklara da
Kahire'de basılan mushaflarda işaret edildiği herkesçe bilinmektedir.
(...)
Geçen
senenin Ekim ayında ben ve meslektaşım Dr. Von Bothmer, Hollanda'nın Leiden
şehrinde yapılan, Kur’an araştırmalarıyla ilgili bir konferansa davet edilmiş
ve orada Yemen mushaflarından alınan mikrofilm örneklerine istinaden iki tebliğ
sunmuştuk. Her iki tebliğ de —tahmin olunacağı üzere— hem Batılı
akademisyenler, hem de müslüman ilim adamları nezdinde çok büyük bir rağbet ve
iltifata mazhar oldu. Maamafih bu tedkikler henüz neşredilmiş değildir.
Bu vesileyle
belirtmek isterim ki araştırmalarımla ilgili herhangi bir husûsu
bilimadamlarının nazarlarından gizlemem için hiçbir neden bulunmamaktadır.
Gözlerini kin bürümüş birtakım cahillere gelince, onları ciddiye almayıp kendi
hallerine bırakmak en doğrusu olacaktır, tâ ki ülkesinin tarihi üzerine
titreyen, dinî mirasından güç alan, bu mirasın korunmasında ve bugünlere
ulaşmasında hizmeti geçen öncülerini şükran hisleriyle yâdeden, —Çin'de bile
olsa— onların tecrübelerinden ve yardımlarından yararlanan ilim ve kültür
sahibi yeni nesiller gelinceye kadar.
Son olarak hem
sizin adınıza, hem kendi adıma, Yemen yazmaları etrafında kabaran bu kin ve
nefret dalgalarının dinmesini temenni ediyorum.
Vesselâm!
Not: Arapça
ifadelerimin bozukluğundan dolayı özür dilerim.
Dostunuz
Dr. Gerd R. Joseph Puin
Saarbruecken, 14.2.1999
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder