16 Mart 2003
Hatırlayacaksınız, bazı işbilir tüccarlar zikirsayar denilebilecek bir alet icat etmişlerdi. Ne gariptir ki insanların çoğu dualarının ve zikirlerinin kabul edilebilmesi için bu dua ve zikirlerin belli bir sayıya ulaşması gerektiğine inanırlar.
İnançlar hakkında diyeceğim birşey yok, isteyen istediğine inansın! Fakat bu inançları nicelikleri (quantite/kemmiyet) itibariyle değil, nitelikleri (qualite/keyfiyet) yönünden de değerlendirme hakkım olduğunu düşünüyorum.
İnsanımız herşeyi nicelikleriyle görmeye başladı. Rakamlar her yerde. Herşey sayılabilir ve ölçülebilir olarak görülüyor. Mekanizm ya da başka bir deyişle otomat mantığı (lojistik) her yerde hükümferma. İstatistik beliyyesi herşeyi nicelleştirmiş durumda.
Evsahipleri için kiracı ve komşu, esnaf için müşteri, yöneticiler için halkın ancak niceliksel değeri var. Yöneticiler halkı sayısal olarak önemsiyorlar. Çünkü sayısal çoğunlukla iktidar olunabiliyor, sayısal çoğunlukla karar alınıyor, sayısal çoğunlukla hakkın, hakikatin kıymeti ölçülüyor. Herşey ama herşey ya sayılıyor ya ölçülüyor.
Evsahibi için kiracı, esnaf için müşteri sayısal olarak kıymetli ya da kıymetsiz. Bütün hayatımıza kâr ve zarar, az veya çok kavramları hâkim!
Onlar azınlıkta, o halde gözyaşlarına bakmayın, urun!
Parası yok, adam bile değil!
Kilosu kaç para eder?
Onu kaç kişi okur, kaç kişi dinler?
Ahlâk bile niceliksel kıstaslara mahkum edilmiş durumda.
Din u devlet, mülk ü millet bir idi bir zamanlar, hiç değilse hayallerimizde. Maksad, iktidar sahiplerinin yapıp ettiklerini dinin ve milletin denetlemesi, yapılanların ahlakî içeriğinin gözetilmesi, daha açıkçası denetleyecek ve gözetecek bir üst değerler manzumesinin bulunduğunun ifade edilmesiydi. Ancak bu durumda devlet adamlarının (siyasetin), tüccarların (iktisadın), alelade insanların (toplumun) davranışlarında bir üst manzumenin denetim ve gözetimine uygun olarak davranmaları mümkün olabilir, küçük hesapların düşünce'yi yok etmesi engellenebilirdi.
Bugün
ise,
En zevksiz şarkılar niceliksel olarak kıymet kazanıyor; çünkü şu kadar satılmış!
En bayağı programlar niceliksel olarak yargılanıyor; çünkü şu kadar izlenmiş!
En bayağı eserler niceliksel olarak değerlendiriliyor; çünkü tirajı şu sayıya ulaşmış!
Nicelik (kemmiyet) sonradan görmeler için önemli olmuştur her zaman, ve asalet, ahlak, erdem, bilgi, hikmet niceliğe gelir şeylerden değildi.
Bilgisayarı bilgi çağınının müjdecisi olarak selamlayanlar cevap versinler o zaman:
Bilgisayar bilginin nesini sayar?
Bilginin
kendisi (keyfiyet) sayılabilir mi?
Akademik hayatımıza bir bakınız lütfen! Dipnot sayısı bir doktora tezinin kabul edilmesi için yeterli oluyor ve zavallı öğrenciler bilgisayarın yardımıyla dipnotlarını doldurup doldurup ünvan alıyorlar. Şu kadar sayıda makale yayımlamadıkça adam doçent, şu kadar sene koltuğu işgal etmedikçe profesör olamıyor.
Kafalarımız da birer bilgisayar gibi hep mevcudâtı niceliksel olarak değerlendiriyor.
Keyfiyeti nazar-ı itibara alacak kıratta adam olmadığı için, saymak (sayı) ve ölçmek (miktar) yetiyor.
Üç-beş
rakamı ardarda getirmek saygınlık kazandırıyor sıradan zekalara. Yüzde şu kadarı
şöyle, yüzde şu kadarı böyle cevap vermiş, demek ki... demek marifet
görülüyor.
Bir
zamanlar hesaplama'yla, sayma'yla, sayı'yla uğraşan ilme İlm-i Hesab (Aritmetik), ölçmekle, ölçüyle, miktarla uğraşan ilme
İlm-i Hendese (Geometri)
denilirdi. Mühendis kelimesi
(karşılığı sanılan İngilizce'deki engineerin
aksine) hendeseden türemiştir ki bugün mühendis kafası tabiriyle halkın
kasdettiği şey varlığı, cismi, cism-i tabii'yi (doğal nesneleri) değil, bilakis sadece onun
niceliklerini, yani cism-i talimî'yi (matematiksel nesneleri) nazar-ı itibara alan nicelikçi kafadır.
[İngilizce engineer ise mühendis değil motorcu demektir.]
Birilerinin ikide bir önümüze hesap sonuçları (faturalar) getirmeleri ne kadar tabii ise, onlara cevap yetiştiren muhaliflerinin de farklı hesaplarla karşılarına dikilmeleri o kadar tabiidir.
Tartışma, esasen yapılanın niceliksel olarak kârlı mı, zararlı mı olacağı yönünde.
Her iki taraf da doğru ya da yanlış hesap ediyorlar ve fakat asla düşünmüyorlar.
Şöyle demek bile mümkün:
Onlar doğru hesap ediyorlar, ancak yanlış düşünüyorlar.
Söyler misiniz, düşünenler nerede
o halde?
Düşünme'nin hakkını veren taraf var mı?
Ben yok diyeceğim ama çokluk yine bu sözcük sıfır olarak anlaşılacak ne yazık ki!
Düşünme'nin hakkını veren taraf var mı?
Ben yok diyeceğim ama çokluk yine bu sözcük sıfır olarak anlaşılacak ne yazık ki!
VARLIK, varolanları incitenleri en sonunda incitir, çünkü düşünce böyle buyurur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder