18 Haziran 2005
İnsan
hayatında ardına düşülen, gerçekleştirilmek istenen amaçlar ile amaca
ulaşmak için kullanılan araçlar arasında birbirlerine uygun olup olmamaları
bakımından hep bir gerginlik vardır. Nitekim araçlar sebep, illet, vesile,
vasıta gibi terimlerle, amaçlar da netice, müsebbeb, malul, gaye, maksad
(maksud) gibi terimlerle ifade edildiği takdirde, bu gerginliğin bir tür
sebep-sonuç uyumsuzluğundan kaynaklandığını söylemek mümkün.
Bazıları akılları sıra şöyle demeyi marifet biliyorlar:
Amaca ulaştıran her vasıta meşrûdur.
veya:
Amaca ulaşmak için her vasıtayı kullanmak mübahtır.
Arada
ince farklar olduğuna işaret etmekle birlikte tam da burada meşrû ve mübah (yasal) sözcüklerinin kökenine dikkatinizi çekip yukarıdaki zikredilen
ifadeleri biraz açmayı çalışalım.
Acaba
denmek istenen şöyle bir şey mi?
İyi/doğru bir amaca ulaşmak için, kullanılan araçların iyi/doğru olup olmadıklarına bakılmaz. Mahiyet ve keyfiyeti her ne olursa olsun, eğer bizi amacımıza ulaştırıyorsa, her türlü araçtan yararlanabiliriz. Amaç esasen iyi/doğru ise, bu amaca ulaştıran kötü/yanlış araçlar da işlevlerinden ötürü artık kötü/yanlış kabul edilmemeli, edilse bile işin bu tarafı pek önemsenmemeli.
Kumar parasıyla cami yaptırmayı caiz gören veya helâl olan amaçlar için haram (gayr-ı meşrû) olan araç ve vasıtalara başvurulabileceğini ifade eden bu zihniyetin maksadına uygun görünen bir başka deyiş daha aktaralım:
Amaç aracı meşrû kılar.
Ne
ilginçtir ki bu deyişi Almanlar da hemen hemen aynı şekilde tekrarlıyorlar:
Der Zweck heiligt die Mittel.
Peki
Fransızlar mukabele etmekte gecikirler mi?
Aslâ!
Onlar da hemen lugatlarını karıştırıp benzeri bir deyiş aktarmakta zorluk çekmeyeceklerdir:
Aslâ!
Onlar da hemen lugatlarını karıştırıp benzeri bir deyiş aktarmakta zorluk çekmeyeceklerdir:
Qui veut la fin, veut les moyens.
İngilizcenin
sepetinde bulunan versiyon çok mu farklı?
Hiç de değil!
Bu dilin kullanıcıları da mezkur deyişi şu şekilde dile getirmeyi tercih ediyorlar:
Hiç de değil!
Bu dilin kullanıcıları da mezkur deyişi şu şekilde dile getirmeyi tercih ediyorlar:
The end justifies the means!
Hemen
hemen aynı anlama gelen bu (öz)deyişleri aktardıktan sonra, etrafında
dolandığımız ifadenin (hangi dilden olursa olsun) aleyhinde bulunabilme
imkânını elimize geçirdiğimizi sanıyorsak, hiç kimsenin kuşkusu olmasın ki tek
kelimeyle yanılıyoruz demektir. Çünkü bu deyişlerin anlamları, beceriksiz
kullanıcıların kasdettikleri gibi pek o kadar olumsuz (ahlâksızca)
değildir.
Söz, gerçekte kendisinden kastedilen anlamın dışında da kullanılabilir. Dil üzerine düşünmeyi uğraş edinenlerin pekâlâ iyi bilecekleri üzre, söz, sözü söyleyenin muradı dışına da çıkarılabilir, hatta hatalı kullanımlar bir süre sonra asıl murad ve maksadın yerine dahi geçebilirler. Bu durum, üzerinde konuştuğumuz, amaç aracı meşru kılar, deyişiyle yakından ilgilidir. Çünkü bu söz de ehliyetsiz kimselerin ellerinde farklı amaçlara malzeme kılınmış ve farklı anlamlar (farklı amaçlar) için kullanılmıştır.
Önümüzde
iki seçenek var: ya sözden gerçekte murad edileni ortaya çıkarmayı deneyeceğiz
veya sözü kendi amaçlarına uygun tarzda tevil edenlerin, yani amaçlarına uygun
araç bulmak yerine amaçlarını ellerindeki araçlara uygun hâle getirenlerin
yaygınlaştırdığı anlamla yetineceğiz.
Haramda
şifa aranmaz, diye bir kaide vardır, yani kötü/yanlış araçlarla iyi/doğru
amaçlara ulaşılamaz. Amaç hep kendine uygun araçları seçer, araçlar da ister
istemez kendine uygun amaçlara hizmet eder. Dolayısıyla her amaca her halukârda
kendine özgü araçlarla ulaşılır. Yargılanacak olan araçların mahiyeti değil,
amacın mahiyetidir.
Araç kötü/yanlış olacak da amaç sözümona iyi/doğru olacak, bu tamamiyle bir safsatadır, zira amaç gerçekten de aracı meşrû kılar, meşrû amaçlara sahip insanlar her zaman kendilerine meşrû araçlar bulurlar, ve aksi düşünülemez.
Araç kötü/yanlış olacak da amaç sözümona iyi/doğru olacak, bu tamamiyle bir safsatadır, zira amaç gerçekten de aracı meşrû kılar, meşrû amaçlara sahip insanlar her zaman kendilerine meşrû araçlar bulurlar, ve aksi düşünülemez.
Bu
açıklamayı ikna edici bulmayanlara Efendimizin şu mübarek sözü üzerinde
yeniden ve dikkatlice düşünmelerini tavsiye ederim:
إنما الأعمال بالنيات
(Ameller niyetlere göredir.)Yani niyetin (bilincin) ne değerdeyse, amelin de o değerdedir.
Önce niyet gelir, sonra amel. Çünkü niyetsiz ibadet dahi makbul değildir.
İyice düşünürseniz, görürsünüz ki bu hadis-i şerif de tıpkı üzerinde durduğumuz, amaç aracı meşrû kılar, deyişi gibi umumiyetle yanlış anlaşılmakta ve âdeta niyet iyi olunca, amelin kötülüğünün ona zarar vermeyeceği sanılmaktadır. Oysa tam da aksine, kastedilen, niyet salih olunca, amelin de salih olacağıdır. Çünkü salih amelin olmadığı yerde salih niyetten söz edilemez.
Ey
talib, işte bu yüzden önce amellerini değil, niyetlerini
hesaba çek, zira Cenab-ı Aşk da senin önce niyetlerini hesaba çekecek!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder