20 Aralık 2009
Wang, rüyasında bir kelebek olduğunu görmüştü. Çimenlerde, çiçeklerin üzerinde oturuyordu. Bir yerden başka bir yere uçup duruyordu. Sonra uyandı. Kendisinin, rüyasında kelebek olduğunu gören Wang mı; yoksa rüyasında Wang olduğunu gören bir kelebek mi olduğunu artık bilemiyordu.
Böyleleri sırf uyumak yoluyla unutmayı tecrübe edebilirler. Uyumak unutmaktır
çünkü.
Gark-olmak. Dalmak. Bilincin derinliklerine. Bilincin dahi uyuduğu
derinliklere.
Kayb-olmak. Varlığın en sessiz katmanlarında. En soğuk. En yalın. En sakin.
Biçimde.
Kalb-olmak. Dönüşmek yani. Rüyalarında kendisinin Wang olduğunu gören bir
kelebeğe.
Olmak, biraz da uykuda olmak demektir, ve dahî
uykuyla olmak.
Unut(a)mamak nedir iyi bilirim. Ömrümün büyük bir kısmını, gece kaim, gündüz nâim bir surette geçirdim çünkü.
Gönlümce okuyabileyim diye az mı uykusuzluk
dilemiştim rabbimden!
Uyumayayım diye. Acıkmayayım diye.
Yorulmayayım diye.
Sonuç itibariyle yıllarca uyumadım, acıkmadım,
yorulmadım.
Yanlış anlaşılmasın, mecazen değil, neredeyse hakikaten.
Evet, sanki
hiç yorulmadım, âdeta hiç acıkmadım,
neredeyse hiç uyumadım.
Bir külçe gibi yatağıma yığılıverdim her
defasında. Düşlerimde de okumayı sürdürdüm. Bıraktığım yerden hem de.
Sanki, âdeta, neredeyse...
Bir hikâye gibi.
Kovalıyorlardı. Ben de koşuyordum.
Kaçmıyordum, çünkü ben beni kovalayanların
arkasındaydım. Onları izliyordum sadece.
İnsomnia, yani uykusuzluk ve/veya uyku düzensizliği, bugün artık bir hastalık. Hastalık (illness) bile değil, bozukluk (disorder).
Modern çağda organizma’dan mekanizma’ya
dönüşen insanın trajedisi.
Bilincin bir türlü kendini bırakamaması.
Denetimi sürekli kendinde tutmak istemesi. Uyumaktan, kendinden geçmekten
korkması, yani anne rahmine dönmekten.
Evet, uyumak gerçekte anne rahmine dönmek
demektir. Cenin hâline. En güvende olduğumuz yere. Varlığın kokusunu duyduğumuz
andan itibaren kendimizi bir bütün hâlinde hissedebildiğimiz yegâne cennete.
Uyumak niçin huzur verir zannediyorsunuz?
Akıldan, hesaptan, kitaptan âzad edildiğimiz
için.
Hiç değilse bazen kendimizi bir kelebek olarak
görebildiğimiz için.
Hayâl edebildiğimiz için, ve hayâl
edebildiğimiz sürece.
Aşk gibi uyku da teslimiyet ister. Hesaptan kitaptan
arınabilmek için aklı terketmek gerek. Bilincin kontrolünü.
Kolay mı?
Modern insan zor belâ ayakta tutmaya çalıştığı beninin kontrolünü kolayca bırakır mı? Bırakabilir mi?
Kendinden geçmek (ser-mest olmak) ilâhî bir
mevhibedir.
Hiç şüphe etmeyin, şayet sarhoş olabiliyor ve
aklın hakimiyetinden hiç değilse geceleri vazgeçebilecek denli gözüpek
davranabiliyorsanız, Hakkın size yardım elini uzattığına inanabilirsiniz.
Ana rahmine dönebiliyorsanız talihlisiniz
demektir.
Uyuyabiliyorsanız.
Unutabiliyorsanız.
İnsanın kaderinde etkin olan, zannedildiği
gibi, rabb’ul-âlemin (tüm âlemlerin
rabbi) değil, bilâkis herbirimizin rabb-i hassıdır. Yani Cenab-ı Hakk’ın güzel
isimlerinden her insana tecelli eden bir tek isim.
Umumiyetle bir tek isim belirler tüm
yazgımızı.
Yerine getirmekle mükellef olduğumuz vazife
ise, hüviyetimizde tecelli edecek isimlerin sayısını artırmak, yani bir ismin
(rabb-i hass’ın) değil, bilâkis sonsuz sayıdaki esma-i hüsnanın
(rabb’ul-âlemin’in) terbiyesi altında olmak.
Hâlden hâle geçmek. İsimden isme. Bir ismin
terbiyesinden başka bir ismin terbiyesine.
Israrla Varlık’ın tecelli sağanağı altında
durmak.
Tecellinin her damlasıyla eriyen benliğimizi
sonunda arayıp bulamayacak hâle gelmek.
Tıpkı uykudaki gibi. Aklı kaybetmek. Kontrol
ve denetimi.
Uyku içindeyken uyanmayı başarmak böylelikle.
Ey talib, dilersen, uyku içinde uyanmayı da
başarabilirsin, düşteyken düş görebilmeyi de.
Sen yeter ki zincirlerine sahip çık!
Zincirine.
Leyla’yla Mecnun’un biz divaneye miras bıraktığı
o muhkem, muttasıl, müteselsil zincire!
Leyla vü mecnun vakfıdır müteselsil muttasıl
Meşrutadır zencir-i aşk kalır divaneden divaneye
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder