28 Ağustos 2004
Nocte dieque incubando.
Evrenin mekanik düzenini nasıl keşfettiği
sorulduğunda, Newton, muhatabına işte böyle demiş:
Gece gündüz onu düşünerek.
Bir şeyi gece gündüz düşünmek, uyurken ya da
uykuda bile hep onu düşünmek, yani ondan dolayı, sırf onun için en nihayet
başka hiçbir şeyi düşünemeyecek hâle gelmek ve sadece ama sadece onu
düşünmek, herşeyden kesilmek, başka hiçbir şeye yönelmemek, onu, evet her
daim onu düşünmek, şaşırmak değil, tam anlamıyla şaşakalmak...
Aşk mı, sevda mı?
Sözcüklerin ne önemi var? Nasıl
adlandırırsanız adlandırınız, dilerseniz tutku
sözcüğünü kullanmakla yetininiz, en nihayet bu, bir tür odaklaşma, dikkatin bir noktaya saplanıp kalması, bakmaktan
kendini alıkoyamamak, bakışı başka yöne çevirememek, öylece alık alık
bakmak, bakakalmak, tutmayı istemek, sadece tutmak için istemek, tutulmak
kısacası.
José Ortega y Gasset, Newton’un bu sözü
hakkında şöyle diyor:
Bu aslında bir saplantının açıklanmasıdır.
VE devam ediyor:
Aslına bakarsak, bizi dikkat alanımız ölçüsünde belirleyen başka birşey yoktur. Bu, herkeste ayrı bir biçimde oluşur. Örneğin düşünmeye yatkın, her konuyu en derin noktasına dek izlemeye alışmış bir insan için, dışa dönük birinin dikkatinin bir nesneden ötekine atlayıp durması can sıkıcı bir şeydir. Tam tersine, dışa dönük kişi de düşünürün, bir çukurun dibini kazıyıp duruyormuş gibi ilerleyen dikkatinin yavaşlığından yorulur, bıkar, sıkılır.
Bu izahın, dikkatin artması ve çoğalması kavramları
arasında yaptığım ayrıma denk düştüğünü söyleyebilirim.
İlkinde, kişinin
yöneldiği nesneye dikkatinde fazlalaşma (=artma) meydana gelirken,
ikincisinde dikkatin yöneldiği nesnelerde fazlalaşma (=çoğalma) meydana
gelir.
Arttığında dikkat toplanır, çoğaldığında ise dağılır.
Farklı nesneler üzerinde gezinen gözlerin
sahibi bir anda çok şeye dikkat etmekle aslında dikkatini paylaştırır, yani
dikkatini dağıtmış olur. Oysa bir tek nesneye gözünü dikmiş biri, bütün
dikkatini bir tek nesnede toplar.
Dikkatlerini çoğaltanlar, şaşırmak
(hayret etmek) ve tabiatıyla şaşakalmak (hayran olmak) imkânlarını
kaybeden talihsiz kimselerdir. Böyleleri ne şaşırırlar, ne de şaşakalırlar.
Bakışlarını bir noktaya sabitleme yetenekleri ya gelişmemiştir, ya körelmiştir
de ondan şaşıramazlar, şaşakalamazlar.
Şaşakalmak için dikkatin çoğalması değil,
artması gerekir. Bakışı sabit kılmak, bir tek noktaya odaklanmak, yani hayatta
odaklanabilecek nitelikte bir tek nokta bulabilmek sanıldığı gibi herkesin
harcı değildir, kişinin mizacında âşıklık istidadı da olmalı!
Bu istidad yoksa veya var da körelmişse,
dikkat artmaz, sadece çoğalır.
Ortega y Gasset, dikkatin artmasının zarar
verici sonuçlarına dikkat çekmekten kendini alamayıp büyük insanların hepsinin
—haklı olarak— bu anlamıyla birer manyak olduğuna işaret ediyor:
Dikkat bir nesneye normalden daha uzun bir süre ya da daha büyük sıklıkla takıldığı zaman, maniden sözederiz. Manyak, dikkat süresi anormal olan insandır. Büyük adamların hemen hepsi birer manyaktır; onların manisinin, ‘saplantısı’nın doğurduğu sonuçlar, yararlı ya da salık verilecek şeyler olarak görünür bize.
Eklemeliyiz ki bu mani hâli, korkutucu da görünür. Bedeli büyüktür çünkü. Sıradan
insanların şaşkınlığı da sıradandır, hem de geçici olduğu ölçüde sıradan.
Henüz ikinci adımındayken ve çok kolaylıkla şaşakalmak
halini aldığından, yazarın manyak olmakla
nitelediği sıradışı insanların şaşkınlıkları sıradanları korkutacak bir biçimde
sıradışılık taşır.
Evet, gerçek anlamıyla şaşakalmak, insanlar arasında nadiren rastlanılacak derecede
sıradışı hâllerden olduğu için bu, bu kadar korkutucu görünür. Oysa ehl-i
hayret için durum tam da tersinedir.
Russell birgün arkadaşı G.E. Moore’a sorar:
— Wittgenstein hakkında ne düşünüyorsun?
— Çok iyi şeyler.
— Neden?
— Derslerimde bir tek o şaşırmış gibi duruyor da ondan.
Şaşırmış gibi durmak, şaşmak, şaşakalmak,
aslında bu hallerin hepsi de dikkatin bir noktaya yönelmesi, bakışın bir tek
noktada yoğunlaşması demek.
İspanyol filozof, meselenin ehemmiyetini
tebarüz ettirmek bakımından sözünü şöyle bağlıyor:
Bana dikkatinin neye çekildiğini söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim.
Bu ifadede bir çeviri hatası olma ihtimalini
dikkate almakla birlikte söylemek isterim ki bir insanın dikkatinin neye (hangi
şeye) çekildiğini bilmek suretiyle o insanın kim olduğunu öyle kolay kolay
bilemeyiz. Tam da aksine ben bir insanın dikkatinin bir şeye nasıl
(nitelik) ve ne kadarlığına (nicelik) çekildiğini bilmek isterim.
Kişi
neye dikkat ederse etsin, burada önemli olan, kendisine dikkat edilen şey
değil, dikkatin mahiyetidir. Nitekim biz Türkçede dikkat etmek ile dikkat
kesilmek arasında ayrım gözetiriz. O hâlde hemen soruyu değiştirelim:
Şeylere dikkat mi ediyorsun, dikkat mi kesiliyorsun, söyle, ben de sana kim olduğunu söyleyeyim.
Bu sorunun cevabını vermeden önce iyi düşün ey
talib! Çünkü dikkat kesilmek, hayattan kesilmek gözüpekliğini gösterebilenlere
özgü hususiyetlerdendir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder