9 Şubat 2008
Siyaseti ve hukuku meşgul eden kadın konusu, ne garip değil mi içimizdeki kadını rencide etmekle
kalmıyor sadece, içimizdeki insanı da
rencide ediyor.
Tamıtamına böyle. Yaşanılan şiddet, gerçekte
dili/dilimizi rencide ediyor çünkü. Hem lisanımızı, hem gönlümüzü.
İçimizdeki kadın?
Onunla nadiren konuşuruz.
Yazık ki çok az da tanırız onu. İçimizdeki
kadınla, yani içimizdeki insanın bir yönüyle.
O kadınla, kendisine benzetebildiklerimiz
aracılığıyla tanışıyor olmamız ne acı!
Benzerlerinden, çağrıştırdıklarından,
yakın düştüklerinden hareketle kendi kadınımız
hakkında bir tasavvura ulaşmak, gaflet’ten ziyade hamakat’la tanımlanmayı
hakediyor bu yüzden.
Erkeklerin veya kadınların içindeki kadın,
kimsenin şüphesi olmasın ki o erkeklerin veya kadınların hayatları boyunca en
az tanıdıkları kadındır. En az tanıdıkları kadın, yani kendisiyle en az
konuştukları kadın...
Kadın hakkında konuşan herkes, kendi kadını’nı, içindeki kadın’ı konuşur aslında. İçindeki kadın’dan gayrı kadınları o kadını tanıdığı kadarıyla
tanır, tanıyabilir insan. Öyle ki içindeki kadın’ın karşıtlarını beğenmez,
onlardan hoşlanmaz, beğendiği, hoşlandığı, sevdiği kadın aslâ karşısındaki
kadın değildir, içindeki kadındır.
Kendi kadını’na, içindeki kadın’a benzediği,
benzetebildiği ölçüde, kişi, karşısındaki kadını beğenebilir/sevebilir.
Benzemediği, benzetemediği ölçüde, o kadın hep uzaklarda bir yerde durur, ona
yabancılaşır. Kadın gibi bile görünmez. Mahluktur. Hepsi o kadar!
Kadın-erkek ilişkilerinin sürekliliği sorununu
açıklama gücüne sahip geçerli bir teori vardır: tencere-kapak teorisi.
Her daim tencere yuvarlanır ve kapağını bulur.
Kapağını bulmuş hiç bir tencerenin şikayete
hakkı yoktur, olmamalıdır. Bulduğu kapak, ne surette olursa olsun, muhakkak kendi
kapağıdır.
Tencere-kapak ilişkisinde yanlış kapak yoktur.
Kapak sonradan bol veya dar gelebilir. Doğaldır.
Lâkin bu, mutlak anlamda o kapağın yanlış kapak olduğunu göstermez.
Görünen bir tek şudur: O kapak o zaman uygun
kapak imiş.
Peki şimdi?
İşte sorun da şimdi’de.
Demek ki zaman geçince tencere büyümüş veya
büzülmüş olmalı ki artık kapak uymaz olmuş ve tencere kapak arasında
oran-orantı sorunu ortaya çıkmış.
Şikayet edenler, kendi kadınlarını veya
erkeklerini, yani içlerindeki kadını ve erkeği tanımayanlardır.
İçindeki insana’a sevgisi/saygısı kadarıyla
kişi muhataplarına sevgi/saygı duyar.
Kadın tasavvurumuz, içimizdeki kadının
kalitesinin, yani niteliklerinin yansımasıdır. İdeal kadın, söylemek
zorundayım, içimizdeki kadın’dır sadece.
İçimizdeki erkek de öyle. Karşılaştıklarımız, içimizdekinin bir
benzeridir; az veya çok, bir benzeri.
Her erkeğin içinde bir erkek ve bir kadın
vardır. (Jung’un adlandırmasıyla: bir animası
ve bir animusu.)
İçimizdeki kadının ve erkeğin şekillenmesinde
anne ve babalarımızın ne çok katkısı vardır, bir bilseniz. Sırf bu yüzden
erkeklerin çoğu kadınlarında şefkat
ararlar, aralarında çok büyük yaş farkı olsa bile, genç eşlerini şefkatli görmek isterler. Kadınlarsa
erkeklerinde her hâlukârda güvenilir olma vasfı ararlar. Zira her ne pahasına
olursa olsun bir kadın erkeğine güvenmek ister.
Erkek peşinen güvenir. Güvenince de kıskanmaz.
Kadınsa içgüdüsel olarak kıskanır. Çünkü içgüdüsel olarak güvenemez. Önce
kıskanır, kıskançlığı boşa çıktıkça biraz güvenir. Erkekse önce güvenir,
güveninde küçük bir sarsılma meydana gelirse, kuşkulanır, kuşkulanırsa
kıskanır. Kadının erkeğinde güven, erkeğinse kadınında şefkat aramasının bir
sebebi de budur.
Kıskançlık güven yoksunluğunun ifadesidir.
Herkes yoksun olduğunu, eksik bulduğunu tamamlamak ister.
İçimizdeki kadın, içimizdeki erkeğe yaraşır
niteliktedir. İkisi de birer idealdir, muhayyilemizin ürünüdür, öyle de olmak
zorundadır. Çünkü onlar biraz da anne ve babalarımızı göre göre, onları hissede
hissede, kendileriyle çatışa çatışa oluşurlar.
Gerçekten/gerçeğimizden türeyen bu hayâlleri
yeniden gerçek yapmak istediğimizde, işte asıl o zaman trajedimiz başlar. Zira
gerçekleri hayâlleştirmek kolaydır ama hayâlleri gerçekleştirmek çok zordur.
Ey talib, bana, boşuna dışındaki kadından veya
erkekten şikayet etme de içindeki kadına veya erkeğe ne kadar emek verdin, sen
asıl onu söyle!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder