22 Ocak 2006
Ey talib,
Bak yeni bir karar daha aldığını söylüyorsun.
Kendince karar almaktan hoşlandığın için böyle yapıyorsun; zira farklılıktan ve
tutarsızlıktan nefret ediyorsun.
Ne kararı alıyorsun?
Yapmak veya yapmamak kararı.
Görüyor musun, daha şimdiden yaşamını iki
seçenek arasına sıkıştırdın bile. Yapma kararı alırsan yapmamaktan, yapmama
kararı alırsan yapmaktan kaçınıyorsun elinden geldiğince. Oysa sonuçta elinden
gelen bir tek kaçınmak!
Hadi senin seveceğin şekilde söyleyeyim: hep
kaçınıyorsun; ya yapmaktan kaçınıyorsun, ya yapmamaktan.
Bu yüzdendir ki yaşamın oldum olası hep bir ya-ya da arasında gidip geliyor.
Kararlarının
ne denli büyük bir şiddet doğurduğunun farkında bile değilsin.
Her şeyi
bildiğini sanıyorsun, herşeyi biliyormuş gibi eylemlerini önceden tanımlamaya
çalışıyorsun; güya yaptıklarını da biliyorsun, yapmadıklarını da.
Bu sanı sana
öyle güven veriyor ki yapacaklarını da bildiğine inanıyorsun, yapmayacaklarını
da.
Hiçbir
şeye şaşırmıyorsun!
Hiçbir şeye şaşırmayacak kadar kendini güvende
hissediyorsun.
Başını
çevir de lütfen kendine bir bak, bilgiyle sarmalanmış bir güvenin şiddetli bir
kararlılıkla keskinleştirdiği bakışların yaşamın onca zenginliği karşısında
kamaş(a)mayacak denli nasıl da donuklaşmış?
Şaşmanın,
şaşırmanın, bilgisizliğini ortaya çıkaracağından korkuyorsun; şaşmayı,
şaşırmayı, şaşakalmayı bir tutarsızlık alâmeti olarak görüp güyâ kararlılığın
sayesinde aptallar taifesinden
sıyrıldığını düşünüyorsun.
Neymiş
efendim, aptal abdaldan gelirmiş, abdal ise hâlini değiştirenlerin
sıfatıymış. Sen ise kesin ve sürekli olanı elinde bulundurduğun için
‘abdal’lıktan ve tabiatıyla tutarsızlıktan uzak kalmayı başarabiliyormuşsun.
Haklısın,
şaşmak ve şaşırmak bilgisizliğini ortaya çıkarır; üstelik sana sadece
bilmediklerinin farkına varmanı sağlamaz; bilmediğini bilmek imkânı da
bahşeder; seni hem cehl-i basit’ten, hem cehl-i mürekkeb’den kurtarır.
Ne kadar ciddiye
alacağını bilmiyorum ama bak Fyodor Mihayloviç Dostoyevski ne diyor:
Her şeye şaşırmak, kuşkusuz budalalıktır; hiçbir
şeye şaşırmamaksa daha iyidir, nedeni bilinmez; ama iyi bir tavır olarak kabul
edilir bu. Aslında bu, kuşku götürür. Bence hiçbir şeye şaşırmamak, şaşırmaktan
daha bir budalalıktır. Hem hiçbir şeye şaşırmamak, neredeyse saygı duymamak
anlamına gelir. Evet, aptal insan da saygı duyamaz zaten.
Sen kendi haline dahi şaşırmadığın içindir ki
kendine saygı duymuyorsun. Aldığın kararların seni şaşırmaktan koruduğuna
inandığından ötürü sözümona ‘doğru’ ve ‘yanlış’ seçeneklerinin arasında
sıkışıp kalmayı umursamaz görünüyorsun.
Kararların, ah şu kararların!
Dilinden yargı cümleleri, hesap cümleleri,
eskilerin tabiriyle kelâm-ı ihbarîler (indikativ cümleler) hiç eksilmiyor;
sadece yanlış veya doğru demeyi mümkün kılacak cümleler...
Haklısın, yanlış veya doğru olmakla
nitelenemeyecek cümleler, yargı bildirmediklerinden ötürü bilimsel cümleler
sayılmazlar.
Kelâm-ı inşaîlere (konjonktiv cümlelere)
gelince, sen aklınca “haklarında karar verilemez” kabul edip onları kullanmayı
doğru-yanlış diyalektiğine ihanetle eş tutuyorsun. Meselâ soru cümlelerini —ne
doğru, ne yanlış oldukları için— itibara lâyık görmüyor ve zihnini cevap
cümleleriyle dolduruyorsun. Hakikaten çok yazık, zihninde cevabı olmayan bir
tek soru bile yok!
Ah, bir olsa, bari şöyle olsa, bile
diyemiyorsun, zira hayal nedir, arzu nedir, dilek nedir, umut ve ümit nedir hiç
bilmiyorsun! Düş de göremiyorsun bu yüzden.
Bir nida dahi kopup gelmiyor ki gaipten!
Senin
gaibin bile yok dostum.
Neyin varsa el altında, göz altında.
Ne garip ki herşey malumun.
Sorun da burada ya, senin meçhulün de yok, her
şeyin malum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder