Sayfalar

DÜŞE KALKA YÜRÜMEK


4 Ağustos 2002





Yolcu yolu göze alamaz, yol yolcusunu göze alır.

Düşüp kalkmak yolda olmanın icabı, yola düşmenin bedeli.

Düşmenin acısını kalkmanın hazzı yok etmese bile azaltırmış. Bu bir teselli. Hiç kuşkusuz aynı zamanda bir ümit. VE hepsinden önemlisi bir tür düşkünlük.

Kimler için teselli? Kalkmış olanlar için.

Kimler için ümit? Kalkmayı düşleyenler için.

Kimler için düşkünlük? 

Düşecekler için.

O halde yola düşüp de yolda düşmemiş olmaktan sözedenleri nasıl ciddiye alabiliriz? Oysa yolda düşmek yola düşenlerin düşkünlüğü.






Esasen biz kendimiz yola çıkmayız, yol bizi kendisine çeker, biz sadece ona doğru sürükleniriz yine onun tarafından. Yola çıkmak bir hesabın sonucu değil, o bir kader. Kimi kendisine çekeceğine, kimi peşinden sürükleyeceğine yolun kendisi karar verir. Hesapçılık kâr etmez bu yüzden. En nihayet zamanı gelince yol yol hesapçılarının hesabını boşa çıkarır.

Bir kere biz karar veren değil, hakkında karar verilenleriz. Yola koşanlar değil, yola koşulanlarız. Yola düşmemiz, yolda olmamız başkalarını davetiye çıkarabilmemiz için yeterli değil. Çünkü davetkâr olan yoldur. Yol davet eder, yol karar verir kimleri üzerinde dolaştıracağına. Yolcular yolda karşılaşırlar, yolda tanışırlar ve hüzün verici olanı şu ki onlar yine yolda ayrılırlar yolun kendisini her yarışında. Yarıp geçmek, yara yara geçmek ve/veya yarışmak yolu yaranların değil, yolca, yol tarafından yarılanların yazgısı. Yargı yolun yargısı, yolculuğun keyfiyâtı ise yolcunun yazgısı.

Sürüklenmek hesapları alt üst eder; sürüklenmenin heyecanı, ki bu heyacan çokluk âni bir korkuya (havf-ı ânî) inkilâb eder, sürükleneni hesaptan alıkoyar, hesap yapmaktan da, hesabınca gitmekten de alıkoyar.

Nereye doğru?

Elbette menzile doğru. Yolcu menzile doğru olan′ın adı. Yolcu hep menzile doğru olmalı, yol ise müstakîm, menzil hak olmalı.

Hak hakikatte tahakkuk edenin hakkı değil mi?

Yoldaymış gibi görünenenlerin anlayamayacağı bir sır bu!

Sırr′ul-esrar.

Denir ki perdeler yola yol tarafından çekilenlere açılırmış, düştükçe, düşürüldükçe, düşleri düşündükçe, düşlendikçe.

Karanlıkları yarmak yolu yarmak demek. Yarmak yürümek demek çünkü. Düşe kalka da olsa ibtidadan intihaya dalmak, perdeleri açmak, açtıkça perdeleri perdeler tarafından çepeçevre sarılmak.

Yenişehirli Avni ne güzel söylemiş:
Dünyada öyle mahv-ı vücûd eyle kim gönül 
Mahşer gününde nâm u nişânın görünmesin!
Orada görülecek olanların işi zor. Burada görülmek için ödedikleri bedel sadece gaflet.

Görülmeyi görmeye tercih edenler ne bilsinler burada farkedilmenin orada farkedilmek demek olduğunu. Görmeleri gereken tarafından görülmeyecekler, bilakis görülmeyi istediklerince görülebilecek bir yerde olacaklar.

Yola çıkmamışlık, yolu tecrübe etmemişlik bir sıcak battaniye gibi onları sarıp sarmalamış ve dahi etrafı görmekten perdelemişken onlar rehavetin kucağında yolun kendilerini çağırdığından habersiz uyurlar. Yolsuzlar yolda düşenlerin çığlıklarını da duyamazlar. Çünkü gece hep yolculara ve yolcular için istirahattir. Yolsuzlar bıkmazlar, gündüzleri de uyurlar.

Korkulmaz mı hiç yalnızlıktan/Ben ki hep korkular devşirdim yalnızlıktan, diyen şâirin sesini hiç işitmezler, işitemezler ve fakat buna rağmen korkudan korkmaya devam ederler.

Korkmak asillere mahsus bir keyfiyet, korkaklık ise sefillere. Çünkü korkmak asaletin, korkudan korkmak sefaletin alâmeti.

İşte bu a dostum, yola düşe kalka yürümeyi göze almakla düşülür'ün mânâsı!


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder