23 Ekim 2010
Yeşile çalan kükürdün renginde hoşa gitmeyen bir şey vardır.
Goethe’nin bu kâhince tesbitinin hakkını
verebilmek için kükürdün o sevimli sarı rengini hatırda tutmak gerekir
öncelikle.
So hat die Farbe des Schwelfs, die ins Grüne fällt, etwas Unangenehmes.
Yeşile çalan, yani kirlenen sarının hikâyesi
dramatik değil, trajiktir.
Hem güneşin, hem altının rengi olan o soylu sarıyı
soysuzlaştıran tek şey yavaşça kirlenmesidir. Yeşile çalması, küflenmesi, sonra
da kararması.
Biraz kirlenmeye görsün günaha bulanmış gibi
kabul edilir sarı.
Bütün heybetini kaybeder.
Asaletini.
* * *
Sarı ve günah.
Bir renk ve bir eylem.
İkisinin arasındaki bağlantının farkında mıdır
acaba idrakimiz?
Sarının ve günahın. Daha açıkçası günahkâr
sarının.
Nitekim sarı rengin doğasında uğursuz bir şeylerin olup olmadığından
kuşkulanır Sergei Eisenstein.
VE Frederic Portal’ın 1857 tarihli kitabına
müracaat eder: Eskiçağ’da, Ortaçağ’da ve Yeniçağ’da Simgesel Renkler Üzerine.
Yazar sarı rengin tarihinde kalleşliği,
ihaneti ve günahı görür. Karşıtları
birleştiren renktir sarı. Hem sadakatin, hem ihanetin rengidir bu yüzden. Altın
ve sarı. Güneş ve sarı.
Ne garip değil mi, nikâhın da, zinanın da
rengi sarıdır.
Sarının simgesel anlamlarının Hıristiyan
kültürünce belirlendiğine işaret eder Havelock Ellis.
Hıristiyanlık sarıyı hasedin rengi hâline
getirir. Kıskançlığın ve çekememezliğin.
İsa’ya ihanet eden Judas’ın rengi sarıydı
meselâ.
Bu nedenle Batı toplumlarında Yahudiler hep
sarı giymek zorunda bırakılmışlardı. Kapıları bile sarıya boyanırdı. Haçları
da, mumları da sarı renkliydi.
Naziler de Yahudileri sarı renkli Davud
Yıldızı’yla dolaşmaya zorlamışlardı.
Yunanlı ve Romalı fahişelerin giyimlerinden
ilhamını alan Hıristiyanlık ister istemez sarıyı şehvetin alâmeti olarak
tanımlamıştı. Şehvetin, yani zînanın.
Bir de muhtemelen altının.
Altın güç ve iktidarın simgesi. Acının.
Zulmün. İhanetin.
Rengi de öyle.
Tıpkı “sarı sendika”cılar gibi, güçle ihanet
birleşir sarıda. Güneşin ve altının renginde.
Paris argosunda Sa femme le peignet en jaune
de la tête aux pieds denilmesinin nedeni bayağı derinlere iner:
Karısı onu
(kocasını) baştan ayağı sarıya boyuyordu, yani boynuzluyordu.
Sarı
Balo (un bal jaune) bile gerçekte “boynuzlu erkekler
balosu” anlamına geliyordu.
İngiliz argosunda durum farklı mıydı sanki?
Değildi, zira to wear yellow hose/stockings (sarı
don/çorap giymek) kısaca boynuzlanmak
demekti.
Ortaçağ İspanyasında cellatların resmi
elbiseleri ne renkti?
İki renkliydi: sarı
ve kırmızı.
İlki ihanetin simgesiydi,
ikincisi ise cezasının.
Yasak ilişkiden söz açılır da Adem-Havva
kıssasının en önemli motifi yasak meyve
unutulur mu?
Bazı yahudi âlimlerin yasak meyvenin limon olduğunu iddia etmeleri boşuna değildi. Elma veya portakalın
tatlılığına karşın limonun ekşiliği.
İslâmî kaynaklarda yasak yiyeceğin arpa veya buğday olduğuna dair kayıtlar da vardır.
Yasağın rengi hep sarı.
* * *
Sarının ışığa
en yakın renk olduğunu söyleyen Goethe yine de bu rengin arı ve parlak
tonlarının hoşa gittiğine ve fakat kirlendiğinde son derece kötü etki yaptığına
işaret etmekten kendini alamaz:
Sarı renk donuk ve pürüzlü
yüzeylere verildiğinde, örneğin sıradan kumaşa, keçeye, vb., bunların üzerinde
tüm canlılığıyla görünmez ve bu durumda sözü geçen kötü etki hemen kendini
belli eder. Ufacık, belli belirsiz bir değişiklikle alevin ve altının güzel
izlenimi pis vurgusundan kurtulamayacak bir şeye dönüşür; saygın ve soylu
renk böylece alçaklık ve iğrençliğe çevrilir. Belki de iflas edenlerin
giydikleri sarı şapkaların ve
yahudilerin cübbelerindeki sarı çemberlerin
kökeni bu izlenimden ileri gelse gerek...
Kur’an’da kullanılan sarı-yeşil bağıntısını
hatırlamasını bekleyemeyiz Alman şairden.
Yaşamın rengidir yeşil, çöle inat. Çöl ise
kurumanın, çürümenin, hiçliğin rengi. Bitkiler canlılığını yitirdiklerinde
sararırlar. Ölürler.
Sarı hayra alâmet değildir bu yüzden. Canın
çekilişi, korkununsa gelişidir.
Sesler ile renkler arasındaki bağıntıyı büyük
tutkuyla inceleyen Rus yönetmen Eisenstein’ın şu uyarısı meseleyi ne kadar
farklı bir mecraya kaydırıyor, değil mi?
Sarı renge yüklediğimiz
özelliklerin çoğu, izgede onun hemen komşusu olan yeşil renkten türemektedir.
Yeşile anlam vermeden sarıya anlam vermek
güçtür.
Zevk ehlinden bazılarına göre, nefs-i
levvame’nin rengi sarı (bazılarına göre kırmızı), nefs-i mülhime’nin rengi yeşildir. Nefs-i emmare’nin renginin mavi olduğunu ise daha önce sözkonusu
etmiştik.
Bu renk tayfına dikkat et ey talib, nefsin ilk
üç mertebesi şeriat mertebesidir.
Eğer dersen, nefs-i levvame’nin renginin kırmızı olduğunu söyleyenlere kulak
verirsek, sarı renk nereye kayboluyor?
Derim ki: Sarı
o tabloda nefs-i mutmainne’nin rengi oluveriyor. Güneşin saf ışığı, parlak sarı
bu sefer itminanı temsil ediyor.
* * *
Denileni diyorum sana ey talib, maviden
ötesini bilmem ben!
Günahtan ötesini.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder