Şehir
toplumsallığın bir diğer adı. Bir araya gelmenin, bir arada yaşamanın,
dolayısıyla işbölümünün en geniş ölçekli zemini. Ne aile ne köy, biraradalığın
en yetkin zemini şehir. Meşhur
olanın (şehîr) kökeni de öyle, ünlü olmak, yani bilinmek, tanınmak yine şehirde
olanaklı. Bu nedenle ‘ben’ köyde
değil, daima şehirde oluşur, çünkü kendi türünden bir ‘sen’i sadece şehirde bulur. İnsan köyde doğayla savaşır, şehirde
ise yine kendi türüyle: insanla, sen’le, ben’le. Özbilinç gerçekte doğadan çok
şehrin armağanı, nezaket de, zarafet de. Keza sanatlar ve bilimler de öyle,
tümü de şehrin ürünleri. Köy ahlakı kullanım değerini, şehir ahlakı değişim
değerini üretiyor: artık değeri. Uygarlığın özünü: mülkiyeti. Şehir sadece birlikte
yaşamanın, dayanışmanın, yardımlaşmanın kökeni değil, eşitsizliklerin de
kökeni, haksızlıkların, çatışmaların, zulmün meskeni, bu nedenle hukuk ve
adaletin de. Yüksek derecede toplumsallıklar ürettiği denli en derin
yalnızlıkların da kaynağı. En yetkin dışsallığın nedeni olduğu için en yetkin
içselliğin de nedeni.
Ne
tuhaf değil mi, şehir yaşamı olmasaydı doğal yaşam da olmayacaktı.
*OT Dergi

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder