Mart 2017
Korku ve kaygı... ilkinin genellikle nedeni ve nesnesi
olur, çünkü korku hep bir şeyden korkudur ve daima bir şeyden ötürüdür, oysa
ikincisinin ne nesnesi ne nedeni vardır, sadece varmış gibi görünür, yani
yoktur denemez, sadece yokmuş gibi görünür. Eskiden Türkçe’de kaygı’ya karşılık
olarak daha çok Farsça kökenli bir sözcük kullanılırdı: endişe, hemen yanısıra evham,
yani kaygı ve kuruntu. Ne ilginç değil mi, endişe de daniş’den gelir, bilmek’ten. Bir tür efkarlanmak (fikir), ve
dertlenmek. Fikrin mi var derdin var demek, eşdeyişle tümeli, geneli, evrenseli
düşünmek yerine daima tekillere ve tikellere takılıp kalmak demek.
Kaygı için felsefe dünyası daha çok angst’ı kullanmayı tercih ediyor,
psikoloji dünyası ise anksiyete’yi.
İlkiyle, daha çok varoluşsal bir durum, ikincisiyle bir sinirceler zemini
imleniyor. Varoluşun kendisi daima nevrotiktir, varoluşun bilinciyse psikotik.
Yıllar önce her iki kavram için de benim önerim kaygı yerine daraltı’ydı, çünkü Angst’ın kökeninde “Eng” vardır: dar olan. Türkçe’de daralmak, darlanmak, daral gelmek, vb. kullanımlar anımsanacak olursa Angst’a daraltı karşılığı çok yakışırdı, hem de her bakımdan.
Peki içerik?
Türkiye’de halk birkaç yıldır kaygılıydı, şimdiyse
korkuyor. Bastırılan ne varsa geri dönüyor çünkü.
* OT Dergi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder