12
Kasım 2006
Psikoloji'nin,
hatta Psikiyatri'nin birçok terimi bugün umumiyetle İngilizce olarak
kullanılıyor; Felsefe'ninse Almanca. Türkçeciler sözcüklere karşılık buluyorlar
ama ne yazık ki bu sözcüklerden hareketle olgunun kavramına ulaşılmasına
yardımcı olmuyorlar, olamıyorlar.
Sözgelimi
'Angst' (anksiyete) terimi 'korku' veya 'kaygı' diye Türkçe'ye çevriliyor. Oysa
'Angst', eng'den gelir. 'Eng' ise 'dar' demektir. (Dilerseniz, hemen bir lâtife
yapalım ve bir zamanlar üzerinde güneş batmayan "Eng-land"ın,
gerçekte 'dar-ülke' veya "dar-topraklar" (ada) anlamına gelebileceği
tahmininde bulunalım.)
'Angst'
Türkçe'de "iç daralması" olarak ifade ettiğimiz hâle karşılık gelir.
Nitekim bizler "sıkılıyorum, bun-alıyorum" anlamında "içim
daralıyor" deriz. (Bun-almak'tan bunaltı, kara'dan/kararmak'tan karaltı
diyebildiğimiz gibi, daralmak'tan da 'daraltı' dememize ne mâni var?)
'Endişe'
ve 'tereddüd' anlamındaki 'kaygı' ise kaymak'tan türüyor. Kayma sırasındaki
sallantıyı, tereddüdü anlatan bir sözcük bu.
Korku'dan
farkı nedir kaygı'nın? Korku (furcht), muayyen bir olgu veya nesnenin,
karşımızdaki şeyin bizde uyandırdığı tehdid ve tehlike duygusunun adı; endişe
ve/veya kaygı ise, olması/gerçekleşmesi muhtemel bir olumsuzluğun tetiklediği
bir duygunun... olandan çok olacak olanın yani.
Ayıdan,
kurttan, vb. nesne ve olgulardan korktuğumuzda hissettiklerimizin adıdır korku.
Daha hafifleri de var: sınav korkusu, başarısızlık korkusu... Bu tür
durumlarda, kesinliği azaltınız, deliller yerine alâmetleri çoğaltınız, o zaman
korkmayacak ama endişelenecek, zihninizde kaymalar başlayacak, siz de çaresiz
'kaygı' duyacaksınız. Bu da bir korku hiç kuşkusuz, ama öncekinden farklı.
Bütününüzü, bütünlük duygunuzu tamamen yitirmenize yol açmayan hafif bir
sallantı hâli.
Takva
ve haşyet sözcüklerinin korku (havf) ile hiç alâkası yok. Türkçe çevirilerin
yol açtığı bir yanılgıdır bu. Bu bakımdan dinen titiz (dindar) olmak (metafizik
ürperti) ile sözünü ettiğimiz türden fiziksel ürperti arasında kurulan
bağlantılar yanıltıcıdır.
Batı
dillerindeki terimlerin, bu konuda önünü görmek isteyen tâlibe köklü ve ciddi
düzeyde bir yararı olmaz. Gündelik dilde kullandığımız Türkçe sözcükler ise
ancak edebiyat yapmaya yarar. Kavramsal değerleri yoktur çünkü.
Muradımı
açık kılmak ve bu konudaki muhtemel bir tartışmanın çıtasını yükseltmek
amacıyla, ilim ve irfan geleneğimize başvurmayı teklif ediyor ve üçü de kabaca
'korku' olarak Türkçeleştirilebilecek üç terimi dikkatlerinize sunmak
istiyorum: havf, kabz, heybet.
Gerek
havf ve gerekse kabz muayyen bir korku hâlinin ifadesi olup, reca (ümit)
ilkinin, bast (genişlik) ise ikincisinin karşıtıdır. Havf reca'dan, kabz
bast'tan ayrılmaz; ayrılmamalıdır. Her iki korku mertebesi de reca ile bast'ı
yanıbaşında bulmalıdır.
Havf'ın
olumsuz karşıtı emn (güven); reca'nın olumsuz karşıtı ise yeis (ümitsizlik)tir.
Hiçbir hâlde yeise (ümitsizliğe) kapılmamalı ve reca (ümit) sürdürülmelidir.
Emn (güven) duygusu ise zannedildiği gibi iyi değildir; o mertebede tâlibe
yakışan havf'tır.
Bir
sonraki mertebede havf kabz'a, reca ise bast'a dönüşür; dönüşmelidir. Kabza
"avuç içine almak" demektir; "silah kabzası" da buradan
gelir. Bizatihi 'kabz' ise kasmak, kasılmak, büzüşmek, dolayısıyla 'daralmak'
(daraltı) demektir ki gündelik dilde yaşayan 'kabız' tabiri, anlamını buradan
alır.
Nefisteki
daralma ve genişleme hâllerinin mükemmel bir ifadesi olan bu terim çiftinin
psikolojik değeri uzun yıllar boyunca ihmal edilmiştir. Artık düşünce dünyamıza
davet edilmeleri gerekiyor. Güneşin battığı topraklarda yeşeren düşüncenin bu
konudaki son sözü, bu mertebeye kadardır. Havf'ı kabz'a, reca'yı bast'a kadar
takip ettikten sonra susmaları gerekir. İlkine korku, ikincisine kaygı (angst)
diyenlerin kavramsal olarak 'korku'nun son mertebesini olumlayarak
sahiplenmeleri –bugün için– imkânsızdır.
Nedir
korku'nun son mertebesi?
Başka
bir tabirle, eteklerde yaşayanların duyduğu korkunun adına 'havf' dersek,
zirvedekilerin duydukları korku'nun adına ne diyeceğiz?
Hemen
söyleyelim: heybet.
Evet,
heybet, zirvedekilerin korkusudur; karşıtı ise üns. (Özetle: havf-kabz-heybet
bir tarafta, reca-bast-üns ise karşı tarafta, ama her hâlukârda hep birlikte.)
Ne
garip değil mi, Batı'nın duyurduğu, bizlerinse duyduğu korku'nun adıdır havf;
üstelik bir zamanlar heybet'i iliklerine değin duymuş ve duyurmuş olan
bizlerin...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder