27 Haziran 2004
İsmail Kara'nın
Dergâh dergisinin önümüzdeki sayısı için kaleme almış olduğu “Bir Kâseden Bin
Neşve Peydâ” adlı yazısı, bize, hatıralarla örülmüş bir Nurettin Topçu tasviri
sunuyor. Bu önemli fikir ve ahlâk adamının eserlerini okuyan, fikirlerini takib
eden kimselerin, İsmail Kara'nın yazısında Nurettin Topçu'ya dair birbirinden
ilginç anektodlar ve ayrıntılı gözlem kayıtları bulacaklarından kuşku
duymuyorum.
Ben burada ister
istemez mezkur yazının en netameli kısmını, yani merhum Nurettin Topçu'nun
Hitler'e olan ilgisini resmeden satırları öne çıkaracağım. Buyurunuz, birlikte
okuyalım.
— “Uzunlamasına
küçük bir oda. Camekân kısmında büyükçe ve güzel bir Akif fotoğrafının yer
aldığı alttan çekmeceli bir büfe, pencerenin karşı duvarında alt kısmı çift
kapaklı ahşap mütevazi bir kütüphane (bakınca ilk farkettiğim kitap İzmirli
İsmail Hakkı'nın eski harflerle basılmış iki ciltlik Kur’an meâli), ciltsiz
kitapların çoğu kırmızıya çalan kağıtlarla kaplı, bu duvarda Hüseyin Avni
Ulaş'ın, pencere tarafındaki duvarda Hitler'in fotoğrafı asılı. Hitlerin
fotoğrafı bildik asker kıyafetli, gamalı haçlı fotoğraflardan değil; yandan
çekilmiş, nisbeten gençlik yıllarına ait, yakası açık, soluk yüzlü bir
fotoğraf. Evet, birbirlerine bakan, Nurettin Bey'in ise hepsine baktığı üç
fotoğraf: Akif, Hüseyin Avni, Hitler.”
Merhum Nurettin
Topçu, başına bir gaile açması ihtimali olduğu zamanlarda bile Hitler'in
resmini, bulunduğu o yerden aslâ kaldırmaz.
— “60 İhtilali'nin
akabinde Nurettin Topçu'ya yakın olan birkaç kişi, duvardaki Hitler fotoğrafını
indirmesi için hususi ve samimi ziyaretlerde bulundular; duyumlarını ve
tedirginliklerini aktardılar: Askerler arasında konuşuluyormuş, hatta sadece bu
fotoğraf gerekçe gösterilerek evi aranacak, kendisi de tutuklanacakmış...
Nurettin Bey bunları dinledi, menfi veya müsbet bir karşılık vermedi,
bazılarını tebessümle karşıladı, fakat fotoğraf diğerleriyle birlikte hep
yerinde kaldı.”
Topçu'nun bu resmi,
oturma odasına, hem de Akif ile Hüseyin Avni merhumların resimlerinin yanısıra
asmış olması, tanıyanları nezdinde de hep merak konusu olmuş.
— “Oturma
odasındaki üç fotoğraftan biri hep merak ve tartışma konusu olmuştur. Soru hep
aynıdır: Hitler'in orada ne işi vardı ve hoca bu adamın nesine hayrandı?
Yahudilere karşı yürüttüğü mücadele mi, milliyetçiliği mi, yoksa kuvvetli
iradesi ve azmi mi onu oturma odasındaki üç fotoğraftan biri yapmıştı?
Bu sorunun cevabı
tam olarak bilinmiyor. Kendisine soranlara da espriler dışında tam bir cevap
vermemiş; en azından benim dinlediklerim öyle.”
Anlatılanlardan
anladığımıza göre, eldeki tanıklıklar, merhum Topçu'nun Adolf Hitler'e hangi
sebeple ilgi duyduğunu ve niçin resmini oturma odasının duvarına astığını
açıklamakta yetersiz kalıyor. Bu bakımdan İsmail Kara'nın kendisi bazı yorumlar
yapıyor:
— “Hafızam beni
yanıltmıyorsa yazılarında Hitler hiç geçmiyor, ne müsbet, ne de menfi olarak.
Buna karşılık Mehmed Akif ve Hüseyin Avni hakkında kitap hacminde yazılar
yazdı, onları bir fikir ve mücadele adamı, bir millet mistiği olarak tebcil
etti. Bana kalırsa, Hitler'in Alman idealist ruhuyla meczolmuş iradesine, hareket
adamlığına ve mücadele azmine hayranlık besliyor olmalıydı. Nurettin Bey'de
dinî, siyasî ve ahlâkî vecheleri olan derin/felsefî bir yahudi düşmanlığı,
bunun paralelinde kuvvetli bir kapitalizm ve masonluk karşıtlığı da vardı;
dönemsel unsurlar yanında belki bunlar da hayranlığı besliyordu.”
Burada iki temel
sebebe işaret ediliyor: Birincisi, Hitler'in ‘irade’, ‘hareket adamı’,
‘mücadele azmi’ gibi sözcüklerde ifadesini bulan “güçlü lider” imajı; ikincisi
bu imajın “derin bir yahudilik ve masonluk karşıtlığı” ile birleşmesi. Her ne
kadar farklı düzeylerde tanımlıyor olsalar da “milliyetçilik” de burada bir
irtibat noktası olarak zikredilmelidir.
Nurettin Topçu'nun
Adolf Hitler'e olan ilgisinin sadece bu resim aracılığıyla belirginleşmesine
mukabil, yazılarında Hitler adının hiç geçmemesi çok ilginç! Ancak Topçu
merhumun çıkardığı derginin adı, “Hareket”tir ve ‘hareket” (Die Bewegung)
sözcüğü Nazi jargonunun anahtar terimlerinden biridir. Unutmamalı ki
Heidegger'in, bir dersinde sırf bu sözcüğü kullanmış olması bile Naziliğinin
derinliğine delil arayanlar için yeterli görülmüştü. Tabii bir de “Milliyetçi
Hareket” tamlaması var ki bu da tartışmalı bir mesele.
Acaba Nurettin
Topçu'nun “Hareket”i, Almanca'daki “die Bewegung” terimine değil de
Fransızca'dan geçen ‘Aksiyon’a karşılık geliyor olabilir mi? (Hatırlanacak
olursa Ziyaeddin Fındıkoğlu bu sözcüğü ‘iş’ diye çevirmiş ve bir de ‘İş
Mecmuası” neşretmişti.)
Düşünce
hareketlerinin siyasî hareketlere dönüşmesi veya her düşünme çabasının bir
noktada ister istemez siyasî amaçlarla kesişmesi ya da düşünme'nin insan
hayatında kendine karşılık bulabilmek maksadıyla siyasete el vermesi kaçınılmaz
bir durum gibi. Nitekim “Bilge-Hükümdar” tamlamasındaki ‘bilgelik’ ile
‘hükümdarlık’ pek bir kişide bir araya gelmez ve fakat ‘bilge’ ile ‘hükümdar’
ayrı olsalar da hep birbirlerine elvermek ihtiyacı hissederler.
Kısacası, bilgi'nin
gücü bilgin'i güçlendirmekle kalmıyor, bilgin ayrıca siyasetin gücüne, siyaset
de bilgi'nin ve dolayısıyla bilgin'in gücüne ihtiyaç duyuyor. Sizin
anlayacağınız, güç, gücü çekiyor.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder