15 Mart 2008
Ne tuhaf, İstiklâl Marşı’nı dururken
okuyoruz. Evet, durarak. Ayakta durarak.
Oysa marş yürürken okunmak
için yazılmış ezgilerin adı.
Marş
demek yürüyüş demek, yürüyüş ezgisi demek.
Marş kelimesinin aslı: marsch. Almanca. (Fransızcası da aynı:
marche)
Bu kelime basitçe yürüyüş anlamına gelir. Fakat bu yürüyüşü diğerlerinden ayıran tarafı, uygun adım olması. Uygun adım yürüyüş, askerî adımlarla yürüyüş. Düzenli yürüyüş.
Bu anlam
marschieren (ve tabii ki Fransızca
marcher) fiilinin kökünde de var.
(Mareşal kelimesi de aynı
kökten.)
Kelime Türkçe’de çok benimsenmiş. Meselâ marş marş demek, biraz da uygun adım marş demektir. Askerî
yürüyüşler, hep bu komutla başlar.
Marş iiiiiileriiii! dendiğinde, ilerlemek
zorundasınız. Zorla ilerlemelisiniz.
Çok ilginçtir ki arabaların hareketi de yürümek olarak tanımlanmıştır.
Arabalar yürür. Arabaların marşına basılır. Marş pedalına basılır. Marş basar
veya basmaz, eğer basarsa, araba yürür. Arabaların hareketi/yürüyüşü kendi
iradeleriyle olmadığı için, ister-istemez arabaların marşına basılması, yani arabaların hareket
ettirilmesi gerekir. Basitçe söylenecek olursa, gerçekte arabalar hareket
etmezler, hareket ettirilirler.
Askerî birimlerin yürüyüşü/hareketi de yürüyenlerin değil, yürütenlerin
iradesine bağlıdır. Komutan Marş! deyince bölük yürür, Dur! deyince durur.
Durmak ve yürümek yürüyenlerin isteğine bırakılmamıştır. Komuta bağlıdır.
Komutanın komutuna.
Kimse tek başına uygun adım yürüyemez. Uygunluk, kişinin kendi adımları
arasında değildir sadece. Kişi, yanında yürüyenlerin attıkları adımlara da uyum
göstermelidir.
Demek oluyor ki marş kelimesinin kökünde üç temel anlam fark ve tefrik edebiliyoruz.
1) Bu yürüyüş, tek kişilik değildir. Bir topluluğun, bir toplumun
yürüyüşüdür. Birlikte yürüyüştür. Eylemin özünde birlik ve beraberlik vardır.
2) Bu nedenledir ki bu yürüyüş düzenli, uygun adımlarla, ritmik olmak
zorundadır. Kargaşa ve karmaşa (tefrika) yürüyüşün türüne ve amacına aykırıdır.
3) Bu yürüyüş, her şeyden evvel, yürüyenlerin kendilerini harekete
mecbur hissettikleri bir tarzdadır. Yürüyenleri bir araya getiren, onları toplu(m) kılan ve bir hedefe yürüten sebep, tek tek kendi irade ve
isteklerinden bağımsızdır. Yürüşün sebebi, kişisel değildir, olamaz. Sebep, bir
idealdir, toplumun varlığını borçlu olduğu değerler manzumesidir.
İstiklâl Marşı, duran değil, yürüyen, hareket eden, mücadele eden bir
toplumun, direnen, karşı koyan, savaşan bir milletin destanı olmak üzere kaleme
alınmıştı.
Türkler durmuyorlardı, geri çekilmiyorlardı, dinlenmiyorlardı. Peki
ya ne yapıyorlardı?
Mücadele ediyorlardı, direniyorlardı, savaşıyorlardı.
İstiklâl için yürüyorlardı. İstiklâl Marşı bu yürüyüşün destanı, bu destanın
şairiyse bu yürüyüşün vicdanıydı.
İstiklâl Marşı Millî Mücadele’nin ruhunu temsil ve tefsir eder. Millet
bu mücadelenin vücudu ise, İstiklâl Marşı’nda dile gelen hakikat o mücadelenin
ruhudur.
Dikkat ediniz lütfen, Mehmed Akif, İstiklâl Marşı’nı yazarken
kelimeleriyle damarlardaki kanı yavaşlatan değil, hızlandıran bir ritim inşâ
etmiştir. İstiklâl Marşı’nın musikisi, bu yüzden kelimelerinin sadece lafzında
değil, mânâsındadır da.
Duranlar için değil, yürüyenler için yazılmıştır İstiklâl Marşı.
Bu marş kime ithaf edilmiştir?
Akif’in kelimeleriyle: Kahraman
Ordumuza.
Yani İstiklâl Marşı, gerçekte bir ordu marşıdır.
O dönemde topyekûn ordu
hâline dönüşmüş bir milletin marşıdır. Yürüyen bir milletin. Direnen bir
milletin. Kaybolmamak, kaybetmemek, kaybedip gitmemek için mücadele eden bir
milletin.
Bu metne dil uzatanlar, bu metni değiştirmek isteyenler, bu metinden
rahatsız olanlar bu yürüyüşü durdurmak isteyenlerdir. Millî mücadelenin
vücudunu/bedenini ruhundan, yani milleti kendi değerlerinden/özünden ayırmak
isteyenlerdir.
İstiklâl marşını bir yenisiyle değiştirmeyi istemek, Süleymaniye
Camii’nin yerine bir gökdelen dikmeyi istemeye eş bir ahmaklık göstergesidir.
Hemen düzeltiyorum: Bu istek, mücerred ahmaklığın göstergesi olamaz.
Çünkü ahmaklık gaflet’in eseridir. Sözünü ettiğim istekse, ihanetin. Değerlere
ihanetin, millete ihanetin, geçmişe, ve daha da kötüsü geleceğe ihanetin.
Not: Yazının yayımlandığı tarihe bir kez daha göz atınız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder