Sayfalar

BARIŞ

Eylül 2016




Küçük bir çocuktum, yaşlı kadın, “barnağım acıyor” dediğinde, elini göstermeseydi acıyanın parmağı olduğunu asla anlayamazdım. Dilin cilveleri işte, p ‘b’ye, m ‘n’ye dönüşmüş, barmak barnak olmuştu. Parmaklarımıza çokluk değmek, dokunmak, tutmak için gereksinim duyarız. Nesnelerle aramızdaki iletişimin en kısa yoludur onlar, çünkü dünyaya parmaklarımızla ulaşırız, barmaklarımızla. O nedenle ‘m’ yine yerinde kalmalı, ‘b’ de aslına, ‘v’ye dönüşmeli: varmak. Yinelemekte sakınca yok: bizler sadece dünyaya değil, insana da hep parmaklarımızla varırız, elini tutarız mesela, el sıkışırız, var’lığı daima var’makla duyumsarız. Barış’ın varış anlamına gelmesi de bundan. Biz başkalarıyla enikonu ellerimiz aracılığıyla barışırız: itmekle değil tutmakla, vurmakla değil varmakla. Ellerimizi açar havaya kaldırırız, sana benden zarar gelmez, demek isteriz. Yüreğimizi parmaklarımıza taşırız, orada sana da yer var deriz; sana, yani insana. İnsan eliyle değil, yüreğiyle insanın elinden tutar. Varlık asıldır çünkü, yokluksa en nihayet bir araz. Asıl olan barıştır, savaşsa bir arıza. Buna rağmen savaşın amacı bile barıştır. Barışın amacıysa kendisi. Kendimizle barışırsak, dünyayla da barışabiliriz. Kendimize varmalıyız, kendimizi kendi ellerimizle tutup ayağa kaldırmalıyız. Lakin önce insanı insanda insanla tanımalıyız.



* Ot Dergisi Eylül Sayısı




Facebook

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder