30 Ocak 2010
Böyle der Yudit. O güzel, o cesur, o dindar
dul.
Yudit, İsrail kavminin efsanevî
kahramanlarından.
Özellikle XVI. yüzyıldan sonra Batı resminin en önemli figürlerinden.
Kimlerin fırçasına mevzû teşkil etmemiş ki!
Boticelli, Cranach, Caravaggio, Caracci, Gentileschi, Rubens, vd.
Hikâyesi, Michelangelo’nun Roma’da Cappella
Sistina’nın tavanına resmettiği sahneler arasında yer almakla kalmaz, Paris’te
Sainte-Chapelle’in o ünlü vitraylarında da boy gösterir.
Yudit’in hikâyesi Tevrat’ın Deuterokanonik
metinler dizisinden "Yudit Kitabı"nda
ayrıntılı bir biçimde yer alır. (Bu metinlerin tamamı 1987’de Türkçe’ye
çevrilmiştir.)
Önce hikâyeyi bilmeli, sonra da Yudit
resimlerinin tarihsel gelişimini.
Genellikle çatık kaşlar altından bakan sert
gözler ve gergin ve sinirli bir yüz ifadesi.
Bir elinde kılıncı, diğer elinde iki darbede
gövdesinden ayırdığı Holofernes’in kellesi.
Bazen kellenin kanlar fışkıra fışkıra gövdeden
ayrılışını seyrederiz, bazen de komutan kellesinin sepet içindeki zavallı
duruşunu.
Holofernes’in gözlerindeki gaflet ve
zavallılığa inat, Yudit’in bakışlarında hep ne yaptığını bilen bir kadın
kararlılığı vardır.
Şaşırmaksa, hep yanındaki yaşlı hizmetçiye
düşer. Hayranlıkla karışık bir dehşet ifadesi takılıp kalmıştır kadıncağızın
yüzüne. Hem hanımına hayrandır, hem de vahşetin ilk elden tanığı olmanın onurlu
dehşeti içindedir.
Ülke kurtulacaktır çünkü.
Kurtulmuştur da.
Hem de güzel ve cesur ve dindar bir dulun
fetanetiyle.
Yudit çantadan Holofernes’in başını çıkararak
halkına gösterir ve onlara şöyle der:
Bu gördüğünüz Asur ordusunun başkomutanı Holofernes’in başıdır; bu da Holofernes’in sarhoş yattığı gölgelik! Allah bir kadının elini bu işe vesile ederek onu yok etti. İlerlediğim yolda beni koruyan Allah’a şükürler olsun! Yüzüm onu baştan çıkarttı ve bu da onun sonu oldu. Benimle beni utandıracak veya rezil edecek herhangibir günah işlemedi. (Yudit’in Kitabı, 13: 15-16)
Burada iki hususa dikkat etmek gerekir:
1. Yudit, Holofernes’i tuzağına düşürmek için
cinsel çekiciliğinden yararlanmakta tereddüt etmemiştir. Nitekim şöyle demekten
çekinmez:
Yüzüm onu baştan çıkarttı.
Erkek veya kadın farketmez, insan, hakikatte,
yüzünden ibarettir!
Yüz (çehre) kelimesi birçok dilde, aynı zamanda ya kişiliğin bütünü (zat)
hakkında kullanılır, ya da kişinin ahlâkı hakkında.
Göz bütün
yüzü temsil eder, yüz ise bütün bedeni.
2. Yudit, cinsel cazibesini son noktaya kadar
da kullanmamıştır. Yani kendisini Holofernes’e teslim etmemiş ve/veya etmesine
gerek kalmamıştır. (“Benimle beni utandıracak veya rezil edecek herhangibir
günah işlemedi.”)
Böyle bir duruma gerek yoktur zaten, çünkü
güçlü komutan içmiş içmiş ve sızıp kalmıştır.
Kıssanın baş tarafında şöyle denir:
Holofernes Yudit’i o denli sevdi ki yaşamında ilk kez şarap içerken ölçüyü kaçırdı. (...) Yudit çadırda, içtiği şarapla kendinden geçip yatağına uzanan Holofernes’le yalnız kaldı.
Bazı yorumcular —metnin anlamını biraz
zorlayarak— Yudit’in o gece Holofernes’le zevk
almaksızın birlikte olduğunu îma ederler.
Sonuç değişmez aslında. Ülkesi,
halkı ve dini için her türlü tehlikeyi göze alarak düşmanını tuzağa düşürmeyi
başarmış muzaffer bir kadındır burada sözkonusu olan.
Amaç aracı aklar mı? Teoride hayır, pratikte
ise her zaman.
Bir tarafa kaydedelim: Yudit tasvirlerinin
çoğu giyiniktir, nadirense çıplak.
Ne var ki Yudit çıplak tasvir edilirken bile
elinde kılıç, erkeksi bir kadın vardır karşımızda. Cinsel çekicilikten
arındırılmış, iffet ve cesaret sembolü bir Yudit.
Ne zamana kadar?
Gustav Klimt’e kadar.
Sanat tarihinde Yudit tasvirlerinin en
tartışmalısı Gustav Klimt’in resmettiği iki tablodur: Judith I (1901) ve Judith II (1909).
Bu tabloların teknik yorumlarını bile bile ihmal etmek zorundayım. Birkaç nokta hariç. Yarı çıplak bir Yudit’tir bu. Güya yarı çıplak. Gözleri yarı kapalı, ağzı ise yarı açıktır. Üstelik kendinden geçmiş yarı çıplak bir kadın.
Nasıl? Gözleri zevkten yarı kapalı, dudakları zevkten
yarı açık.
Tablonun erotik konturları hemen hemen kemâle
ermiştir.
Yudit’in cinsel çekiciliği had safhadadır. Klimt, sol omuzunun
üstündeki “Necm-i Davud”la tablodaki
kadının yahudiliğini vurgulamakla kalmaz, çalışma sırasında zaten yahudi bir
sanatçıyı da model olarak kullanır.
Rönesans’tan itibaren sanat tarihinin o iffet
sembolü, çatık kaşlı, gergin, sinirli, erkek gibi Yudit’i gitmiş, bu sefer onun
yerine zevk içinde yüzen dişi bir Yudit gelmiştir. Tam bir kötücül kadın yani.
(Öyle ki bazı eleştirmenler bu kadının Yudit
değil, Hz. Yahya’nın başını isteyen Salome
olduğunu bile iddia edebilmişlerdir.)
Klimt’in Bizans ikonalarından ve
mozaiklerinden ne denli yararlandığı malum. Bilhassa altın varak (yaldızlama)
tekniklerinden, tabii ki bir de Bizans’a, yani Doğu Roma’ya özgü o saraylı
kadınların entrikalarından.
Acaba bu değişiklik belle epoque şımarıklığının bir ürünü olabilir mi?
Tüm imgeleri yerli yersiz erotize etme
ucuzluğu meselâ?
Aslâ!
Amaç, asıl zevkin şiddetten alınabileceği
hakikatine işaret idi. Çünkü Yudit’in huşû ile aldığı zevk hakikatte cinsel değildi, dinseldi.
Yani ey talib, Şeyh-i Ekber’in sözünü ettiği,
Tevhid’in en yüksek mertebesi olan vuslat-ı
a’zam (en büyük kavuşma) sadece cinsel
değil, aynı zamanda dinseldir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder